Mesajı Okuyun
Old 19-01-2010, 13:18   #2
av.araf

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E. 2001/14228

K.2001/17344

T. 6.11.2001

• TİS'TEN KAYNAKLANAN ALACAK TALEBİ ( İşçinin Gerçekte Davalı Kuruluşun İşçisi Olmasına Rağmen Muvazaalı Olarak Düzenlenen Sözleşme İle Taşeron Firma İşçi Olarak Gösterilmesi )

• MUVAZAALI OLARAK İŞÇİ ÇALIŞTIRILMASI HALİNDE SORUMLULUK ( Hizmet Akdi İle İşçi Çalıştırdığı İddia Edilen İşverenin Alt İşveren Değil Davalı Adına Hareket Eden Kişi Olması )

• KAMU KURULUŞLARININ TAŞERON ARACILIĞIYLA İŞÇİ ÇALIŞTIRMASI ( Hizmet Akdi İle İşçi Çalıştırdığı İddia Edilen İşverenin Alt İşveren Değil Davalı Adına Hareket Eden Kişi Olması )

• TAŞERON İŞVEREN ( İşçinin Gerçekte Davalı Kuruluşun İşçisi Olmasına Rağmen Muvazaalı Olarak Düzenlenen Sözleşme İle Taşeron Firma İşçi Olarak Gösterilmesi )

• İŞÇİ İSTİHDAMI ( İşçinin Gerçekte Davalı Kuruluşun İşçisi Olmasına Rağmen Muvazaalı Olarak Düzenlenen Sözleşme İle Taşeron Firma İşçi Olarak Gösterilmesi )

