Mesajı Okuyun
Old 27-10-2010, 14:32   #4
üye32062

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2000/2-911
Karar: 2000/941
Karar Tarihi: 31.05.2000

ÖZET: Çeyiz bedelinin tahsili davasında asıl istem aynen iadedir. Bu nedenle dava hukuksal nitelikçe mülkiyet hakkına dayalı istihkak davasıdır ve böyle bir durumda zamanaşımı söz konusu olmaz.

(2709 S. K. m. 35) (2004 S. K. m. 24) (818 S. K. m. 61, 66, 132) (743 S. K. m. 618) (1086 S. K. m. 74, 76, 221)

Dava: Taraflar arasındaki "çeyiz bedeli tahsili" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sarıoğlan Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.10.1998 gün ve 1994/23 E- 1998/118 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.04.1999 gün ve 1999/2317-4436 sayılı ilamiyla; (...1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin taktirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının ziynet eşyasına dayanan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalının temyizine gelince;

a) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve mevcut olduktan anlaşılan karyola, gardrop ve yatak-yorganla ilgili temyiz itirazları yersizdir.

b) Davalı süresinde zamanaşımı definde bulunmuştur.

Mevcut olan eşyalar hakkında zamanaşımı mülkiyet hakkına dayanılması nedeniyle uygulanamaz. Ancak, mevcut olmayan ve bu sebeple sadece tazminat istenebilecek eşyalar hakkında ise istek sebepsiz zenginleşmeye dayandığından Borçlar Kanununun 66. maddesi gereğince zamanaşımı süresi bir yıldır. Borçlar Kanunun 132/3. maddesine göre, evliliğin devamı süresince zamanaşımı işlemez. Taraflar 12.11.1992 günlü kesinleşen ilamla boşanmışlar bu dava 02.02.1994 de açılmıştır. Karyola, gardrop ve yatak, yorgan dışındaki eşyaların mevcut olmadıkları anlaşıldığına göre bu eşyaların bedel davası yönünden zamanaşımı defi hakkında bir değerlendirme yapılması, öncelikle karar verilmesi gerekirken (HUMK. 221) yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı, 22.07.1990 tarihli çeyiz senedinde yazılı; yün yatak, formika karyola, yatak odası takımı, koltuk takımı, buzdolabı, fırınlı ocak tüplü, renkli televizyon, d dokuma halısı, yün kuleni, karyola takımı, somya halısı, taban halısı, ütü masası, radyolu teyp, bakır sini, alüminyum kap, cam bardak, çay takımı, duvar saati, elektrikli saç, battaniye, buharlı ütü, yapık dolabı, çay tepsisi, pasta takımı, ayakkabı, hamam takımı, nevresim takımı, karyola takımı, iç çamaşır, önlük havlu, naylon çorap, seccade, yelek, patik, yün çorap, yolluk karyola takımı, bayan buluz, perde takımı, iç fanila, karyola takımı, işlemeli oda takımı, işlemeli pano, ayan elbisesi, masa örtüsü, dantel örgü, örgü paspas, adana altın burma (12 adet), altın zincir (2 metre), altın uzay yolu, damat takımı ve sandık eşyalarını davalı eşinin boşanmalarından sonra iade etmediğini öne sürerek aynen iadesine olmadıklarını takdirde dava tarihindeki bedeli 116.000.000 TL. sının yasal faizi ile birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, 05.10.1992 yılında verilen kararla davacı ile boşandıklarını kararın kesinleşme tarihinden dava tarihine kadar, BK.nun 61. maddesince 1 yıllık haksız iktisap zamanaşımının dolduğunu, eşyaların davalı tarafından alınmayıp kendisi tarafından alındığını ve davacı tarafından da götürüldüğünü, bu durumun Kayseri 3. Sulh Hukuk mahkemesinin 1993/27 D. iş sayılı delil tespiti dosyası ile belirlendiğini savunmuş davanın reddini dilemiştir.

Uyuşmazlığın çözümüne "Mülkiyet Hakkı'nın konumu, doğrudan etkili olması nedeniyle ilkin bu hakkın ve bu hakka dayanan davaların hukuki statüsünü belirlemekte yarar görülmüştür.

