Mesajı Okuyun
Old 21-06-2012, 15:26   #4
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av. ali
bu konu hakkında derin araştırmalar yapmama rağmen kendimi tatmin edecek bir karar bulamadı. müvekkilim A adına kayıtlı bir taşınmaz var. aynı yörede yine müvekkilimle aynı isimde başka bir kimse daha var. müvekkilim ölüyor mirasşıları veraset ilamı çıkarmıyorlar. aynı adı taşıyan kişi de ölüyor ve mirasçıları veraset ilamı çıkarıp hemen aslında müvekkilimin olan taşınmazı kendileri adına tescil edip 3. şahsa satıyorlar. tapu iptali ve tescili davası açtık 3. kişiyi iyiniyetli sayarak mahkeme davamızı reddetti. temyiz edeceğim ancak faydalı yargıtay kararı bulamıyorm. ne yapmalıyım? 3. kişinin aslında kötü niyetli olduğunu nasıl ileri sürebilirim yargıtay kararı arıyorum

3. şahsın kötüniyetine dair iddia ve delilleriniz olmuş ve bunlar dinlenmemiş, delilleriniz toplanmamış veya toplanan deliller isabetli olarak yerel mahkemece takdir ve tavsif edilememiş ise bu hususu TMK.m.1024 çerçevesinde temyiz sebebi yapabilirsiniz. Zira, kötüniyet iddiası mahkemece titizlikle ve derinlemesine araştırılmak zorundadır.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/427
K. 2011/2746
T. 10.3.2011
• SAHTECİLİK ( Tapu İptali ve Tescil - Davalının İyiniyetli Olup Olmadığının Kuşkuya Yer Bırakmayacak Şekilde Saptanması ve Bu Doğrultuda Tanık Dahil Tüm Delillerin Toplanması ve İrdelenmesi ve Toplanan ve Toplanacak Olan Deliller Birlikte Değerlendirilerek Bir Hüküm Kurulması Gerektiği )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Sahtecilik Hukuksal Nedenine Dayalı - Davalının İyiniyetli Olup Olmadığının Kuşkuya Yer Bırakmayacak Şekilde Saptanması ve Bu Doğrultuda Tanık Dahil Tüm Delillerin Toplanması ve İrdelenmesi Gerektiği )
• İYİNİYET ( Tapu İptali ve Tescil - Davalının İyiniyetli Olup Olmadığının Kuşkuya Yer Bırakmayacak Şekilde Saptanması ve Bu Doğrultuda Tanık Dahil Tüm Delillerin Toplanması ve İrdelenmesi Gerektiği )
4721/m.1023,1024
ÖZET : Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Vekaletnamedeki davacıya atfen atılı olan imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi raporuyla saptandığı ve böylece anılan vekaletnameye istinaden davacı adına yapılan satış akdinin geçerli olmadığı ve ilk el olan dava dışı Muzaffer adına tescilin yolsuz olduğu; ne varki, ikinci el olan davalının, koşullarının varlığı halinde TMK.nun 1023. maddesi koruyucuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur. Ancak, ikinci el konumundaki davalının iyiniyetli olup olmadığı hususunda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca; değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, soruşturma ve inceleme yapılarak davalının iyiniyetli olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, bu doğrultuda tanık dahil tüm delillerin toplanması ve irdelenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;*
Davacı, kayden maliki olduğu 1467 parsel sayılı taşınmazının sahte vekaletname düzenlenerek dava dışı M. A.'a, kısa süre sonra da davalıya satış suretiyle devredilmiş olduğunu yeni öğrendiğini, sahte belgelerle taşınmazın el değiştirdiğini ve işlemlere katılan tüm şahısların fikri birlik içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.*
Davalı, çekişmeli taşınmazı 8.1.1997 tarihinde bedelini ödemek suretiyle dava dışı emlakçı M. A.'tan satın aldığını, sahtecilikle ilgisinin bulunmadığını, tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3.kişi olup, T.M.K.'nun 1023.maddesi uyarınca ediniminin korunması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.*

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.*
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Sevinç Türközmen'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:*

