Mesajı Okuyun
Old 12-10-2003, 21:42   #19
hilmiseker

 
Varsayılan Bir Yanıt,Yargıç Noter Değildir.

Yasa yapıcı “zayıfları koruma içgüdüsü “ile hareket ederek velayet ve kişisel ilişki kavramlarını düzenlemeyi esas aldığı kanısındayım.Çünkü bu düzenleme ile ulaşılmak istenen sonuç küçüklerin korunmalarının sağlanmasıdır.Bu amaçtan hareketle de küçüklerin yüksek yararları hakkın kurulmasında belirleyici olarak kabul edilmiştir.Bunu sağlama görev ve yetkisi de velayet ve kişisel ilişki yargısında yargıcın sorumluluğundadır.Emredici kural ile korunan hukuksal konunun önemi yargıcın kendiliğinden hareket etme ve etkinlikte bulunma gerekçesinin de kaynağıdır.
Esasında bu duyarlılıktan hareketle konuyu kamu düzeniyle eş tutarak açıklamaya özen gösterdim.Yargıcın buradaki kendiliğinden harekete geçme ve araştırma görevinin buyurucu niteliğini klasik kamu düzeni ile açıklama olanağı yoktur.Bunun zayıfları korumaya yönelik bir çabanın ürünü olduğunun belirtilmesi yerinde olacaktır. Görülüyor ki buraya kadar sizinle aynı görüşte olduğumu ifade edebilirim.
Elbette ki bu alandaki eksiklik ve gereksinimin sonradan yürürlüğe giren 4787 sayılı Aile Mahkemeleri Yasasının yerleşmesiyle büyük ölçüde aşılacağını umuyoruz.
Yeni düzenlemelerle öngörüldüğü gibi bundan böyle yargıç boşanma ve ayrılık yargısında belirtilen uzmanların bilimsel yaklaşım ve araştırmalarının katkısı ile her somut olayın özelliğine göre çözümü elbette bulacaktır.
Ancak; bir çekincemiz var. Şöyle ki; Aile Mahkemesi Yasası ile Hukukumuza giren psikolog,pedagog ve sosyal çalışmacıların da bilirkişi sıfatlarından ötürü H.U.M.K.’u hükümlerine göre etkinlikte bulunacakları tartışmasızdır.Dolayısıyla bilirkişilik kurumuna yönelik süregelen eleştirisel tavrın bunlar içinde devam edeceği doğaldır.Problem bu kurumun etkinliğinin sağlanmasına yönelik ilkelerin belirlenmesi ile aşılacaktır.Ancak bununda yeterli olduğu söylenemez.Sorun büyük ölçüde bilirkişilerin yargıçlaşma olasılıklarını ortadan kaldıracak iradenin ortaya konması ile aşılabilecektir.Yargılama yetki ve sorumluluğunun her ne suretle olursa olsun bilirkişilerce kısmen yada tamamen paylaşılması durumunda ortaya çıkan kararın buyruk olarak kabulü olanaksızdır.Yargıçların bu endişelerden hareketle yetkilerini kullanmada oldukça kıskanç davranmaları gerekli ve zorunludur.
Bu sonuca ulaşılması yargıcın bilirkişiyi ve görüşlerini izlemeye ve denetlemeye olanak verecek en az bilgi birikimine sahip olmaları ile mümkündür.Karşıt bir tutum sergilenmesi yargıcı bilirkişiye bağımlı kılacağı gibi yetkilerini de süreç içinde bilirkişiye bırakma riskini doğurur.Bilginin yenilenmemesi ve gelişimin sağlanmaması bu sonucu kaçınılmaz kılar.
Bundan dolayıdır ki diğerlerinde olduğu gibi yargıç aile hukuku sorunlarının çözümünde doğru ve güvenilir bir sonuca ulaşmak istiyorsa bir psikolog kadar olmasa dahi psikoloji hakkında özel bir bilgiye sahip olması gerektiğinin hatırlanması gerekir.
Saygılarımla.