Mesajı Okuyun
Old 04-05-2018, 15:19   #2
Av.Rıdvan Ergün

 
Varsayılan

"fazlaya ilişkin haklarım saklı kalmak kaydıyla ...sulh olduklarını..."
Hukuk ne günlere kaldı demek geliyor insanın içinden. Fazlaya dair hakkın ne kadar olduğunu belirlemeden nasıl sulh olunuyor, hukukçular (taraf vekilleri ve hakim) buna neden onay veriyorlar, anlamak mümkün değil.

Konunuza gelince; Sayın Çelik Ahmet Çelik Hoca'nın sitesinde konuyla ilgili şöyle kararlar var. Benzerlerini siz de bulabilirsiniz:

ÖDEMELERİN YETERSİZLİĞİNİN SAPTANMASINA İLİŞKİN
YARGITAY KARARLARI

1. Yetersiz anlaşmaların iki yıl içinde iptali istenebilir.
2. İbra ve feragat belgesinin dava sırasında geçersiz olduğunun ileri sürülmesi yeterli olup, ayrıca iptalinin istenmesine gerek yoktur.
3. Ödenen meblâğ ile gerçek zarar arasında aşırı fark olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmelidir.
2918 sayılı KTK.’nun 111.maddesine göre, bu kanunda öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu, tazminat miktarlarına ilişkin olan ve yetersiz veya fahiş olduğu “açıkça belli olan” anlaşmalar ya da uzlaşmaların, yapıldıkları tarihten başlayarak “iki yıl içinde” iptal edilebileceği öngörülmüştür.
Öte yandan, bu yasa hükmünden yararlanmak için, ilgilisinin ibra belgesinin açıkça ve ayrıca iptalinin istenmesine gerek olmayıp, “dava sırasında” bu hususun ileri sürülmesi ve ibranın yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması dahi yeterlidir. Öte yandan, açılmış bir davada, açıklanan gerekçeler çerçevesinde, “davalıyı ibra eder nitelikte davadan feragat edilmesinin geçersiz olduğu” da aynı davada ileri sürülebilecektir.
O halde mahkemece, ibranamede davacıya “ödendiği belirtilen meblâğ” ile “belirlenen gerçek zararın”, 2918 sayılı KTK.’nun 111.maddesi hükmü ve tarafların içinde bulunduğu durumlar da göz önüne alınarak, “aradaki farkın fahiş olup olmadığının” tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru olmamış ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.
11.HD. 12.07.2005, E.2004/11391 K.2005/7570

1. Yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar, yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir.
2. Yetersizlik, dava sırasında defi olarak ileri sürülebileceği gibi, iki yıllık hak düşürücü sürede anlaşmanın geçersizliğine ilişkin istenç (irade) açıklanması da yeterlidir.
3. İbranamede maddi-manevi tazminat ayrımı yapılmamışsa, eşit biçimde, yani yarı yarıya ödendiği kabul edilmelidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111/2.maddesi uyarınca, tazminat miktarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş bulunduğu açıkça belli olan anlaşma ve uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten başlayarak “iki yıl içinde” iptal edilebilir. Anılan madde hükümlerinden yararlanabilmek için bu yön, “dava sırasında bir defi olarak öne sürülebileceği” gibi, yapıldığı günden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürede “anlaşma hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir istencin (iradenin) açıklanması” da yeterli olacaktır. Somut olayda, ibranamenin verilmesinden sonra iki yıllık süre dolmadan dava açılması karşısında, davacının bu ibraname ile bağlı kalmak istemediğinin kabulü gerekir.
İbranameyle ödenen 800.000 lira tazminatta, maddi-manevi tazminat ayrımı yapılmadığından eşit biçimde karşılandığı, yani yarısı olan 400.000 liranın manevi tazminat olarak ödendiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, 4.000.000 lira manevi tazminat takdir edilerek, ibranamenin yetersiz olduğu vurgulanmış bulunmaktadır. Bu durumda, hüküm altına alınan 4.000.000 lira manevi tazminattan, geçersiz ibranameyle ödenen 400.000 lira düşülerek 3.600.000 liraya hükmedilmek gerekirken, yazılı bizimde hüküm kurulması isabetsizdir. Bu nedenle, davacının karar düzeltme isteminin kabulüyle anılan gerekçeyle hükmün bozulması gerekmiştir.
19.HD.26.09.1994, 6775-8393 (YKD.1995/10-1603)

1. İptal için yetersizliğin veya fahişliğin “açıkça belli olması” yeterlidir.
2. Bu tür davalarda “iradeyi sakatlayan” durumların araştırılmasına gerek yoktur.
3. Gerçek zarar ile ödenen tazminat arasındaki fark bilirkişiye hesaplatılmalıdır.
2918 sayılı KTK’nun 111.maddesi 2.fıkrasında “Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir” hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi madde, ibranamenin iptali için zarar görene “yetersizlik” ve zarar verene de “fahişlik” iddiası ile iptal hakkı tanımış, iptal sebebi olarak da objektif bir unsur bu yetersizliğin ve fahişliğin “açıkça belli olması” halini kabul etmiştir. Bu durumdan anlaşılacağı gibi, maddede, Borçlar Kanunu’nun gabini düzenleyen 21.maddesinde öngörülen “zarar görenin müzayaka halinde olması veya saflığından ya da tecrübesizliğinden yararlanılmış olması “ gibi halleri aramamış, diğer bir deyişle, subjektif unsurlara yer verilmemiştir. Öğretide de, anılan maddenin uygulanmasında BK’da öngörülen gabinin şartları aranmaksızın sadece “açıkça yetersizlik veya fahişlik” objektif unsurunun yeterli olacağı kabul edilmiştir. O halde mahkeme kararı gerekçesinde davanın reddine dayanak yapılan ve gabinde subjektif unsur olan irade fesadı iddiasının yer almadığı görüşünde isabet bulunmamaktadır.
Mahkemece, bilirkişi raporunda hesaplamaya esas alınan ücretlerin fahiş olduğu gerekçesiyle açıkça yetersizlik unsurunun oluşmadığı kabul edilmişse de, bu konuda bilirkişiden ek rapor alınmadan bu sonuca varılması eksik incelemeye dayandığından isabetli görülmemiştir. Zira, sigortanın ibraz ettiği raporda dahi olay tarihindeki asgari ücrete göre “hesaplanan tazminat miktarı” ile “davacıya ödenen tazminat arasındaki fark” bir misline yakın bulunmaktadır. Bu oran ise açıkça yetersizliğin belirgin ve yeterli bir delilidir. Nitekim, sigorta da bu hatayı kabul ederek kısmi kabulde bulunmuştur.
Bu durum karşısında mahkemece yapılacak iş, ibranamenin düzenlendiği tarihteki asgari ücret üzerinden (sonraki ücret artışları dikkate alınmaksızın) yeniden hesaplama yaptırılarak ve sigortanın yukardaki kabulü de dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar vermektir.
11.HD.07.04.1995, 207-3054 (YKD.1995/7-1072)