KARAR : Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.*

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.*
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1467 parsel sayılı taşınmaza davacı adına kayıtlı iken, Üsküdar 4. Noterliğince düzenlenen 07.11.1996 tarihli vekaletname kullanılarak vekil Musa Bal tarafından dava dışı M. A.'a 11.11.1996 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği, Muzaffer'in de taşınmazı 08.01.1997 tarihinde aynı yolla davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.*

Davacı, kayden maliki olduğu taşınmazın temlikinde kullanılan vekaletnamenin sahte olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış; davalı ise, taşınmazı tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle iktisap ettiğini savunmuştur.*

Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.*

Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini ( herkese açık olmasını ) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.*

Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.*

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.*

Nitekim, bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den ( resen ) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.*

Somut olayda; 07.11.1996 tarihli vekaletnamedeki davacıya atfen atılı olan imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi raporuyla saptandığı ve böylece anılan vekaletnameye istinaden davacı adına yapılan 11.11.1996 tarihli satış akdinin geçerli olmadığı ve ilk el olan dava dışı Muzaffer adına tescilin yolsuz olduğu; ne varki, ikinci el olan davalının, koşullarının varlığı halinde TMK.nun 1023. maddesi koruyucuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur. Ancak, ikinci el konumundaki davalının iyiniyetli olup olmadığı hususunda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.*

Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, soruşturma ve inceleme yapılarak davalının iyiniyetli olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, bu doğrultuda tanık dahil tüm delillerin toplanması ve irdelenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.*

SONUÇ : Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.*

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/2714
K. 2011/6459
T. 17.5.2011
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kayıt Maliklerinin Mülkiyeti Yükleniciden Temlik Alınan Hakkın Bertaraf Edilmesi Kastiyle ve Kötüniyetle Kazanıp Kazanmadığı ve Ayni Hakkın Yolsuz Olarak Tescil Edildiğini Bilen veya Bilmesi Gereken Üçüncü Kişi Olup Olmadıklarının Araştırılmasının Zorunlu Olduğu )
• KÖTÜNİYET ( Tapu İptali ve Tescil - Kayıt Maliklerinin Mülkiyeti Yükleniciden Temlik Alınan Hakkın Bertaraf Edilmesi Kastiyle ve Kötüniyetle Kazanıp Kazanmadığı ve Ayni Hakkın Yolsuz Olarak Tescil Edildiğini Bilen veya Bilmesi Gereken Üçüncü Kişi Olup Olmadıklarının Araştırılması Gerektiği )
• HUSUMET ( Kademedeki Bedel İsteminin Yüklenici Yönünden Kabulüne Karar Verildiği ve Bu İstem Yönünden Diğer Davalıların Husumet Ehliyeti Bulunmadığı Halde Maktu Vekalet Ücreti Yerine Nisbi Tarifeye Göre Vekalet Ücretine Hükmedilmesinin Doğru Görülmeiği )
4721/m.1023,1024
ÖZET : Dava, tapu iptali ve tescil istemidir. Kayıt maliklerinin mülkiyeti, yükleniciden temlik alınan hakkın bertaraf edilmesi kastiyle ve kötüniyetle kazanıp kazanmadığı, ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi olup olmadıklarının araştırılması zorunludur. Böyle olunca, taraflardan davacının kötüniyet iddiasına karşı delilleri istenip toplanmalı ve davalının durumu Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi çerçevesinde değerlendirerek bir sonuca ulaşılmalıdır.

Kademedeki bedel isteminin yüklenici yönünden kabulüne karar verildiği ve bu istem yönünden diğer davalıların husumet ehliyeti bulunmadığı halde maktu vekalet ücreti yerine nisbi tarifeye göre vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru görülmemiştir.

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.1.2009 gününde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin kabulüne dair verilen 2.12.2010 tarihli hükümün Yargıtay'ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 17.5.2011 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili ve S. Y. ile karşı taraftan davalılar N. ve A... Yapı Ltd. Şti. vekili geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, yüklenici T... Limited Şirketinin 15.6.2007 tarihli asıl ve 22.6.2007 tarihli ek sözleşme ile, 1825 parsel üzerinde yaptığı 1. Bloktaki binanın 18 ve 20 numaralı bağımsız bölümünün tapu iptal tescil olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir. Davalılardan T... Ltd. Şti. davaya cevap vermemiş, davalı arsa sahibi N. Ç. ile ikinci yüklenici A... Yapı Limited Şirketi yapılan işlemlerde muvazaa olmadığını, açılan davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, tescil isteğinin reddine, arsa maliki N. ve A... Yapı aleyhine açılan davanın reddine, yüklenici T... Ltd. Şti. aleyhine açılan tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir.