1475/m.1,14,53


ÖZET : Davacı, gerçekte davalı kuruluşun işçisi olduğunu, muvazaalı olarak düzenlenen iş yapım sözleşmeleri ile taşeron firma isçisi olarak gösterildiğini, sendika üyeliğinin davalı işverene bildirilmesine rağmen toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını ileri sürerek bundan kaynaklanan alacaklarını talep etmiştir. Davalı, emekli olanların yerine kadro verilmemesi nedeniyle gerekli izinler alınmak suretiyle iş gücü açığının taşeron firmalardan karşılandığını; bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığı savunmasında bulunmuştur. Her işveren gibi kamu kuruluşları da kimi işleri başka işverenlere devredebilirler. Ancak bu durumda çalıştırılan işçilere emir ve talimat verme yetkisi çalıştıran işverene aittir. Dosyada bulunan ihale sözleşmesi ve diğer belgelerden taşerona bağlı gösterilen işçilerin işe alınması, çalıştırılması, izin; görev yeri değişikliği ve işten çıkarılması gibi yetkilerin davalı kuruluşa ait olduğu anlaşılmaktadır. Müteahhitin ise hiçbir yetkisi bulunmadığı tespit edilmiştir. İşin bir bölümünün devri ya da belli bir işin gördürülmesi şeklinde gerçek bir ihaleden söz edilmesi olanağı yoktur. Bu uygulama, davalı işverenin muvazaalı yoldan işçi istihdamı sağlama amacını göstermektedir. Böyle olunca hizmet akdi ile işçi çalıştırdığı iddia edilen işverenin alt işveren değil davalı adına hareket eden kişi konumunda olduğu, gerçek işverenin ise davalı olduğu kabul edilmelidir. Yerel mahkemenin davalının gerçek işveren olduğu ve yapılan ihale sözleşmesinin muvazaaya dayandığı yolundaki tespiti doğrudur.
DAVA : Taraflar arasındaki, TİS'den kaynaklanan ücret farkı, sosyal yardım, yakacak yardımı, vardiya zammı alacağı, istihsal primi ile ikramiye alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 6/11/2001 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat J. B. ile karşı taraf adına Avukat Ü. T. geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Davacı, gerçekte davalı İsdemir işçisi olduğu halde, muvazaalı olarak hazırlanan iş yapım sözleşmeleriyle iş alan taşeron firma işçisi gibi gösterildiğini, sendika üyeliğinin davalı işverene bildirilmesine rağmen toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını ileri sürerek toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak istekleriyle bu davayı açmıştır.
Davalı işveren ise, Kurumdan emekli olanların yerine kadro verilmediğini, bu sebeple gerekli yerlerden izinler alınarak işgücü açığının taşeron firmalardan hizmet alımı suretiyle karşılanmaya çalışıldığını, işçilere karşı sorumluluklarının 1475 Sayılı İş Kanunun 1 /son maddesi çevresinde olduğunu, ancak tarafı olduğu toplu iş sözleşmesinden taşeron işçilerin yararlanmasının söz konusu olamayacağını savunmuştur.
Mahkemece; ihale sözleşmeleriyle ekleri olan özel şartnameler getirilmiş, taşeron firmaların ticaret sicil kayıtları ile vergi kayıtları ilgili yerlerden sorulmuş, işyerinde keşif yapılarak bilirkişi raporları alınmış ve toplanan delillerin değerlendirilmesi sonucunda davacının gerçekte davalı İsdemir'in işçisi olduğu ve taşeron ile muvazaalı olarak ihale sözleşmelerinin yapıldığı gerekçesiyle dava konusu isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, davacı işçi, İsdemir'in asli ve sürekli işlerinde kadrolu işçilerle birlikte yanyana çalışmaktadır. Esasen işletmenin tüm birimlerinde, emekli olan işçilerden dolayı işgücü ihtiyacının ortaya çıktığı ve bu sebeple de taşeron aracılığıyla çalıştırılan işçilerin işyerinin her biriminde görev aldıkları anlaşılmaktadır. 15.10.1995 gün ve 22434 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 12.10.1995 tarih ve 95/7375 sayılı kararnamenin eki mahiyetindeki Kararın 4. maddesinde kamu iktisadi teşebbüsleri ile bağlı ortaklıkların kadrolan dondurulmuştur. Aynı kararın geçici 1. maddesine göre de Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Dairesi Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığıyla personel çalıştırılabileceği öngörülmüştür. Davalı işveren tarafından bu yönde gerekli izinlerin alındığı anlaşılmakta olup, işyerinin ihtiyacı olan işgücü açığının karşılanması için bu yola gidildiği de açıkça ortadadır.
