Mesajı Okuyun
Old 03-01-2008, 17:57   #1
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan Islah yoluyla zamanaşımı def'inin ileri sürülmesi ve içtihatların birleştirilmesi iht

Doktrinin büyük çoğunluğu ıslah yoluyla zamanaşımı def'inin ileri sürülmesini kabul etmektedir. ( Örneğin Medeni Usul Hukuku – Prof.Dr.Baki Kuru – Prof.Dr.Ramazan Arslan – Prof.Dr.Ejder Yılmaz -Yetkin yayınları, Ankara, 2005, sayfa 660, Medeni Usul Hukuku – Prof Dr.Hakan Pekcanıtez – Prof.Dr.Oğuz Atalay – Doç Dr.Muhammet Özekes Yetkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 353 ) Ancak uygulamada Yargıtay dairelerinin ve hatta aynı dairenin farklı uygulamaları olduğu görülmektedir. İçtihatların birleştirilmesine ihtiyaç olan bu konuda öncelikle Yargıtay dairelerinin görüşlerini inceleyelim:


Yargıtay 3.Hukuk Dairesi'ne göre ıslah suretiyle zamanaşımı def'inde bulunulabilir. Ancak kabul edilebilmesi için, ıslahın davalı savunmasının niteliğinde değişiklik meydana getirmesi gereklidir. Örneğin cevap dilekçesinde sözleşmenin varlığını kabul eden davalı tarafın, cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle savunmasını bu kez haksız eyleme dayandırması ve bu arada zamanaşımı def'ini de ileri sürmesi halinde kabul edilmesi mümkündür. ( Y.3.HD 1987/2621 e. 1987 / 11529 k. sayılı ve 30.11.1987 tarihli kararı )

Görüldüğü gibi bu görüş ile ıslah yoluyla zamanaşımı def'i ilke olarak kabul edilirken, uygulama açısından çok dar bir alana sıkıştırılmaktadır.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nin kararlarında ise muhalefet şerhi bulunmasına rağmen, kararlara hakim olan görüşe göre yargılama bitene kadar, ıslah yoluyla zamanaşımı savunması mümkündür.

Hatta muhalefet şerhlerinden anlaşılacağı gibi, dairenin karşısına gelen ve içtihatlara konu her iki olayda, davalı süresi geçtikten sonra verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def'inde bulunmuş, davacı süresi geçtikten sonra yapılan bu zamanaşımı def'ine karşı çıkmış, davalı bunun üzerine ıslah dilekçesi vererek zamanaşımı savını yinelemiştir.

Dairenin çoğunluğu, süresinde yapılmayan zamanaşımı itirazının ıslahla yenilenebileceğini ve davacının bu işleme karşı çıkamayacağını savunarak, mahkemenin davayı zamanaşımı nedeni ile reddetmesini onaylamıştır. ( Y. 2.HD. 1995/13659 e. 1996/537 k. 19.01.1996 tarihli, Y. 2.HD 2004/1098 e. 2004/2590 k. 02.03.2004 tarihli kararları. )

Daire kararlarına muhalif görüşler ise şu şekilde özetlenebilir:

1.) İlk itirazlar, cevap için öngörülen on günlük süre (m. 195) içinde veya hakim bir süre belirlemiş ise belirlenen süre içinde bildirilmelidir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 198.maddesinin ön gördüğü ayrıcalıklardan yararlanma halinde, öngörülen süre içinde itirazın yapılmış olması gerekir.

Davalı cevap vermek zorunda değildir. Davayı cevapsız bırakabilir. Bu halde uygulamada davanın tümüyle red edildiği kabul edilmektedir. (m. 201) Ancak cevap verilmiş ise cevabın yasal süre içinde yapılmış olması ve davalının dayandığı tüm olayları ve yasal dayanaklarını, iddia ve savunmalarını kapsaması gerekir. (m. 201 - 202) Yasanın belirlediği süreler kesindir. Bu süreler içinde yapılması gereken işlem yapılmamış ise bu hak sakıt olur. Hakim belirlediği sürenin kesin olduğunu kararlaştırabilir. Aksi halde süreyi geçiren taraf yenisini isteyebilir. (m. 163) Yasanın belirttiği süreler ve hakimin kesin olduğuna karar verdiği süreler, hak düşürücü niteliktedir. Bu husus yasada “bu hak sakıt olur” ve “ ikinci süreyi kaçıran tarafa yeniden süre verilmez” şeklinde açıklanmıştır.

Hak düşürücü süreleri, hakim tarafların ileri sürmesini beklemeksizin doğrudan dikkate alır. Zira yasa koyucunun hak düşürücü süreyi koymasında kamu yararı egemendir.