Hüküm fıkrası, kararın esası olup kanunda "hüküm" kelimesi yalnız hüküm fıkrası için kullanılmıştır. Bu nedenle, hüküm fıkrasında mahkemenin neye karar verdiği açıkça yazılmalıdır. Hüküm fıkrası çok açık ve infazı mümkün olmalıdır. Şarta bağlı ve terditli olarak hüküm kurulmamalıdır. Dava, açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanmalı, hüküm fıkrasında asıl talep ile yardımcı talepler hakkında da karar verilmelidir.

Somut olaya gelince;

1-)Dava 1825 parselde inşa edilen binadaki 1. Blok 18 ve 20 numaralı bağımsız bölümlere ilişkin olup mahkemece verilen karar istem konusu yapılan her iki bağımsız bölümü kapsamadığından hüküm H.U.M.K.'nun 388 ve 389. maddeleri gereğince usul ve yasaya aykırıdır.

2-)HUMK.'nun 186. maddesi uyarınca "... dava ikame edildikten sonra iki taraftan biri müddeabihi ahara temlik ederse diğer taraf muhayyerdir. Dilerse temlik eden taraf ile olan davasından sarfı nazar ederek müddeabihi temlik eden kimseye karşı dava eder, dilerse davasını müddeabihi ahara temlik eden taraf hakkında zarar ve ziyan davasına tebdil eder."

Somut uyuşmazlıkta; davanın görülmekte olduğu sırasında davaya konu 18 numaralı bağımsız bölümün dava dışı Gülten Kılıç'a devir edildiği sabit olup 20 numaralı bağımsız bölümün ise yine dava dışı H. K.'a devredildiği iddia edilmiştir.

Mahkemece H.U.M.K.'nun 186. maddesi hükmü ve yukarda yapılan saptama gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

3-)Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden davalı arsa sahibi N. Ç.'ın 284 Sayılı parsel üzerine arsa payı karşılığı inşaat yapımı için dava dışı C. T. ile sözleşme yaptığı, dava dışı C. T.'ın arsa sahibinin onayı ile yapımını üstlendiği işi 28.3.2006 tarihinde davalı T.. Limited Şirketine devrettiği, arsa sahibi ile T... Limitet Şirketi arasındaki arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin iradi olarak 14.9.2007 tarihinde feshedildiği, tarafların karşılıklı olarak birbirlerini ibra ettikleri, aynı tarihte arsa sahibinin diğer davalı A... Yapı Limited Şirketi ile işin kalan kısmını yapmak üzere arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenledikleri, anlaşılmaktadır. Dava konusu 20 numaralı bağımsız bölüm tapuda A... Yapı Ltd. Şti, 18 numaralı bağımsız bölüm ise dava dışı G. K. adına kayıtlıdır. Tarafların eserin tamamlandığı hususunda bir çekişmeleri yoktur.

İlk yükleniciden temlik alan davacı muvazaa iddiasına dayanmıştır. Orta yerde davalı şirketler arasında yapılmış bir sözleşme bulunmamaktadır. Ancak ikinci yüklenici olan A... Yapı Limited Şirketi, inşaat ilk yüklenici tarafından belli bir seviyeye getirildikten sonra arsa sahibi ile sözleşme yapmıştır. İkinci sözleşmenin yapıldığı 14.9.2007 tarihinde önce işin ilk yüklenicisinin davacıya ve diğer bazı kişilere eser sözleşmesinden kaynaklanan kişisel hakkını değişik tarihlerde temlik ettiği de dosya kapsamından anlaşılan bir gerçektir.

Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi "... herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.", şeklindedir. Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kurallarını düzenleyen madde bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralları çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanılmasını yasanın himaye etmeyeceğini belirtmiştir. Diğer taraftan Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenen danışıklı işlem ise tarafların yaptıkları aktin hüküm doğurmaması ve görünüşteki akitten başka bir aktin hükümlerinin meydana gelmemesi hususunda anlaşmalarıdır. Gerek Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi ve gerekse sözü edilen Borçlar Kanununu 18. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bir hakkın kullanılmasında gizlenen irade ile oluşan danışıklı işlemin üçüncü kişileri zararlandırma kastı da taşıyabileceğini göstermektedir.