Davalı İsdemir, açılacak olan ihaleyle çalıştırılacak işçilerin sayısını ve niteliklerini belirlemekte ve işçi ücretleri esas alınarak keşif bedellerini hazırlanmaktadır. İhaleye katılan firmalar %25 olan müteahhit karından indirim yapılmak suretiyle teklifte bulunmaktadırlar. Bu şekilde taşeron firmalar her yıl değiştiği halde işçiler ara vermeksizin çalışmayı sürdürmekte, ihaleyi kazanan hiçbir firma kendi işçileriyle gelmediği gibi ihale süresinin bitiminde de işçiler taşeron tarafından götürülmemektedirler.
Ticaret sicil kayıtlarından anlaşılacağı üzere, taşeron firmaların faaliyet alanları arasında demir çelik işi ile ilgili bir iştigal alanı bulunmamaktadır. Yine milyarlarca liralık ihaleler aldıkları halde sermayeleri çok düşük olup, vergi kayıtlarına aöre de bazen çok az vergi verdikleri, bazen de hiç vergi tahakkukunun yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu firmaların kadrolarında daimi olarak demir çelik işinden anlayan yönetici konumunda kişilerin bulunmadığı da ortadadır. Nitekim davacı işçinin işyerindeki çalışmalarıyla ilgili kontrol işlemleri davalı İsdemir elemanlarınca yapılmakta, işyerinde müteahhitin bu işle görevlendirilen bir elemanı bulunmamaktadır. Özel şartnamenin 6. maddesinde de işin kontrolünün İsdemirce yapılacağı yazılıdır.
Her işveren gibi kamu kuruluşları da işyerinde görülen kimi işlerin veya işletmenin bir bölümünü başka işverenlere devredebilirler. Ancak böyle bir durumda, işçi çahştıran işverenin, emir ve talimat verme hakkı tamamen kendisine aittir. Dosyada bulunan ihale sözleşmeleriyle eki mahiyetindeki özel şartname incelendiğinde, taşerona bağlı işçilerin işe alınması, çalıştırılmaları, izinlerinin verilmesi, görev yerlerinin değiştirilmesi ve işten çıkarılması gibi yetkilerin belli bir yöntem dahilinde İsdemir'e ait olduğu anlaşılmaktadır. Yine gerektiğinde davalı işverence taşeron işçilerinin sayısının %30 oranında azaltılmasını isteyebileceği de şartnamede yazılıdır. Anılan özel şartnamede yapılacak işlerle ilgili olarak malzemenin müteahhit tarafından temin edileceği, şayet bu yapılmazsa İsdemir'ce verileceği yazılı olmakla birlikte; her iki taraf tanıkları da müteahhitin böyle bir malzeme getirmesine gerek olmadığını, davalı kuruluşun büyük bir entegre tesis olduğunu ve bulunan malzemelerin kullanıldığını açıklamışlardır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, mahkemece davalıya ait işyerinde keşif yapılmış, alınan heyet raporuyla taşeron işçileri ile kadrolu işçilerin aynı ortamda birlikte çalıştıkları, bu çalışmaları kontrol eden müteahhit firma elemanının bulunmadığı, görevlendirmenin İsdemir'in elemanlarınca yapıldığı işe ilk alınmada iş başvurusunun dahi davalıya yapıldığı, müteahhitin işçi alınması ve çıkarılması konularında hiçbir yetkilerinin bulunmadığı, bazı işçilerin davalı İsdemir'ce kurs ve eğitime tabi tutulmuş oldukları tespit olunmuş, mahkemece duruşmada dinlenen taraf tanıkları da bu olguları doğrulayan anlatımlarda bulunmuşlardır.
Bundan başka davalı tarafından düzenlenen çok sayıda iş bitirme belgesinde yapılan işin adı "işçilik hizmeti temini" olarak gösterilmiştir ki, yapılan bütün bu açıklamalara göre işletmenin işgücü açığının hizmet alım sözleşmeleri yapılarak giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber işin bir bölümünün devri ya da belli bir işin gördürülmesi şeklinde gerçek bir ihaleden söz edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Yapılan bu uygulamanın, davalı işverenin muvazaalı yoldan işçi istihdamını sağlamaya yönelik olduğu açık seçik ortadadır. Böyle olunca hizmet akdi ile çalıştırdığı iddia edilen işverenin, alt işveren değil, davalı adına hareket eden bir kişi konumunda olduğu ve davalının da gerçek işveren sayılması gerektiği düşünülmelidir. Yerel mahkemece bu somut olayda davalının gerçek işveren olduğu, yapılan ihale sözleşmelerinin muvazaaya dayandığı sonucuna varılması isabetlidir.
Ne var ki; bilirkişinin hesap raporunu düzenlemesinden sonra, davalı tarafça bu rapora hesaplamalar yönünden ayrıntılı biçimde itirazda bulunulduğu halde, mahkemece bu konu üzerinde durulmuş değildir. Hükme esas alınan bilirkişi raporu, yapılan bazı hesaplamalar yönünden varsayıma dayalıdır. Bu bakımdan davacı işçinin çalıştığı günler ile çalışma şeklinin belirlenebilmesi bakımından bu konu ile ilgili işyeri defter ve kayıtları getirtilmeli ve gerekirse bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle davalı vekilinin hesaplamalar yönünden rapora itirazları da değerlendirilerek, alacaklar belirlenmelidir. Mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunun kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 97.500.000 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 6.11.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı Oy
