Mesajı Okuyun
Old 25-11-2015, 12:12   #25
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013 / 16-502
Karar: 2015 / 10
Karar Tarihi: 24.02.2015


ÖZET: Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın, hükmün esasının incelenebilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.(2004 S. K. m. 44, 331, 333, 337, 337/A, 345) (6762 S. K. m. 14, 18, 136, 439, 503, 540, 541, 549, 550, 552) (YCGK 14.02.2012 T. 2011/16-505 E. 2012/28 K.) (4. DD. 19.10.2204 T. 2004/602 E. 2004/2021 K.)

Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan sanığın İcra İflas Kanununun 337/a maddesi uyarınca üç ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesince verilen 10.03.2009 gün ve 776-47 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 17.10.2011 gün ve 3005-5955 sayı ile;

"İcra İflas Kanununun 44. maddesinin birinci fıkrasında; 'Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masrafını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yükümlülüğü belirlenmiş, 337/a maddesinde, 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılmasını 'ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere, ticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi, bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.

İİK'nun 44. maddesindeki mükellefiyet, münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil memurluğuna kayıtlı bulunan gerçek kişiler ve ticaret şirketlerinin tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi veya müdürünün İİK'nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına yöneliktir.

Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde ticari şirket nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited, kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden düzenlemeler incelendiğinde, 'ticareti terk' değil, 'infisah ve tasfiyelerinin' öngörüldüğü, diğer bir anlatımla TTK'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde, ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.

Söz konusu şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı gösterilmiştir. İnfisah, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada irade ve irade dışı fesih hallerini, dar manada da irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK'nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye süreci içerisinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir, alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm bulunmadıkça pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye ve paylara bağlı imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketinin yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.

Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından ya da terk ettiğinden söz edilemeyecektir. Danıştay 4. Dairesinin 2004/602-2021 sayılı kararında, tüzel kişiliği sona erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.

Öte yandan İcra İflas Kanununun 44. maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçek kişi tacirlerdir. Tüzel kişi tacirler, yani ticaret şirketleri hakkında 44. maddenin ikinci fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonucu şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur. Esasen ticaret şirketleri bakımından buna lüzum yoktur. Zira tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. (Baki Kuru, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: XXVII, Yıl: 1970, Sayı: 1-2) Bu açıklama ile İİK'nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun ve ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçlunun işyerini terk ederek ve elindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları nedeniyle İcra İflas Kanununun 337/a maddesindeki yaptırımın hüküm altına alındığı belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki aynı kanunun 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin alacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemleri cezasız bırakılmadığı, 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımın düzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.

Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, İİK'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, İİK'nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isimlerinin ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasının müeyyidesidir. Bu durumda TTK'nun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği, İİK'nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirler için geçerli olup, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketi müdür veya yetkililerinin İİK'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemelerinin yasal olarak mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsiz olup temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan hükmün bozulmasına" karar verilmiştir.

Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesi ise 04.12.2012 gün ve 286-109 sayı ile;

"Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 505-28 sayılı kararında açıkça; 'İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin şirketin ticareti terk etmeleri halinde, İcra İflas Yasasının 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceğine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına bir engel bulunmamaktadır. Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür veya yetkililerin bu suçu işlemeyeceklerinin kabulü halinde ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK'nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, aynı fiili işleyen ve İİK'nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirket müdür ve yetkilileri ise cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır' düzenlemesi ile ticari şirketlerin müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyebilecekleri kabul edilmiştir" gerekçesiyle direnip, önceki hükümde olduğu gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2013 gün ve 100615 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu tarafından çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra İflas Kanununun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.

Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 günü yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla, İİK'nun bazı maddelerinde değişiklik yapmasına karşın, bu özel yargılama usulünü bir kısım değişiklikler dışında genel olarak korumuştur.

İcra İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir.

İİK'nun "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;

"Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.

Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.

Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.

Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, nesaben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.

Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.

Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı kanunun 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;

"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.

Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.

06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş, bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.

Takibi şikayete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;

1- İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,

2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,

3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz ya da iflas sırasında gösterilmemesi,

4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,

Gerekmektedir.

Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.

İİK'nun 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi, bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.

Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK'nun 337/a maddesinin ikinci fıkrasının; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar" denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; "kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri" olarak sayılmıştır.

Bu aşamada "ticareti terk etme" kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide; "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür.

Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanununda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. TTK'nun 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak "infisah" TTK'nun 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup, "tasfiye" hususunda aynı kanunun 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.

İcra İflas Kanununda düzenlenen suçların, tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi durumunda kimlerin sorumlu olacağı, "hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmış olup, limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Özel Dairece, Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yolu ile sona erdirildiği, dolayısıyla müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre, uyuşmazlık; "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Kanununun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

6762 sayılı TTK'nun 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, aynı kanunun 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda şüphe bulunmamaktadır.

İcra İflas Kanununun 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir sınırlayıcı hüküm de konulmamıştır. O halde, tacir sayılan limited şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmesi halinde aynı maddedeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı kanunun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan İİK'nun 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların bu davranışlarının önlenmesi" amacı ile getirildiği de gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK'nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK'nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 505-28 ile 513-29 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın, hükmün esasının incelenebilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.


Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara 5. İcra Ceza Mahkemesinin 04.12.2012 gün ve 286-109 sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi amacıyla Yargıtay 16. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.02.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)