Mesajı Okuyun
Old 31-03-2010, 13:37   #11
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 16.04.2009 T., Esas: 2009/826, Karar: 2009/1886:"Davacı vekili, dava dilekçesinde belirtilen 925 ada 2 ve 7 parselin sınırlarında bulunan yerin 20 yıldan fazla süre vekil edeni tarafından tasarruf edildiğini açıklayarak vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine ile Akdeniz Belediye Başkanlığı vekili, tescil konusu yerin yol olduğunu, zilyetlikle elde edilemeyeceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne, teknik bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 54.53 m2 yüzölçümlü taşınmaz bölümünün davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine, hüküm, davacı vekili, davalı Hazine vekili ile Belediye vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, kadastro çalışmaları sırasında yol olarak paftasında gösterilen taşınmazın adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesi hükmüne göre yol, meydan ve köprü gibi orta malları haritasında gösterilmekle yetinilir. Taşınmazın haritasında yol olarak gösterilmesi bir kadastro işlemi olup, kadastro tutanağı düzenlenmediği için böyle bir işlem tespit dışı bırakma işlemi niteliğindedir. Böyle bir yerin TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddesi hükümlerine göre tapuya tesciline karar verilebilmesi için Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre haritasında yol olarak gösterildiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarruf edilmiş olması gerekmektedir.
Somut olayda, dava konusu taşınmaz 1947-1948 yıllarında yapılan kadastro sırasında paftasında yol olarak gösterilmek suretiyle belirtilmiş, 1964, 1986 ve en son 1995 yılında yapılan Belediye İmar Planlarında yol olarak gösterilmiştir. Taşınmazın paftasında yol olarak gösterildiği tarihten Akdeniz Belediyesi tarafından ilk imar planının yapıldığı 1964 yılına kadar davacı yararına 20 yıllık kazanma süresi ve koşulları gerçekleşmemiştir. Bundan ayrı taşınmaz kadastro çalışmalarının yapıldığı 1947-1948 yılında yol niteliğinde olduğu gibi 1964 yılı ve daha sonra ki tarihlerde yapılan imar planların da yol olarak bırakılmış olup paftasında halen yol olarak gösterilmektedir. TMK’nın 715. maddesinde yolların kamu malı olduğu açıklanmıştır. Kamu malı niteliğinde bulunan bir yerin kazandırıcı zaman aşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmesi ve özel mülkiyet şeklinde de tapuya tescili mümkün bulunmamaktadır. Mahkemece taşınmazın niteliği dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Kaldı ki, dava konusu yerin yol artığı ( fazlalığı ), kullanılmayan ya da terk edilen yol olduğu da kanıtlanamamıştır.
Davacı vekilinin temyizine gelince; davacı vekili, HUMK’un 433/2 maddesi gereğince katılım yolu ile hükmü yargılama gideri ve vekalet ücreti bakımından temyiz etmiştir. TMK’nın 713/3 maddesine göre, davalı olarak gösterilen Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri kanuni hasım durumunda olup davanın olumlu ve olumsuz sonuçlanması sonuca etkili olmayıp, her türlü yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulamazlar. Bu ilke, zilyetliğe dayalı davaların niteliği gereğidir. Yüksek Yargıtay uygulamaları da bu yöndedir. Zilyetliğe dayalı tescil davalarında, ( TMK’nın 713/1. md. ) her türlü yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, harcın davacı taraftan alınmasına karar verilir. Davanın kabulü halinde, davalı Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisine vekalet ücreti yükletilemez."

Saygılarımla...