Mesajı Okuyun
Old 09-11-2008, 23:11   #8
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, incelemeniz açısından özellikle sorduğunuz mirasçılıkla ilgili iki adet yargıtay kararı ekliyorum.

T.C. YARGITAY
17.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/8848
Karar: 2005/9261
Karar Tarihi: 04.10.2005

ÖZET: Mirasçılar arasında zamanaşımı hükümleri yürümez.Terekenin taksim edildiği kanıtlanamadığına, tüm mirasçıların yapılan satışa muvafakatlerinin sağlanamadığına ve davalının zilyetliğinin de tespit gününe kadar 20 yıla ulaşamadığına nazaran davanın kabulü ile taşınmazın paylan oranında mirasçıları adına tesciline ve tespitten önce taşınmaz içerisinde yapılan iki katlı binanın davalıya ait olduğunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesine karar vermek gerekir.

(3402 S. K. m. 19, 30/2)

Dava: Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı H. tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Kadastro sırasında 131 ada 26 parsel sayılı 4488.33 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz haricen satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle R. adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı H. irsen intikal ve miras payına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine ve dava konusu parselin davalı R. adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davacı, H. tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece taşınmazın, bir kısım mirasçıları tarafından davalıya satışı üzerinden uzun süre geçmesine rağmen davacının çekişme yaratmamasının yapılan satışa onay verdiğinin karinesi sayılması gerektiği düşüncesiyle yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Taşınmazın davacının babası 1937 yılında ölen A. 'ndan kaldığı uyuşmazlık konusu olmadığı gibi bu yön mahkemenin de kabulündedir. Davacı dava dilekçesinde taşınmazı paylan oranında A. mirasçıları adına tescilini istemiştir. Uyuşmazlık, bir kısım mirasçılar tarafından davalıya yapılan satışın geçerli olup olmadığı ve dolayısıyla davalı yararına satın alma ve zilyetliğe dayalı taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde toplanmaktadır. A'nun ölümünden sonra tarekesinin taksim edildiği kanıtlanmış değildir. Bilirkişi ve tanıklarında bu yönde bir açıklamaları yoktur. Getirtilen tutanaklarının incelenmesinden miras bırakan A.'in mirasçılarından A. B. adına tek bir taşınmazın, İ. ve H. adlarına da birçok taşınmazın tespitinin yapıldığı, diğer mirasçılar adına herhangi bir taşınmaz mal tespitinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. A'nun ölüm tarihine göre terekesi iştirak halinde mülkiyet hükümlerine göre tabi bulunmaktadır. Medeni Yasanın eski 539, yeni 599. maddelerine nazaran terekenin doğrudan mirasçılara intikali kural olduğuna göre davalıya yapılan satışın geçerliliğinin kabulü için yapılan satışa diğer tüm mirasçıların muvafakat etmesi ya da A. terekesinin taksim edilip taşınmazın davalının satıcıları olan mirasçılara intikal ettiğinin kanıtlanması gerekir.

Diğer taraftan davalının satın aldığı tarih ile tespit tarihi arasında yasada öngörülen 20 yıllık süre de geçmemiştir.

Mirasçılar arasında zamanaşımı hükümleri yürümez. A. terekesinin taksim edildiği kanıtlanamadığına, tüm mirasçıların yapılan satışa muvafakatlerinin sağlanamadığına ve davalının zilyetliğinin de tespit gününe kadar 20 yıla ulaşamadığına nazaran 3402 sayılı Kadastro Yasasının 30/2. maddesi de gözetilerek davanın kabulü ile taşınmazın paylan oranında A. M. mirasçıları adına tesciline ve tespitten önce taşınmaz içerisinde yapılan iki katlı binanın aynı yasanın 19. maddesi uyarınca davalıya ait olduğunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesine karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.

Sonuç: Davacı H. M.'nun temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine 4.10.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)



T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/7735
Karar: 2005/8521
Karar Tarihi: 13.12.2005

ÖZET: Asli zilyet davacının babası olup, bunun aracılığıyla davacı tarafından fer'i zilyetlik sürdürüldüğüne göre, bu şekilde sürdürülen zilyetliğin tüm mirasçılar adına sürdürülmüş olduğunun kabulü zorunludur. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

(4721 S. K. m. 713, 974, 975) (3402 S. K. m. 14) (YİBK 26.05.1954 T. 1954/7 E. 1954/17 K.)

