Mesajı Okuyun
Old 12-03-2007, 11:13   #17
Hekimbaşı

 
Varsayılan Aslında çok kolay

Sn.Katılımcılar,

1983 basımı son gerçek TDK sözlüğünde konu olan sözcükler 't' ile gösteriliyor. Ünlü ek aldıklarında 'd' ye dönüşmeleri genel kural. Konuşurken de bunu böyle yaptığımız ortada. 'Üstad' derseniz kahkahayla olmasa bile bıyıkaltından gülünmesi gerekir; çünkü Arapça bildiğiniz izlenimini yaratmaya çalıştığınızdan başka bir anlam verilemez. Aslında bunu 'usta' diyerek daha kolay ve göğsünüzü gere gere söylemeyi de yeğleyebilirsiniz. 'üstadım' yerine 'ustam', 'üstattan' yerine 'ustadan' demek çok daha kolaydır.

Arapça kökenli sözcüklerin çoğunun aslını bildiğim veya tahmin edebildiğim için, bunların 'd' ile bittiklerinin de farkındayım. Ama konuyla hiçbir ilgisi yok bence, bunu söylemek sadece kafa karıştırıyor.

GENEL MANTIK

1. Öncelikle, yumuşak ünsüzle biten Türkçe sözcük olmayacağı kuralından başlamanız ve bunun dışarıdan gelenler dahil bütün sözcükler için geçerli olduğunu düşünmeniz gerekir. Çok az istisna var ve günlük dilde pek yerleri yok; şimdilik kafaya takmayalım. Bu nedenle 'üstat, temerrüt, mütereddit, isnat' yazmamız gerekiyor.

2. İkinci kural da yine Türkçe' nin kuralı. Sert ünsüzle biten sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında yumuşarlar 'sözcük -> sözcüğe' deki gibi. Bunun istisnaları biraz daha fazla, nedeni de karışan sözcükler olabilmesi. 'at/atına atladı, ad/adına eklendi' de olduğu gibi.

NEDEN GERÇEKTE OLMAYAN BİR SORUN ÇIKIYOR?

Peki, sözcüğün aslı 'üstad', onun için öyle söylenir, yazılır lafı da nereden çıkıyor? Türkçe' nin yapısını bozma eğiliminde olanlar kaynaklı bir görüş bu. Başka bir yazımda değinmiştim; Türkçe mantık örgüsü çok güçlü bir dil; istisnaları çok az, çünkü içine kabul ettiği yabancı sözcükleri kendi kurallarına uydurmakta çok becerikli. Sözcüğün Arapça olmasına aldırmaksızın, kullanımını kendi yapımıza uydurmamız gerektiği görüşü sevgili Ata' mızın görüşüdür. Bunun gerekçesi ortadadır. Girmiş yabancı sözcüğü aslı gibi yazmak ve okumak yoluna giderseniz, onun türevlerini de aslı gibi kullanmanızın yolu açılmış olur ve onları da benimsemeye, yazmaya, okumaya eğilimli olursunuz. 'Mukaddes Kitap' demez, 'Kitab-ı-mukaddes', 'tereddütte kaldım' demez 'mütereddidim' demeye başlarsınız; yabancısamazsınız, size doğal gelmeye başlar. Üstüne üstlük, diliniz o dili sizden daha iyi bilenlerin tahakkümü altına girer. 'O öyle denmez, böyle denir' demeye başlarlar; diyecek bir söz bulamazsınız. Bunun bir sonraki aşaması da 'alfabemiz bunları yazmakta yetersiz kalıyor, Arap alfabesiyle yazsak tam olacak' denmesidir.

Neden bazıları bunu savunur, neden TDK bu konudaki görüşlerini değiştirme eğilimindedir, neden orada burada bu görüşlere uygun metinlerin sayısı artmaktadır; gayet açıktır. Bu çabanın özellikle Arapça kökenli sözcükler için ortaya konduğunu görmekteyiz. az buçuk Arapça bildiğim için bunun hemen farkına varıyorum. Olay şöyle aşamalandırılıyor:

1. yerine yenileri varken eskileri kullanıma sokuluyor
2. eskileri eskisi gibi kullandırılıyor
3. eskilerin türevleri de tanıtılıyor, kimse garipsemiyor
4. Arapça konuşurmuş gibi konuşan insanlar daha makbul, daha bilgili gibi görünmeye başlıyor
5. Arapça sözcükleri Türkçe gibi söylemek yerine Arapça halleriyle dillendirmek gözde hale geliyor
6. Aslında ne dediğinin bile farkında olmayan, ama Arapça metinleri ezberden tekrar eden insanlar da bilge (alim) mertebesine yükseliyor

Ve ben de bu nedenle hala 1983 basımı sözlük, 1979 basımı Dilbilgisi kitabı kullanıyorum.

İŞİN KOLAYI NE, NE YAPMALI?

Çok kolay erişebileceğiniz bir ipucu var aslında: beyniniz. Gözünüzü kapatıp, bir şeyi beyninizde kendinize sesli olarak söyler ve bu sesleri yazıya dökerseniz, o Türkçe' dir. Siz anlıyor iseniz, bütün Türkçe bilenler de anlar. Bu sesler ve kurallar dizininin atalarımızın zekasının, bunların yazılı hale getirilerek bir alfabeyle doğru biçimde eşleşmesinin de sevgili Ata' mızın dehasının, çabasının ürünü olduğunu düşünüp, hepsini rahmetle anarsınız. Böylece belki TDK nun neden etkisizleştirildiğini anlamanız da kolaylaşabilir.

Saygılarımla,