Mesajı Okuyun
Old 29-09-2010, 10:56   #6
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

E:2005/3715
K:2005/4348
T:11.04.2005

Muvazaa , irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir.

818 s. BK m. 18
743 s. MK m. 1025
743 s. MK m. 6
1086 s. HUMK m. 288,290,293,428

Davacı, evlilik birliğinin devam etmesi ve evi terk eden davalının eve dönmesi için şart koşması üzerine 29 parsel sayılı
taşınmazın 1 nolu bağımsız bölümünün yarı payını eşi olan davalıya bağışlamak zorunda kaldığını, ancak tescilden sonra davalının çeşitli bahaneler
uydurarak evi terk ettiğini, akabinde boşandıklarını ileri sürerek, tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi
gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-
Dava,tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden davacının kayden maliki bulunduğu 29 parsel sayılı taşınmazdaki mesken nitelikli 1 nolu
bağımsız bölümün yarı payını 30.5.2000 tarihli akitle satış yoluyla davalı eşine temlik ettiği görülmektedir.
Davacı, anılan işlemi evlilik birliği ilişkisinin sürdürülmesi amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.İddianın belirtilen bu niteliği
itibariyle temlikin iradi olarak gerçekleştirildiği açıktır.Davacı, bu işlemi yaparken tapuda satış göstermesine karşın temlikin bağış olduğunu
belirtmiştir.Bu şekliyle kendi muvazaalı isteminden kaynaklanan olgu nedeniyle iptal isteğinde bulunmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada
taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için
anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek
iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa ) Yanlar, ister salt
bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından,
tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadıgından geçersizdir.
Hernekadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sozlesmelerin hükum ve sonuçları
hakkında bir acıklık bulunmamakta ıse de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı
olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin
ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir
tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni
Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç
doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hükum durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sozleşmenin
yanlarından birine teb'an dava acan kisi Medeni Kanunun 6. maddesi geregince bu ıddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye
karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme
aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir.Böyle bir
sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda
ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-
müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Somut olaya gelince; davacı yukarda
açıklandığı anlamda iddiasını kanıtlar nitelikte bir belge ibraz etmiş değildir.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz
itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK.428.maddesi gereğince BOZULMASINA,peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.4.2005
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.