Mesajı Okuyun
Old 21-05-2007, 20:21   #91
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Yargıda Mediatör Dönemi

Sayı Persona;

Ben yazılarımın hiç bir yerinde bu iş Türkiye'de olmaz demedim.

Bir söz vardır: İnsanlar düşündükleri gibi yaşamazlar, yaşadıkları gibi düşünürler.

Ben altyapısının olmadığını bu nedenle ciddi riskler taşıdığını belirttim.

Sizin yaşadığınız ülke ile Türkiye'yi bir karşılaştırın;

Sizin ülkenizde kapitalizm iç dinamikleri ile gelişmiş, buna bağlı olarak kültür, sendikal faaliyetler, diğer sivil toplum örgütlenmeleri vb. belli bir mücadele ile kendiliğinden gelişmiş. Mücadele süreci ve buradan edinilen bilgiler ve kültür insanlara sürekli aktarılmış.

Türkiye ise 20 lerde teğmenlerini cepheye sürmüş bir ülke. Türkiyede teğmen kalmamış. yaşayan insanlar ya 14-15 yaşından küçük ya da o zamanki yaşam koşullarına göre 50-60 yaşından büyük.

Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğmaya çalışan bir ülke/devlet. Küllerin içinde eğitim yok, sanayi, yok, hiç bir şey yok. Sadece nefesini kesen küller var. En açık örneği de Osmanlı'nın bir kısım borçlarının bu koşullar altında yaşayan böyle bir ülke tarafından kabul edilmiş olmasıdır.

Türkiye'de 10 yıl öncesine kadar okuma yazma oranı %50 idi.

Bugün Türkiye'de emekli haskimler, mühendisler vb. herkes BİLİRKİŞİLİK yapabilmek için hakimlerin, kalemlerin kapısını aşındırmakta.

Türkiye EMEKLİSİNİN ASGARİ YAŞAM KOŞULUNU SAĞLAMIŞ bir ülke değildir. Türkiye'de ev kiraları 200 YTL nin üzerinde SSK. lının ortalama maaaşı 450-500 YTL. civarındadır.
Bu insan kültürel düzeyini nasıl artırsın yaşamını DÜRÜST bir biçimde nasıl sağlasın?

Bu sözlerim bu güne yönelik değildir. Hep böyle oldu.

Türkiye savaştan çıktıktan sonra okuma yazma bilenleri eğiterek öğretmen yapıp okuma yazmanın gelişmesine çalıştı. Bunun için kaynak ayırdı.

Türkiye'nin ilk yaptığı şey savaştan sonra okul kurmaktı. Diğer okulları saymıyorum örnek olarak Ankara'da kurulan DTCF, hukuku fakültesi ve tıp fakültesini verebilirim.

Türkiye tüm yoksunluğuna rağmen bu özverilere katlandı. Çünkü bunun bir gereklilik olduğunu biliyordu.

Yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye'de bu olmaz demedim.

Ben Türkiyenin Medeni Yasasını Ve Borçları İsviçre'den aldığını, Ancak uygulamada Türk uygulamasının üstün tutulduğunu, bu nedenle dünya literatüründe Türk-İsviçre adı ile anıldığını da biliyorum.

Son yıllarda bir çok tıp doktoru arkadaşımızın literatüre adını yazdırdığını da biliyorum.

Ancak:
Ancak İtalya'nın savaştan sonra 141-142 yi kaldırmasına rağmen bizim kaldırmadığımızı da biliyorum.

5-10 yıl öncesine kadar "kadının karnından sıpayı, sırtından köteği eksik etmeyeceksin" diyen ve bunu gerekçeli karara geçiren yargıçlarımızın varlığını da biliyorum.

Elbette ki daha iyisi yapılabilirdi. Olmamasının nedenleri üzerine tartışmayacağım. Böyle bir tartışma sitenin duyarlık göstermesine neden olabilir.

Burada tartışmak istediğim bir nokta da şu;
Hukuk hem devlet örgütlenmesini, hem devletin kişilerle ilişkisini, hem de kişilerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Sonuçta böyle bir çaba hukuka ve bu anlamda ADALETE ilişkin olacaktır.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı da göz önünde bulundurursanız;
Türkiye'der hukuk tartışılmıyor diyorsunuz, tartışılıyor. En basit örneği İsv. Tr. Medeni Yasası olarak anılmasıdır.

Ama bu arada en çok tartışılan bilirkişilerin yargı üzerindeki sultasıdır. Epeyce yazı bulabilirsiniz.

Sonuçta bu kadar üniversite mezunu ve bu kadar işsiz üniversitelinin olduğu bir ülkede böyle bir sistemin nasıl işleyeceği konusunda cidddi kuşkularım var. Bu insanlar kurs ile bu payeyi aldılar. denetimi nasıl yapacaksınız? Oda veya dernek. Sizce bu kuruluş yeterli denetimi gerçekleştirebilecek mi? Bir yandan üyelerinin bir yandan da kendileri ifade etmese de kendi) çıkarlarını korumak zorunda.

İnsanlar doyuyorlarsa böyle bir iş için bilgi düzeyi ve görevlendirilmeleri nedeni ile giderler. İnsanlar neden fazladan bir iş üstlenirler? Neden gidip hakim veya kalem kapılarını aşındırsınlar?

Hukuk devletin yapısını, insanlarla devletin ilişkilerini, insanların kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünüdür. Yargı ise hakkı dağıtan kurumsallaşmadır. Burada bir hak dağıtımı söz konusu olacaktır. Bu teknik hukuk anlamında olmasa bile halkın gözünde olacaktır. Teknik hukuk anlamında da yargısal faaliyettir.

Gelelim pasta meselesine;
Tamam Türkiye büyüyor da pasta benim için veya devlet hukuk fakültesinden kolunun ve kafasının emeği ile mezun olmuş biri için nasıl büyüyor?

Biraz uzun ulduğu için özür dilerim

Saygılar