Hukuki işlemin ıslahla düzeltilmesi, geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirir. O halde dava dilekçesi olmaksızın davacının, cevap dilekçesi olmaksızın davalının, ıslah işlemine başvurması mümkün değildir.

Dava belirlenen zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılmış ise davalının yukarıda belirtilen ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 163.maddesi uyarınca, hak düşürücü olan on günlük cevap süresi içinde zamanaşımı itirazı ile karşı çıkmış ise hakim, esasa girmeden davayı red etmekle yükümlüdür. Hakim süresi içinde zamanaşımı itirazı yapılmamış ise davanın esasına girecektir. Süresinden sonra yapılmış olan zamanaşımı itirazı hiç yapılmamış gibidir. (2.HD. 31/03/1995 gün 2932/3861 ve 12/06/1995 gün 6121/6916 s. kararları) Belirtilen bu kabul şekli, yargının kararlılık kazanmış görüşüdür. (15.HD. 19/12/1975 gün 4013 - 5019 s. karar)

Bu düşünceler çerçevesinde, süresi geçtikten sonra yapılmış ve karşı çıkılmış bir savunma hiç yapılmamış gibidir. Aynı hukuki sonucu doğurur.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 83.maddesi, taraflardan birinin usule ilişkin işleminin ıslah yolu ile düzeltmesini mümkün kılmıştır. Davalı, davaya cevap vermemiş veya verdiği cevap verilmemiş hükmünde kabul görmüş ise ortada yapılmış bir işlem olmadığından, o işlemin düzeltilmesi de söz konusu edilemez.

Zamanaşımı itirazı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 187.maddesinde sayılan ilk itirazlardan olmamakla beraber öğreti ve uygulamada, zamanaşımı itirazının da on günlük cevap süresi içinde yapılması gerektiğinde görüş birliği vardır. O halde cevap süresi içinde yapılmamış olan zamanaşımı itirazının dikkate alınması, davacının karşı çıkmaması ile olasıdır. (m.202/2) Diğer taraf onay vermemiş ise zamanaşımı itirazı yapılmamış gibidir. Dikkate alınmaz.

Somut olayda birinci cevap dilekçesi ve bu dilekçe ile yapılan zamanaşımı itirazı, on günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra yapılmış ve davacı bu itiraza süresinde karşı çıkmıştır. O halde yukarıdaki açıklamalar gereği zamanaşımı itirazı yapılmamış gibidir. Yapılmamış hukuki bir işlemin ıslahla düzeltilmesinin düşünülmesi temel hukuk kurallarıyla bağdaşmaz. ( Üstündağ, Süresinde cevap vermemenin müeyyidesi vardır, İstanbul barosu dergisi 1962, sayı 4, sh.34)

2-) Süresinde yapılmayan zamanaşımına karşı çıkılmakla, karşı koyan taraf için yasadan kaynaklanan kazanılmış hak doğmuş olur. Kazanılmış bir hak ıslahla ortadan kaldırılamaz. Zira bir tarafa hak tanınırken, diğer tarafın hakkı ortadan kaldırılmakla, Anayasal eşitlik hakkı zedelenmektedir. (Anayasa Md.10)

3-) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 202 / son fıkrası cevap dilekçesini süresi içinde verenlere tanınmış bir olanaktır. Süreyi geçirmiş olanlar bu haktan yararlanamaz.(Üstündağ a.g.e. sh.35)

4-) Yargının kararlılık kazanan uygulamalarında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 202 / son fıkrasının zamanaşımı itirazlarında, uygulanma olanağı bulunmadığı yönündedir.

5-) Yasal sürelerin ıslahla etkisiz hale getirilmesi mümkün değildir.”

Yargıtay 13.Hukuk Dairesi, süresinde verilmeyen cevap dilekçesini süresinde verilmiş hale getirmek için ıslahın mümkün olmadığını, sonuç doğurmayacağını belirtirken diğer yandan “bir davada cevap dilekçesi verilmesinin de bir usuli işlem olduğunu, davalının cevap dilekçesinde ileri sürmediği bir savunmayı özellikle zamanaşımı defini, cevap dilekçesini ıslah ederek ileri sürebileceğini, ancak davalının bu nitelikte bir ıslah işlemini yapabilmesi için herşeyden önce süresinde verilmiş bir cevap dilekçesinin varlığının gerektiğini içtihat etmektedir. ( Y.13.HD 2000/9903 e. 2000/10802 k. sayılı ve 01.12.2000 tarihli kararı )


Yargıtay 4.Hukuk Dairesi ise davalının süresi içinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı defiinde bulunmadığı, ancak daha sonra ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü zamanaşımı defi dolayısıyla; aşağıdaki gerekçelerle ıslahın mümkün olmadığını belirtmektedir.

