Mesajı Okuyun
Old 11-07-2018, 09:13   #71
ersintoker

 
Varsayılan Ahlat Ağacı

Komşu bahçelerde bizi çağıran, güzelim tozpembe şeftalilere, alyanaklı elmalara, karagözlü üzümlere, sararmış sulu armutlara randevuyu geceye verir, gündüzün aydınlığında dereboyunda çıktığımız yolculukların mola yerindeki ahlat ağacında gönlümüzü avuturduk. Ahlat, armut kurusu gibi bir şeydi, kumluydu, tadı kekremsiydi, insanın ağzını buruş buruş ederdi, yani henüz evcilleşmemiş yabaninin tekiydi ama olsun, bizi eğlerdi işte.

Ahlatı şehirliler bilmezdi ama biz şehrin kıyısında yaşayanlar bilirdik, köy değil, kasaba değil, şehrin bir kıyıcık mahallesinin çocuklarıydık, şehir çok uzakta değildi, köyler de öyle… Köyler hayatı tanımanın zenginliği içindeydi ama yüzümüz şehre dönüktü, zaten bir ayağımız hep oradaydı.

Kasabalılığın iki arada bir derede hayatlar demek olduğunu sonraları öğrendik. Kasabadan çıkıp şehri yaşayanlar geri döndüklerinde sığamazlardı kasabalarına, akılları fikirleri şehrin kalabalıklarında, orada varolmanın insanın önüne koyduğu olanakların cazibesinde kalırdı. İlk gözağrısı kasabaları giderek küçülür, içinde çırpınamadan bile kaldıkları bir kafes olup çıkardı. Bu kafesten kurtulmaya çalışanlar kendilerince yollar arar, başka hayatların ufuklarına gözlerini dikerdi. Bunu başaranlar olurdu elbet, diğerlerinin payına ise içinde bulundukları hayata teslim olmak ya da oradan yeni ve bambaşka bir hayat çıkarabilmenin umudunu yaratmak düşerdi. Yıllarca susuz kalmış kuyuyu suyla buluşturmak için yeniden kolları sıvamak ama önce bir kitap yazıp adını “Ahlat Ağacı” koymak gerekebilirdi.