Mesajı Okuyun
Old 29-07-2007, 01:28   #24
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

"Nerede toplum varsa, orada hukuk vardır"

Belki de bu sözü, nerede insanların sayıca fazlalaştığı ve yaşam koşullarını yazılı olmayan kabuller, söze dökülmesi gerekmeyen içtenlikli uzlaşmalarla sağlayamayan bir topluluk varsa , hukuk kuralları olmak zorundadır, şeklinde de düşünebiliriz?

Nihayetinde hukuk kuralları, belirli bir biçimde davranmayı ve davranmamayı düzenler/emreder, aksine davranışı yaptırıma bağlar, diğer bir deyişle, zor kullanır.

Bireysel yaşamla, toplumsal/kalabalık yaşamın çatıştığı/bazen de salt çatışacağının varsayıldığı noktada, hukuk karşımıza çıkar. Bir anlamda insan olma, topluluk halinde yaşama yeteneğinde zaafiyete sahip olduğumuzun altını çizer ve dolaylı yoldan yalnızca varlığıyla dahi insanı aşağılar, öte yandan kişiselleştirilmemiş düşüncede, büyük tabloda, herkesin ve dolayısıyla herkesin içinde bizim, hak ve menfaatimizi, çıkarımızı gözetir. Bireysel özgürlüğün yalnız yaşayan insan için ne kadar içeriği boş bir kavram olduğu ve yine sosyallikten uzak bir yaşamın da yine aynı insan için görece zorunlu olduğu düşünülecek olduğunda, hukukun varlığına gereksinim başlıyor.

İlkel yaşamda insan, bir diğeriyle değil, daha çok doğayla savaşmak zorunda kaldığı için, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz babından geniş ve herkesçe bilinip, uygulanmasının zorunlu olduğu varsayılan kurallara gereksinim duyulmamıştır belki de. (Yahut bizatihi iktisat ilmi verir yanıtı, sınırsız ihtiyaçlar kısıtlı varlık gerçeği/düşüncesiyle karşılaştığında, ilkel insanın diğerine baskın ben duygusuyla zarar vermesini önlemek için doğmuştur da denebilir.) Yahut aynı noktada aksi de söylenebilir, hukuk, insanlık geliştikçe zorunluluğu anlaşılan ve evrimini tamamlamış insanın ihtiyacına yönelik bir olgudur da denebilir. Ama ben aksine inanıyorum, hukuk gelişmişliğin değil, aksine gelişmemişliğin altını çizmektedir diye düşünüyorum.

Hak ve sorumluluk kavramının, yanı sıra özgürlük kavramının içeriğini doğru biçimde algılamakta zorlanan yahut algılamak istemeyen, dahası ısrar eden sözde gelişkin/ilkel insanlar için yaşamakta hukuk.

Aksinin ise bir ütopya olduğu düşünülebilir. Ancak bu ütopyayı (adalet mekanizmasına ihtiyaç duyulmayan, polisi,karakolu, yargılama,savunma, infaz mercileri olmayan) gerçekleştirebilen (Yunanistan'ın Molivos adası gibi) yerler olduğunu da düşününce, benim bilebildiğim bir tek örnekte dahi gerçekleştirilebilir olduğu düşünüldüğünde, ütopyadan sözetmek başlı başına bir ütopyaya dönüşmüyor mu?

Bu noktada yaptığımız iş, adaletin tecellisine katkıda bulunduğumuz yaygın inancından önce, adaletsizliğin kol gezdiği bir dünyada yaşadığımız gerçeğini, dahası bizim de bu gerçeğin bir parçası olduğumuzu, ortaya koymuyor mu?

Vb...Vb...