HUMK.nun 83 ve devamı hükümlerine göre, davalının da usule ilişkin olarak yapmış olduğu muameleyi tamamen ıslah edebilme hakkı vardır. Ancak, genel usul kurallarına göre ıslah yoluyla da olsa kazanılmış haklar ortadan kaldırılamaz. Esasen davalının yapmış olduğu işlem HUMK.nun 83. maddesine uygun bir ıslah da değildir. Çünkü ıslahla ancak usule ilişkin bir işlemin düzeltilmesi amaçlanabilir. Somut olayda, davalının bu istemi usule ilişkin olmayıp, buradaki amacı savunmanın niteliğinde herhangi bir değişiklik yapmaksızın, sadece cevap dilekçesinde ileri sürülmesi unutulmuş bulunan zamanaşımı defini eklemek suretiyle savunmayı genişletip, davanın bu nedenle reddini sağlamak ve böylece davacı yararına oluşmuş bulunan kazanılmış hakkı ortadan kaldırmaktır. Buna usulen olanak yoktur. Bu doğrudan doğruya savunmanın genişletilmesi olup, kazanılmış hakkı ortadan kaldırmaya yönelik bir davranıştır.

Somut olayda, davacı genişletilen savunmaya karşı çıktığına ve HUMK.nun 202. maddesi hükmünce, davalı cevap dilekçesini hasmına tebliğ ettirdikten sonra onun izni olmaksızın savunma nedenlerini genişletemeyeceğine göre, davalının zamanaşımı definin reddine karar verilerek işin esasının incelenmesi gerekirken davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmakla, kararın bozulması gerekmiştir.” ( Y.4.H.D 2002 / 5913 e. 2002 / 10502 k. 30.09.2002 tarihli kararı )

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 1992/6461 e. 1992/11475 k. sayılı ve 18.12.1992 tarihli kararı ile itirazın iptali davasında, ıslah dilekçesiyle zamanaşımı defi'nde bulunulmasını dairenin uygulaması itibarıyla mümkün görmüştür.

Aynı daire bir başka kararında; cevap dilekçesinde zamanaşımı def'i bulunmayan davalı tarafın, sonraki bir aşamada ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin, davacı tarafından savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşmasından sonra, bu kez cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürmesini uygun bulmamıştır. ( Y.11.HD. 2003/11314 e. 2004/6003 k. sayılı ve 28.05.2004 tarihli kararı )

Kararın gerekçesi şöyledir: ” davalı taraf, ( bildiği halde ) cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inde bulunmadıktan ve mahkemece işin esasına girilip, taraf delilleri toplanıldıktan sonra ve davalının riskli bir usulü yol olan savunmanın genişletilmesi yolu ile ileri sürmeye çalıştığı zamanaşımı def'ini, davacı tarafın karşı çıkması ile ileri sürememesi sonucu, bu usulü sorun kendi mecrasında davacı taraf yararına bu şekilde çözülmüş bulunmaktadır. Bu aşamadan sonra, davalı tarafın yasanın öngördüğü koşulları dahi yerine getirmeden, bu defa ıslah yolu ile sürdüğü zamanaşımı def'in kabulü yoluna gidilmesi isabetsizdir. HUMK'nın 202/3. maddesinin ancak aynı maddenin 2. fıkrasındaki yola başvurmayan davalı tarafa tanınan bir usul müessesesi olduğunun kabulü yargılamanın kısa sürede ve adil bir çözüme kavuşturulması ilkesinin bir sonucu olmalıdır. Kaldı ki, somut olayda yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere, davanın esasına girildikten ve taraf delilleri toplanıldıktan sonra, zamanında kullanılması gereken bir hakkın bu aşamadan sonra kullanılmış olması, somut olay adaleti yönünden MK'nın 2. maddesinde öngörülen dürüst davranma ilkesine de aykırı olduğunun kabulü gerekir. Nitekim, Yargıtay 3 ve 4. Hukuk Daireleri'nin uygulamalarının bu yönde olduğu dosyaya mübrez içtihat örneklerinden anlaşılmaktadır. Dairemizin örnek olarak gösterilen kararı da somut olayın özelliği bakımından bu davada emsal olarak dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır.”

