Mesajı Okuyun
Old 16-11-2017, 20:54   #2
artemis87

 
Varsayılan

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No:2015/8567 Karar No:2016/1689

Davacı vekili, evlilik birliği içerisinde 2000 yılında davaya konu arsanın satın alınarak davacı adına tescil edildiğini, 2002 yılında davacının aldığı 10.000,00 TL emekli ikramiyesi ile arsa üzerine iki katlı evin inşa edildiğini, davalı eşin ısrarlı talepleri üzerine jest olsun diye tapuda taşınmazın davalı adına tescil edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL katılma alacağı ve 10.000,00 TL değer artış payı alacağı olmak üzere toplam 40.000,00 TL’nin tasfiye tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmişir.
Davalı vekili, davaya konu taşınmazın tek başına davacı tarafından alınmadığını, davalıya ait ziynetlerin satımı ve davalının dikiş nakış işi ile elde ettiği geliri de kullanılarak taşınmazın satın alındığını, davacının psikolojik rahatsızlığı nedeniyle malulen emekli olduğunu, ortak konutu sık sık satma girişimlerinde bulunduğunu, tarafların ortak ve hür iradesi ile tapuda taşınmazın davalıya devredildiğini, yapılan işlemin bağışlama niteliğinde olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava dilekçesinde 06/10/2008 tarihinde yapılan işlemin “davalıya jest olması için” taşınmazın devredildiği hususu belirtilerek davacının bağış iradesini ortaya koyduğunun belirlendiği, 1- Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. -//


2-Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344,Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK 285/3).
Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.
Somut uyuşmazlık incelendiğinde; taraflar, 29.11.1995 tarihinde evlenmiş, 18.11.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 19.06.2013 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Tasfiyeye konu … parsel sayılı taşınmaz 30.06.2000 tarihinde satış yolu ile davacı adına, 06.10.2008 tarihinde ise davacı tarafından satış sebebine dayalı olarak davalı adına tescil edilmiştir. Davacının tanık olarak dinlenen kızkardeşi … … tarihli yargılama oturumunda verdiği ifadede tasfiyeye konu taşınmazın devrinde davalı tarafça bir miktar paranın davacıya verildiği ifade edilmiştir. Davacının, jest olsun diye eşin adına yaptırdığı tescil bağış anlamına gelmez.
Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir(TMK 222. m). Tasfiyeye konu taşınmaz, davalı tarafından edinildiği tarih itibariyle edinilmiş mal niteliğinde olup aksi davalı tarafça TMK 6 ve 222 maddeleri uyarınca kanıtlanamamıştır.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m).

Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir.
Mahkemece, izah edilen ilkeler ışığında tasfiyeye konu taşınmaz yönünden bozmadan sonra verilecek karar tarihi itibariyle sürüm(rayiç) değeri belirlenerek davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.