Bu aşamada hemen vurgulamak gerekirse, ilk yüklenici T... Limitet Şirketi ile ikinci yüklenici A... Yapı Limited Şirketi arasında danışıklı bir işlem yapılmış ise ve görünüşteki bu işlemle başka bir aktin hükümlerini meydana getirmesi engellenmekte ise ve bu işlemle üçüncü kişilerin zararlandırılması hedeflenmişse işlemin tarafı olmayan davacının temlik sözleşme sinden kaynaklanan haklarının korunması gerekir.

Mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve inceleme yeterli değildir.

Şöyle ki; özellikle üzerine inşaat yapılan arsanın bağlı bulunduğu belediyeden getirtilen "Kalıp ve Demir İmalatı Kontrol Tutanağı" başlıklı 6.8.2007, "Beton Döküm Tutanağı" başlıklı 7.8.2007, "Beton Döküm Tutanağı" başlıklı 11.6.2007, "Kalıp ve Demir İmalatı Kontrol Tutanağı" başlıklı 10.6.2007, "Kalıp ve Demir İmalatı Kontrol Tutanağı" başlıklı 17.5.2007, "Beton Döküm Tutanağı" başlıklı 18.5.2007 tarihli tutanaklarda yapı müteahhidi sıfatıyla davalılardan ikinci yüklenici A... Yapı Limited Şirketinin ismi ve yetkilisinin imzalarının bulunduğu görülmektedir. Bu tarihlerin tümü A... Yapı Limited Şirketinin arsa sahibi N. Ç. ile yaptığı 14.9.2007 tarihinin öncesini taşımaktadır. Hayatın olağan akışına göre basiretli bir ticari şirketi olan A... Yapı Limited Şirketinin arsa sahibi ile sözleşme yapmadan inşaatta imalat işlerine girişmesi düşünülemez. Mahkemece, değinilen bu yönün açıklaması karar gerekçesi yapılmamıştır.

Davacı, davalı şirketler arasında kendilerini zararlandırmak amacıyla danışıklı işlemler yapıldığına dair tanık dinletme isteminde bulunmuş, mahkemece bu istem bir gerekçe gösterilmeksizin yerine getirilmemiştir. Yapılan bu açıklamalara göre öncelikle davacıdan tanıklarının kimler olduğu sorulup saptanmalı, bunlar yöntemince dinlenmeli, tanık sözlerinden elde edilecek sonuçla az yukarda sözü edilen yetkili merciden getirtilen tutanaklar birlikte değerlendirilmelidir.

Öte yandan; Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ilerde kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamaları, dolayısıyla toplum düzeninin sağlanması düşüncesiyle, satın alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir.

Belirtilen ilke, T.M.K.'nun 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde hükme bağlanmış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddede "bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde vurgulanmıştır. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.

Belirtilen sebeple kayıt maliklerinin mülkiyeti, yükleniciden temlik alınan hakkın bertaraf edilmesi kastiyle ve kötüniyetle kazanıp kazanmadığı, ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi olup olmadıklarının araştırılması zorunludur.

Böyle olunca, taraflardan davacının kötüniyet iddiasına karşı delilleri istenip toplanmalı ve davalının durumu Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi çerçevesinde değerlendirerek bir sonuca ulaşılmalıdır.

Bütün bunların dışında davada 28.3.2006 tarihli sözleşmeye dayanılarak yapılan temlik işlemi sebebi ile mülkiyet aktarımı istendiğinden bu sözleşmenin taraflarından olan N. Ç. ile yüklenici A... Yapı Limited Şirketinin de pasif dava ehliyeti bulunduğu gözden kaçırılarak bu davalılar hakkındaki davanın husumet noktasından reddi de doğru değildir.

Hükmün belirtilen tüm bu sebeplerle bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de; kademedeki bedel isteminin yüklenici yönünden kabulüne karar verildiği ve bu istem yönünden diğer davalıların husumet ehliyeti bulunmadığı halde maktu vekalet ücreti yerine nisbi tarifeye göre vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple temyiz olunan kararın BOZULMASINA, 825,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan temyiz harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, 17.5.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.