Davalıya ait işyeri ülkemizin en büyük entegre demir çelik işletmesi olup, 10 bin civarında işçi istihdam edildiği, işçilerin çoğunluğunun davalının kadrolu işçileri olduğu, işyerinin çeşitli ünitelerinde çok sayıda değişik taşerona ihale suretiyle muhtelif işlerin verildiği taşeronlara ait işlerde de taşeron işçilerinin çalıştığı anlaşılmaktadır.
Davacı taşeronluk sözleşmelerinin muvazaalı olduğunu, bu nedenle hizmet aktinin davalı ile kurulduğunu iddia ederek davalının taraf olduğu TİS'den yararlandırılarak işçilik alacaklarını talep etmiş, mahkemece istek doğrultusunda, hüküm kurulmuştur.
Davalı bir kamu kuruluşudur. Hükümetlere, bu kuruluşlarla ilgili olarak düzenleme yetkisi veren yasa ve kanun gücündeki kararnameler gereği, Bakanlar Kurulu ve bakanlıklarca alınan kararlara göre düzenleme yapmak zorundadır. Bu cümleden olarak 27.5.1984 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 17.4.1984 gün 84/7958 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamındaki kuruluşların yapacağı hizmet ve taşıma işleri ihalelerinde uygulayacakları genel ve ortak esasları belirleyen tip şartname yayınlanmış, Maliye Bakanlığı Teşkilat ve Görevlen Hakkındaki Kanun Hükmündeki 31.12.1983 gün ve 178 sayılı kararname ve bu kararnamenin bazı maddelerini değiştiren 20.8.1993 gün ve 193 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değişen 10/f maddesi bakanlığa kamu istihdam politikasını düzenlemek, bu hususlarda tüm kamu kurum ve kuruluşları için düzenlemeler yapmak ve tedbirleri almak yetkisi verilmiş, bu yetkilere dayanılarak örnek ihale şartnameleri yayınlanmış, 15.10.1995 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan 12.10.1995 gün, 95/7375 sayılı kararnamenin eki kararının 4. maddesinde Kamu İktisadi Teşekkülü ile bağlı ortaklıkların kadroları dondurulmuş, aynı kararın geçici 1. maddesine göre de Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracıhğı ile personel çalıştırılacağı öngörülmüştür.
Davalı gerek bu neden ve gerekse tekniğin ilerlemesi, görülen işin büyüklüğü ve işlerdeki uzmanlık zorunlulukları gibi nedenlerle bazı işleri alt işverenlere vermek üzere anılan bu yasal düzenlemelere uygun olarak 2886 sayılı yasaya göre ihale açmış, ihale sonucu en uygun teklifi veren lehine ihale gerçekleşmiştir.
Yasal şekilde ihaleyi alan firma ile ilgili belgeler yeterli görülerek ihale gerçekleştirilmiştir.
İşi alan firmaların ticaret odalarına ve vergi dairelerine kayıtlı olduğu, ihaleye girme şartlarını taşıdıkları anlaşılmaktadır. Firmaların ana sözleşmelerinden iştigal konularının çok geniş kapsamlı olduğu bilinen bir gerçektir. İhaleyi alan firmaların ana sözleşmeleri, ihale konusu işleri kapsamasa da Ticaret Kanunu düzenlemesine göre sözleşmeler ve yaptıkları işlemler geçerli sayılmaktadır. Firmaların kuruluş sermayeleri, yeterlilik belgeleri olduğu sürece sonuca etkili olmayıp, ihale edilecek işe göre çok büyük oranlarda teminatlar alınmaktadır.
Davacıyı işe alan, ücretini, sosyal haklarını, sigorta primlerini ödeyen, çalıştıran kendi işyerinde işe giriş ve prim bildirgesi veren ihaleyi alan dava dışı alt işverendir. Bu alt işverenlerin işçi temin eden aracı kurumlarla karıştırılmaması gerekir.
Davalı asıl işveren 1475 sayılı yasanın 1/son maddesine göre işçi alacaklarından sorumludur, ancak sorumluluğu dava dışı alt işverenin sorumluluğu ile sınırlıdır. Davalı asıl işverenle ihale ile iş alan alt işveren arasında düzenlenen sözleşmeye ve ekli şartnameye göre işe alınacak ve çalıştırılacak işçilerle ilgili, işyerinin ve işin ve işçilerin yasal haklarının güvencesini sağlamak için konulan maddelerdeki düzenlemeler asıl işverenin alt işverenle birlikte sorumluluğunun sonucu olup alt işverenin işverenlik yetkilerini ve sorumluluklarını ortadan kaldıran düzenlemeler değildir. Sözleşme ve eki şartnamedeki maddelerin birçoğu kamu kuruluşlarında yaptırılacak işlerde çalışma şartlarına dair 94 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesinin uygulanmasını sağlamak için 1.11.1988 gün ve 19975 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilen esaslara göre belirlendiği anlaşılmaktadır.
