Mesajı Okuyun
Old 05-06-2008, 09:56   #30
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Alıntı:
A, B, C ve D, E’yi öldürmek konusunda aralarında anlaşmış ve hepsi aynı anda E’ye tabancayla ateş etmiştir.
Mermilerden yalnız A’nın tabancasından çıkan mermi E’ye isabet etmiş ve E ölmüştür.
Buna göre A, B, C ve D’nin cezai sorumluluklarıyla ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) A, B, C ve D müşterek fail olarak kasıtlı insan öldürmeden sorumludur.
B) A, kasıtlı insan öldürmeden; diğerleri ise insan öldürmeye teşebbüsten sorumludur.
C) A, kasıtlı insan öldürmeden sorumludur, diğerlerinin sorumluluğu yoktur.
D) A, kasıtlı insan öldürmeden; diğerleri ise yardım eden olarak sorumludur.
E) A, kasıtlı insan öldürmeden; diğerleri ise sonucu nedeniyle ağırlaşan suçtan sorumludur.

Aşağıdaki Yargıtay kararında farklı durum kastın olmaması; ancak, taksirle ölüme sebebiyet vermekten faillerin kusurları derecesinde cezalandırılması yönünde:

T.C.
Y A R G I T A Y
İkinci Ceza Dairesi

E. 1995/5270
K. 1995/7832
T. 23.6.1995


ÖZET : Olay tarihinde sanık Erdinç'in kardeşi olan sanık Halil ile yazlık
evinde birlikte otururlarken, diğer sanıklar Nuri ve Remzi'nin ziyarete
geldikleri, silahtan konuşmaya başlamaları üzerine sanık Nuri'nin bulundurma
ruhsatlı tabancasını çıkarıp diğerlerine gösterdiği, bahçe kenarındaki direk
üzerine yerden 130 cm. yüksekliğe koydukları kola kutusuna birer el atış
yaptıkları, mermilerden birinin komşu evin bahçesindeki Aydın'a isabet etmesi
sonucu öldüğü, sanıklardan hangisinin yaptığı atış sonucu Aydın'ın öldüğünün
anlaşılamadığı şeklinde oluşan olayda; sebeplerin birleşmesinden sonucun
meydana geldiği kabul edilerek, faillerin konum ve yükümlülüklerine göre
kusur derecelerini saptamalı, taksirli hareketleri oranında sonuçtan sorumlu
tutulmalıdır. Eylemlerin ağırlığı itibarıyla en az kusur derecesi 1/8
olabileceği göz önüne alınıp, kusur dağılımı gerçekleştirilmeli, bilirkişi
raporunun da gerekçesi ve sonucu itibariyle suçun öğelerine, sanıkların
olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.

(765 s. TCK. m. 455)

6136 sayılı Kanuna muhalefet, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme
sebebiyet vermekten sanık Nuri, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme
sebebiyet vermekten sanık Erdinç, Halil ve Remzi haklarında yapılan duruşma
sonunda; mahkumiyetlerine, sanıklar hakkında 647 sayılı Kanunun 4 ve 6.
maddelerinin tatbikine yer olmadığına dair, (Gemlik Asliye Ceza
Mahkemesi)' nden verilen 28.10.1994 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi
müdahiller ve sanıklar tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava
evrakı C. Başsavcılığı'nın 27.4.1995 tarihli tebliğnamesiyle Daireye
gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği düşünüldü:

Sanık Nuri vekilinin 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükme
yönelik temyiz itirazları ile müdahiller ve sanıklar vekillerinin taksirle
ölüme sebebiyet suçundan kurulan hükme ilişkin sair temyiz itirazları yerinde
görülmemiştir.