Adı geçen daire, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan alacağın rücuan tahsili istemine ilişkin bir başka davada ise bu kez yerel mahkemece, ıslah yoluyla zamanaşımı savunması yapılamayacağı gerekçesine dayalı davanın reddi kararını, bu kez davalı yararına aşağıdaki gerekçelerle bozmuştur. “Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesine denir. Mümeyyiz davalı vekili zamanaşımı def'ine ilişkin savunmasını daha önceki beyanlarında ileri sürmemiş, ilk kez ıslah sırasında bu hususu öne sürmüştür. Buna göre, esasa cevap süresi içinde ileri sürülmediğinden, davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazıyla karşılaşması mümkün olan zamanaşımı def'inin böyle bir itiraza uğramadan doğrudan ıslah yolu ile yapılmasında usule aykırı bir yön bulunmadığı gibi, somut olayda ıslah yolu ile ileri sürülen zamanaşımı def'ine karşı davacı vekili verdiği cevapta, davanın zamanaşımına uğramadığı yönünde açıklamalarda bulunarak, zamanaşımının esasına ilişkin cevap vermek suretiyle davalı tarafın savunmasını değiştirmesine zımnen muvafakat göstermiştir. ( Y.11.HD 2004/246 e. 2004/9811 k. sayılı ve 14.10.2004 tarihli kararı )

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, “davalı süresinde verdiği cevap dilekçesini ıslah ettiğine göre zamanaşımı savunmasının süresinde yapıldığının kabulu gerekir.” görüşündedir. ( Y.9.HD 2003/1869 e. 2003/13096 k. sayılı ve 10.07.2003 tarihli kararı )

Dairenin başka kararlarında, ıslahın taraflardan birinin yaptığı herhangi bir usul işleminin karşı tarafın oluruna bağlı olmaksızın tamamen veya kısmen düzeltilmesi olduğu, Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanununun 83 ve devamı maddelerinde düzenlenen ıslah müessesesinin, sadece davacıya hak tanımadığı, usulünce yapılmış davalı ıslahının da geçerli bulunduğu, esasa cevap süresi içinde ileri sürülmediğinden davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazı ile karşılaşması mümkün zamanaşımı def'inin ıslah yoluyla yapılmasında usule aykırı bir yön olmadığı gerekçelerine dayalı olarak, ıslah yoluyla zamanaşımı def'inin kabul edilmesi gerektiği istikrarlı biçimde belirtilmektedir. ( Y.9.HD 2005/29189 e. 2006/7967 k. sayılı ve 29.03.2006 tarihli, Y.9.HD. 2006/23813 e. 2007/8905 k. sayılı ve 02.04.2007 tarihli kararları )

Özetlemek gerekirse; Yargıtay 9 ve 13.Hukuk Daireleri, süresinde verilmiş cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla zamanaşımı def'inin ileri sürülebilmesini kabul etmektedirler. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi ise bu hakkı daha da geniş yorumlayarak, süresi geçtikten sonra verilen cevap dilekçesinin sözkonusu olması durumunda dahi,yargılama bitene kadar ıslah yoluyla zamanaşımı savunmasının yapılmasını kabul etmektedir.

Bu görüşlere karşılık; Yargıtay 4.Hukuk Dairesi, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin görüşünü biraz daha genişleterek, süresinde ileri sürülmeyen zamanaşımı defi dolayısıyla ıslah isteminin usule ilişkin bir işlem olamayacağını, bu yolla savunmanın niteliğinde herhangi bir değişiklik meydana gelmediğini, sadece cevap dilekçesinde ileri sürülmesi unutulmuş zamanaşımı def'ini ekleyerek savunmayı genişletip, davanın bu nedenle reddini sağlamayı ve böylece davacı yararına oluşmuş kazanılmış hakkı ortadan kaldırmayı hedeflediğini, sonuç olarak kabul görmemesi gerektiğini belirtmektedir.

Nihayet, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi ise ilke olarak, esasa cevap süresi içinde ileri sürülmediğinden davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazıyla karşılaşması mümkün olan zamanaşımı def'inin böyle bir itiraza uğramadan, doğrudan ıslah yolu ile yapılmasında usule aykırılık görmemektedir.Ancak somut olay adaleti yönünden verdiği, Yargıtay 3. ve 4. Hukuk Dairesinin uygulamalarına paralel kararı da bulunmaktadır.

Bilindiği gibi Yargıtay'ın en önemli görevlerinden birisi tüm yurtta hukuk kurallarının adliye mahkemeleri tarafından aynı şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Bir başka tanımla, adli yargı alanında içtihat birliğini gerçekleştirmek, mahkemelerin görüş ve uygulamaları arasında aykırlık ve çelişkiyi gidermektir.Aksi takdirde, benzer olaylar hakkında birbiriyle çelişkili kararların bulunması kanun önünde eşitlik ilkesini zedeleyecektir.

Konu 20 yıla yakın bir zamandır çeşitli yönleriyle tartışılmış olup, içtihat birliğinin gerektiği düşünülmektedir.

Saygılarımla.