Dava: Şükrü Mehmet Pınarbaşı ile Mustafa Pınarbaşı ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Şarkışla Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 06.07.2005 gün ve 52/226 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Tekin Kuzey tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, 150 ada 34 ve 35 nolu parsellerin Ali oğlu Mustafa adına tapuda kayıtlı bulunduğunu, Mustafa'nın ölü olduğunu, tapunun hukuki değerini yitirdiğini belirterek, tapu kayıtlarının iptali ile TMK. nun 713/2. maddesi gereğince vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, tapu malikinin torunları olduklarını, davacının babası Mustafa Pınarbaşı'nın da mirasçılardan biri olduğunu, 1970'li yıllarda mirasçı Mustafa Pınarbaşı'nın oğlu davacının parsellerden biri üzerine bina, ahır ve samanlık yaptığını, mirasçıların haberi olmadığını açıklamak suretiyle yerinde bulunmayan davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.

Mahkemece, <Davacı Şükrü Mehmet Pınarbaşı'nın terekeye göre 3.kişi durumunda bulunduğunu, 26 Mayıs 1954 tarih 7/17 sayılı İçtihadları Birleştirme Kararında > mirasçılar arasında zamanaşımının işlemeyeceğinin öngörüldüğünü, ancak anılan bu içtihatları birleştirme kararının somut olayda uygulama olanağının bulunmadığını, kayıt malikinin ölüm tarihine göre 20 yıllık kazanma süresi ve koşullarının olayda gerçekleşmiş olduğunu> gerekçe göstermek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılardan Tekin Kuzey tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve buna bağlı olarak TMK. nun 713/2.madde ve fıkrasında yer alan maliki 20 yıl önce ölmüş bulunan hukuki sebeplere dayanılarak TMK. nun 713/1-2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.

Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemenin bu gerekçesine katılmak mümkün değildir. Tarafların ortak miras bırakanı büyük dedeleri Ali oğlu Mustafa dosyaya sunulan Şarkışla Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 02.03.2004 gün 2004/22-40 sayılı veraset ilamına göre Medeni Kanundan önce ölmüştür. Bu durum karşısında terekenin paylı mülkiyet hükümlerine tabi olduğunun kabulü gerekir. Ancak, taraflar, Ali oğlu Mustafa'nın mirasçıları olup, yakın miras bırakanları bakımından somut olayda elbirliği mülkiyet hükümleri söz konusudur. Dosyadaki bilgilere ve veraset ilamına göre mirasçı durumunda bulunan Hüsne ve Ali'den olma Mustafa Pınarbaşı halen sağdır. Mustafa Pınarbaşı'nın oğlu davacı Şükrü Mehmet Pınarbaşı tereke karşısında mirasçılık sıfatını kazanmadığından, üçüncü şahıs durumundadır. Esasen bu konuda taraflar arasında uyuşmazlık da bulunmamaktadır.

Davada uyuşmazlık konusu teşkil eden husus, tapu kayıt malikinin ölüm tarihinden itibaren 20 yıl geçmiş bulunması nedeniyle tapunun hukuki değerini yitirip yitirmediği ve mirasçılardan Mustafa'nın oğlu davacının bu hukuki sebebe dayalı olarak taşınmazları edinme imkanı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkemenin de kararında açıkladığı 26.05.1954 tarih 7/17 sayılı Yargıtay İçtihadları Birleştirme Kararı uyarınca mirasçılar arasında zamanaşımı süresi işlemez. Bu ilke gereğince mirasçılardan birinin sürdürdüğü zilyetlik tüm mirasçılar adına sürdürülmüş sayılır. Esasen dosyadaki bilgi ve belgeler ile keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile taşınmazların kayıt maliki Ali oğlu Mustafa'dan geldiği belirlenmiştir. Tanıklardan 1939 doğumlu Nuri Öztürk, her iki parselin davacı ve babası tarafından tasarruf edildiğini açıklamıştır. Olayın gelişimi yerel bilirkişi ve tanıkların açıklamaları ve özellikle ismi açıklanan Nuri Öztürk'ün beyanı düzeltildiğinde davacı Şükrü Mehmet Pınarbaşı'nın taşınmazlar üzerindeki zilyetliği fer'i zilyetlik, yani zilyet yardımcısı olup, asli zilyet sahibi olanın davacının babası Mustafa Pınarbaşı olduğunun kabulü gerekir. Davacı; TMK. nun 974 ve 975. maddeleri gereğince mirasçı durumunda bulunan babasının asli zilyetliğine dayanarak taşınmazlar üzerinde fer'i zilyetliğini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. O halde, asli zilyet davacının babası Mustafa Pınarbaşı olup, bunun aracılığıyla davacı tarafından fer'i zilyetlik sürdürüldüğüne göre, bu şekilde sürdürülen zilyetliğin tüm mirasçılar adına sürdürülmüş olduğunun da kabulü zorunludur.

Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

Sonuç: Davalı Tekin Kuzey'in temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 307,85 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 13.12.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Kararlar Sinerji içtihat bankasından alınmıştır.

Saygı ile.