13.6.1993 günü sanık Erdinç'in yazlık evinde, kardeşi olan sanık Halil ile
birlikte oturdukları sırada, sanıklar Nuri ve Remzi'nin eşleriyle birlikte
ziyarete geldikleri, sanıkların bahçedeki sohbetleri esnasında konu silahtan
açıldığında, sanık Nuri'nin beraberinde getirdiği bulundurma ruhsatlı
tabancasını çıkararak diğerlerine gösterdiği ve atış yapmayı önerdiği, bunun
üzerine her dört sanığın bahçe kenarındaki bir direk üzerine koydukları kola
kutusuna birer el ateş ettikleri, bir süre sonra komşu bahçede bulunan
Aydın'ın tabanca kurşunu isabeti ile yaralanıp öldüğünün öğrenildiği, ölümün
isabet eden ve vücutta kalan tek mermiden kaynaklandığı, incelenen mermi
çekirdeğinin sanıklar tarafından kullanılan tabancadan atıldığı, sanık
Erdinç'in bahçeli olan evinin etrafında aynı şekilde evler bulunduğu ve bu
evlerde yaşanlar olduğu, sanıkların atış yaptıkları kola kutusunun yerden 130
cm. yüksekliğe konulduğu, ölenin bahçesinin aynı doğrultuda olup aradaki
çalılıkların görüşü engellediği, ölenin, sanıklardan 94 metre mesafede yerde
yatar şekilde görüldüğü ve tabancanın 100 metre etkili atış mesafesinin
olduğu, anlatımlar, mahallinde yapılan keşif, bilirkişi düşüncesi, çizilen
krokiler, ekspertiz raporu gibi delillerle tespit olunduğu, sanıklarla ölen
arasında olumsuz bir ilişki, sanıkların öleni görerek veya orada olduğu halde
ateş ettikleri hususunda somut bir bulgu tespit edilmediği, mahallin meskun
olması, ateş yapılan kutunun yerden yüksekliğinin insan boyu içinde
bulunması, bu suretle gerçekleşen yatay atışların isabetinin
öngörülebilirliği sebebiyle eylemin TCK.’nın 455/1. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği cihetle;
Mahkemenin olayı bu şekilde kabul ederek incelemesinde, sanıkların birer el
ateş ettikleri, olayda bir tabanca kullanıldığı, ölümün bu tabancadan çıkan
ve isabet eden kurşundan kaynaklandığı, ancak, isabet eden atışı yapanın
hangi sanık olduğunun tespit edilemediğine ilişkin kanaat ve takdirinde, ölüm
sonucunu doğuran hareketin hangi sanık tarafından yapıldığının belli olmaması
ve olayın TCK.’nın 455/1. maddesi çerçevesinde irdelenmesi gerekmesi
karşısında, suçun kasıt öğesini içermemesi sebebiyle TCK.’nın 61 ve 62.
maddelerinin, maddede sayılan suçlara ilişkin olmaması nedeniyle 463.
maddenin, keza belirli bir suça yönelik irade birleşmesinden
söz edilemeyeceği, iştirak iradesinin neticeyi de kapsaması, taksirli suçta
ise neticenin istenmemiş olması gözetilerek iştirake ilişkin hükümlerin
uygulanamayacağı, çözümün taksir unsurlarının sanıkların eylemlerinde
araştırılması suretiyle çözüme ulaşılabileceği yolunda tecelli ettiği
anlaşılan görüşünde aykırılık bulunmamıştır.

Keza, failin icrai ve ihmali hareketinin zararlı neticesini mümkün olduğu
halde öngörmemesi şeklinde tanımlanabilen taksirde; istenmeyen netice, icrai
ve ihmali nitelikte iradi bir hareketten kaynaklanmaktadır. Hareket tek
olabildiği gibi birden fazla, keza hareketler tek fail tarafından olabileceği
gibi birden fazla fail tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Failin ve
hareketin birden fazla olması halinde; taksirli hareketlerin, bir araya
gelmesinden içtimaından söz edilebileceği gibi taksirli suça ilişkin iradi
hareketlerin her bir failin konumu ve yükümlülükleri ve bundan kaynaklanan
sorumlulukları oranında birlikte işlenmesinden söz etmek de mümkündür.

Bu çerçevede olaya bakıldığında, sanık Erdinç'in etrafı kendisininki gibi
bahçeli yazlık evlerle çevrili ve meskun olan yerde, karşısında bahçeli bir
evin mevcudiyetine ve çalılıklar dolayısıyla görüşün kısıtlılığına, gelip
geçen veya bahçesinde olabileceklere rağmen 130 cm ve insan boyu içinde bir
yüksekliğe kutu konulup tabanca ile ateş edilmesine yer ve imkan hazırlaması,
sanık Nuri'nin bu ortamda uygun ruhsatı olmadığı halde olay yerine getirdiği
tabancayı çıkarıp atış yapmayı önermesi, yapması ve yaptırması, sanıklar
Halil ve Remzi'nin belirgin tehlikeli ortama rağmen uyarıda bulunmadıkları
gibi oluşmasına katkı sağlamaları, her birinin birer el atış yapmaları, ölüm
sonucunu doğuran atışı yapan saptanamasa bile, ölüm sonucunun
gerçekleştirilen bu hareketler zinciri yüzünden meydana geldiğini
göstermektedir.