Mülkiyet hakkı ayni hakların en önemli tipi olup, en geniş yetkileri kapsayanıdır ve devamlı haktır. Anayasanın "Temel Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan ikinci kısmın, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında, ikinci bölümde yer alan 35. maddenin 1. fıkrasında herkesin mülkiyet ve miras-hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, ikinci fıkrada, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğine yer verilmiştir.

Malik, mülkiyete konu olan şeyde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir, şeyi haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabilir ve her türlü haksız müdahalelerden korunmasını isteyebilir. (MK. md. 618)

Görüldüğü üzere, bu hüküm, tasarruf özgürlüğünün, 3. kişilerde ihlal edilmesi halinde uygulanacak yaptırımın bir ifadesidir.

MK. 618/2 maddesi mülkiyet hakkının yaptırımı (müeyyidesi) olarak iki dava türünü öngörmüştür.

1- İstihkak davası

2- Müdahalenin men'i davası

İstihkak davası, malın vasıtasız zilyetliğine sahip olmayan malikin, doğrudan doğruya mülkiyet hakkına dayanarak, şey üzerindeki zilyetliğin haklı bir nedene dayanmayan kimseye açtığı hakedişi belirleyen bir eda davasıdır. Davanın sonunla, menkul mallarda teslime, taşınmaz mallarda ise tahliyeye bağlanan edaya karar verilir.

İstihkak davası bir ayni hakka (mülkiyete) dayandığı için tipik bir aynı davadır. O nedenle zamanaşımına uğramayacağından asla duraksanamaz.

Bir davada dayanılan maddi olguların hukuki nitelendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddeleri bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. (HUMK. 76) Davada asıl talep dava konusu eşyaların aynen iadesidir. Daha sonra belirtilen "aynen olmadıkları takdirde dava tarihindeki bedellerinin tahsili" sözcüğü asıl talep olan, aynen iadenin bir uzantısı ve ikamesi konumundadır. Öyle ki bu sözcüğün kullanılması aynen iade isteminin başka bir söyleyişle "Ayın talebinin" hukuki niteliğini etkileyip onu ortadan kaldırıcı, bölücü bir sonuç yaratıp ayrı bir istem şekline dönüştürmez.

İİK. 24. maddesince, hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı ise bu değer ayrıca icra emri tebliğine lüzum olmaksızın haciz yoluyla borçludan tahsil edilir. Hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı değilse, o zaman malın değeri icra müdürü tarafından tespit, ve takdir edilir. Daha sonra alacaklı, borçlu ve diğer ilgililerin bu kıymet takdirini şikayet haklarına ilişkin prosedür devreye girer ve tetkik mercii hakimliğince karar verilir. Arkasından temyiz aşaması gündeme gelir. Görülüyor ki, mülkiyet hakkına sahip davacı (alacaklı) isteminde; hakkının bir an önce sağlanması amacını düşünerek, salt malın değerinin ilamda belirlenmesini istediği, böylece ilamda malın değerinin yazılmaması durumunda, anılan hüküm gereği icra müdürünün malın değerini tespit işlemine başvurmamasını önleyerek, alacağın kolaylıkla tahsil edilmesini; diğer bir anlatımla İİK. 24. maddesi anlamında bir uygulama amaçladığının kabulü gerekir. Esasen bu tür davalarda, asıl olan borçlu (davalı) için, malı teslim suretiyle borcundan kurtulmasıdır. Gerçekten de; İİK.24. maddesi hükmünce asıl olan davacının aynen tahsil isteme olanağının varlığı gözden kaçıramadığında, aynen iadeye yönelik amaç ve istem dışına çıkılarak mülkiyet hakkını örseleyici hukuki sonuçlara yönelinmesi kabul edilemez (HUMK. md. 74).

Şimdiye değin açıklamaların ışığında kısaca denilebilir ki dava da, asıl talep aynen iadedir.

O nedenle dava hukuksal nitelikçe mülkiyet hakkına dayalı istihkak davasıdır ve zamanaşımı sözkonusu değildir. Şu durum karşısında yerel mahkeme kararı usule ve yasaya uygundur. Ne var ki işin esası yönünden Dairece inceleme yapılmadığından dava dosyası Yargıtay Özel Dairesine gönderilmelidir.

Sonuç: Yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı direnme kararı yerinde ise de, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine, gönderilmesine,31.05.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları