Mesajı Okuyun
Old 19-12-2010, 21:51   #15
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Rica ederim

Sayın ATARAS,

1086 S.K. m.74: “Kanunu Medeni ile muayyen hükümler mahfuz olmak üzere hâkim her iki tarafın iddia ve müdafaalariyle mukayyet olup ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez…”

1086 S.K. m. 75: “Kanunun tâyin eylediği istisnalardan başka hallerde hâkim iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini re'sen nazarı dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz.

Ancak müphem ve mütenakız gördüğü iddia veya sebepler hakkında izahat istiyebilir.

Hâkim dâvanın her safhasında iki tarafın iddiaları hududu dâhilinde olmak üzere kendilerini istima ve lâzım olan delillerin ibraz ve ikamesini emredebilir.”

1086 S.K. m .76: “Hâkim re'sen Türk kanunları mucibince hüküm verir…”

mucibince hakim, davacının ileri sürdüğü maddi vakıalarla ve talep sonucu ile bağlı olmakla beraber; hakimin, kararda dikkate alacağı hukuki sebebi tayin ve takdir yetki ve görevi vardır.

Daha önce (verdiğim linkte) de açıkladığım üzere:

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Mahkemenin ehliyetsizlik sebebiyle iptal kararı verebilmesi için davacının akit tarihinde hukuki ehliyetinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Sonradan ehliyetsiz olması ve/veya önceden ehliyetsiz iken hukuki işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunması –ehliyetsizlik sebebine mesnetle- aktin geçersizliği sonucunu doğurmaz. Şayet davacı, akit (hukuki işlem)tarihinde ehliyetsiz ise o zaman bu işlemi geçersiz olmakla tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilebilir.


Somut olayınızda davacı ehliyetsiz değildir. Davacıya “yasal danışman” atanması söz konusu olduğuna göre ve TMK m.429 mucibince taşınmaz satımında yasal danışmanın, satışa muvafakati olması gerekmekle satım tarihinde davacının sınırlı ehliyetli olup olmadığının (dolayısıyla yasal danışmanın muvafakatine ihtiyaç olup olmadığının) belirlenmesi elzemdir. Bu meyanda:

2659 S.K. m.16: “…d) Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu:
Türk Ceza Kanununun 53, 54, 55 ve 57 nci maddeleri ile 58 inci maddesinin bir, iki, dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, cezai ehliyet veya bunu kaldıran veya hafifleten sebepler ile hukuki ehliyetin tespiti, Türk Ceza Kanununun 403 ve 404 üncü maddelerinde yazılı uyuşturucu maddeleri kullanan kimselerin alışkanlığı ile ilgili iptila derecesinin belirlenmesine ilişkin işlemler,… hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek.”

Mahkeme, şayet satış tarihinde “yasal danışman”ın muvafakati olmadığına ve bu sebeple satışın geçersizliğine karar verecekse dava dosyasında Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu’nun bu yönde raporu olması gerekir. Aksi takdirde belirtilen sebeple karar ittihazına gidilemez (diye düşünüyorum )
Fakat bu şekilde kabulle karar ittihaz edilecekse zaten hilenin araştırılması gerekmez (di).

Yerel Mahkeme, gerekçesini hileye dayandırdığına göre (hilenin davada ispatlandığı kabul edilmiş ve dava dosyasına hakim olan sizsiniz-, biz süreye bakalım):
BK m.31: “Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder…”

Davacı, davayı hilenin öğrenildiğini iddia ettiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde ikame etmesi gerekir. (Burada tanıkların tehdit yönünde beyan verdiklerini ifade etmenizden dolayı tehdide ilişkin sürenin başlangıcının korkunun ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağını da göz önünde bulundurmanızı öneririm-Yargıtay karar gerekçesini düzeltebilir )

Burada öğrenme tarihi (Ağustos 2007) ile ilgili dosyada tek husus, davacı asilin dava dilekçesindeki beyanı sanırım?

1086 S.K. m.236: “Dâva evrakında veya hâkim huzurunda iki taraftan birin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder.
Maddi bir hatadan neşet ettiği sabit olmadıkça ikrardan rücu olunamaz…”

Lakin asil, Mart 2009 da ikame ettiği davada sınırlı ehliyetli idi ve 4721 S.K. m.429: “Kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır: 1. Dava açma ve sulh olma,…”

Bildirilen bu öğrenme tarihi hakkında vekilin de (vekil edeni adına) ikrarı var mı bilemiyorum?… Dava dilekçesindeki –asilin- ikrarının asili bağladığı düşüncesinde değilim.

Bir de Yerel Mahkeme

Alıntı:
Yazan ATARAS
davacının ehliyet durumuna göre hak düşürücü süre itirazının yerinde olmadığını
deyip hileye mesnetle gerekçe kurduğuna göre;

-daha öncesinde def’i veya irade açıklaması olarak ileri sürülmemiş olduğunu kabulle- dava ikame tarihi: Mart 2009 – 1 yıl = Mart 2008 (geriye doğru en geç bu tarihte hilenin ıttılaını kabul etmiş sayılır).

Burada davacıya Aralık 2008’de yasal danışman atanmış olması ve dosyada bu tarihten önceye ait davacının ehliyet durumuna ilişkin bilgi bulunmaması (anlatımınızdan bunu anlıyorum? ) nazara alındığında bu konuyla süre arasında irtibat kurulması hukuki olamayacaktır kanaatindeyim.

P.S: Dosya içeriğinden ve gerekçe kısmından bilgi sahibi olanın siz olduğunuzu ve benim sadece anlatımınıza göre değerlendirme yapmaya çalıştığımı göz ardı etmeyiniz.

Saygılar...