Yukarıda belirtilen çevre ve atış koşulları nazara alındığında, sonucun
sanıklarca öngörülebilirliği belirgin olup, failin saptanan hareketini
yapmaması halinde sonucun meydana gelmemesinin mümkün olması veya ihtimal
dahilinde bulunması belirlenebildiğinde, illiyet bağının da mevcut olacağı
gözetildiğinde; sanık Erdinç ile sanık Nuri'nin yukarıda belirtilen
hareketleri yapmamaları durumunda, ölüm sonucunun doğmayacağı
anlaşılabilmekte, her ne kadar sanıklar Halil ile Remzi'nin oluşan tehlike
ortamı karşısında uyarıda bulunmamaları hukuki bir yükümlülük olarak
düşünülmese bile, atış koşullarının oluşması ile ilgili ve taksirli olan
hareketlerin yapılmasında işbirliği sergilemeleri ve kendilerinin de birer el
atış yapmış olmaları, sonucu yaratan hareketler zinciri içinde yer
aldıklarının ve bu hareketleri ile sonuç arasında sebebiyet bağı bulunduğunun
kabulünü gerekli kılmaktadır.

Diğer taraftan, isabet eden mermi atışı son icrai hareketi teşkil etmekte ve
bu hareketin faili belirlenememekte ise de, bu atışı yapan dışındaki
sanıkların taksirli hareketlerini yapmamaları veya gerekli özen ve önlemlerle
yapmaları durumunda netice meydana gelmeyeceği cihetle, sanıkların taksirli
hareketleri ile netice arasındaki illiyet bağının kesildiğinden de
söz edilemez.

Bu itibarla, sanıkların olayda kusurlu olduklarının kabulünde, bir isabetsizlik bulunmamış ve tebliğnamedeki isabet eden atışı yapan belli olmadığından beraatleri gerektiğine dair görüşe iştirak edilmemiştir.
Ancak; TCK.’ nın 455/son maddesinin, cezaların kusurun derecesine göre 1/8’ e kadar indirilebileceğini öngörmesi, taksirli suçta failin kusurlu olduğunun saptanması yanında bunun derecesinin de belirlenmesi de gerektirmektedir. Failin birden fazla olduğu hallerde, aynı sorumluluk derecesi; aynı konumda ve yükümlülükte olanlar için sorumluluktaki tam ortaklık dolayısıyla düşünülebilir, taksirli hareketler; faillerin ayrı konum ve yükümlülüklerinden doğuyorsa, sebeplerin birleşmesi sonucun meydana geldiğini kabul etmek ve her birini taksirli hareketleri oranında neticeden sorumlu tutmak gereklidir.
Olayda, sanıklardan Erdinç’ in ev sahibi, Nuri’ nin silah sahibi olarak belirtilen taksirli hareketleri, ayrı sebeplerden kaynaklanmakta, sanıklar Halil ve Remzi belirtilen ve aynı olan hareketleri dolayısıyla aynı konumda ve yükümlülükte görülmektedir. Bu durumda, neticeye sebep olan ve sanıklar tarafından gerçekleştirildiği belirlenmiş ve ayrı sebeplerden kaynaklanan hareketlerin birleşmesi sonucu ölüm neticesinin meydana geldiği kabul edilerek sanıkların belirlenmiş kendi taksirleri oranında sorumlu tutulmaları, eylemlerinin ağırlığı itibariyle en az kusur derecesinin 1/8 olabileceği nazara alınıp kusur dağılımı gerçekleştirilmeli ve bilirkişi raporunun da, gerekçesi ve sonucu itibariyle taksirli suçun öğelerine ve sanıkların, olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun gösterdiği sonuç itibariyle yukarıda açıklanan ve taksirli suçu gerçekleştiren taksirli hareketlerin sebeplerine ve sanıkların kendi taksirli hareketlerinden sorumlu olmaları gereğine uygun düşmediği ve keza oluşa aykırı olarak sanık Nuri’ yi tam, diğerlerini 7/8 oranında kusurlu sayan bir sonuç içerdiği gözetilip sanıkların kusur derecelerinin belirtilen hususlara göre tesbiti ve hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, noksan inceleme ile yazılı gerekçelerle hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş, müdahiller ve sanıklar vekillerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA 23.06.1995 gününde oybirliği ile kara verildi.

Saygılarımla..