İhale bedeli yapılacak işe göre belirlenmiştir. İşverenin ihale bedelini belirlemek için yaptığı analiz çalışmalarından hareketle ihalenin muvazaalı olduğu sonucuna varılamaz.
Alt işverenler ( taşeronlar ) değiştiği halde aynı işçilerin yeni alt işveren yanında çalışmalarını önleyen yasal bir düzenleme mevcut olmadığı gibi böyle bir çalışma şeklinden hareketle alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilemez. Bir önceki alt işveren, işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirip işçilerin alacakları tasfiye ettikten şonra işyerini yeni alt işverene işçisiz olarak teslim etmişse sorun doğmayacaktır. Yeni alt işverenin, hizmet akitleri ve işçi alacakları bir önceki alt işverence tasfiye edilen işçileri yeni bir hizmet akdi ile işe alınmasını da muvazaa olarak değerlendirmek mümkün değildir. Eğer bir önceki alt işveren işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirmeden işyerinden ayrılmış ve yeni alt işveren bu işçileri çalıştırmayı sürdürmüşse alt işverenler arasında işyeri devri söz konusu olduğundan yeni alt işveren 1475 sayılı Yasanın 14/2 ve 53 maddeleri gereğince sorumlu olduğu gibi, işyerinin devri aktif ve pasifleri ile birlikte ise Borçlar Kanununun 179. maddesi gereği de sorumluluğu söz konusudur. Yasalarla düzenlenen ve işverenler arasındaki işyeri devri müessesesini yok sayarak alt işverenle asıl işvererı arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğu sonucuna varılması doğru bulunmamıştır.
Alt işverene ihale ile verilen işin temizlik, tahmil, taşıma ve yemek işleri gibi yardımcı işler olması da zorunlu değildir. Çalışma hayatındaki ve teknolojideki hızlı gelişmeler yeni çalışma türleri ve şartları yaratmış, bunun sonucu yardımcı işler dışındaki işlerin de alt işverenlere verilebileceği kabul edilmektedir. Ozellikle gelişmiş ülkelerde bu türlü uygulamalar yaygındır. Ülkemiz mevzuatına göre alt işverenin üstlenebileceği işler geçici nitelikte olabileceği gibi devamlılık gösteren işler de olabilir. Alt işverenin asıl işverene ait işyerinde asıl iş veya yardımcı iş niteliğinde her türlü işi üstlenmesini engelleyen yasal bir düzenleme de yoktur. Bu nedenle alt işverene ihale ile verilen işin özelliğinden hareketle muvazaa değerlendirmesi yapılması da yerinde görülmemiştir.
İşin asıl işverenin işyerinde yapılmış olması da muvazaa iddiasının kabulünün delili olamaz. Zira doktrinde de benimsendiği gibi alt işverenler ( taşeronlar ); bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde ve eklentilerinde iş alan ve işçilerini o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran, üstlendikleri işi ister asıl işverenin işyerinde, istek başka yerlerde yapıyor olsunlar bu işlerde kendi adlarına işçi çalıştıran ve bu nedenle işveren sıfatına sahip olan kimselerdir. Aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerler alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşımaktadır. Bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerler hukuki bakımdan hem asıl işverenin hem de alt işverenin işyeridir. Asıl işverenle alt işveren arasındaki ilişki; istisna, taşıma, kira ve vekalet akdine dayanabilir.
Alt işveren ( taşeron ) işçilerinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden, asıl işverenle aralarında hizmet akdi bulunmadığı için yararlanmasının mümkün olmadığı Yargıtay'ca istikrarlı şekilde kabul edilmektedir. Esasen anılan sözleşmeden taşeron işçileri yararlanabilecekleri kabul edilseydi dava konumuzda olduğu gibi muvazaa iddiasında bulunulmasına gerek kalmayacaktı. Davacının yararlanmak istediği asıl işveren davalının taraf olduğu TİS'nin tarafı yetkili işçi sendikasının belirlenmesi safhasında taşeron işçileri ve bu arada davacı çalışan işçi sayısı içerisine alınmamıştır. Taşeron işçileri yetki çoğunluk tespitinde nazara alınsaydı taraf işçi sendikasının yetki alabileceği şüpheli kalmaktadır. Yetki tespitinde taşeron işçisi sayılan ve nazara alınmayan bir işçinin asıl işverenin taraf olduğu TİS'den taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile yararlanmak istemesi ve yararlandırılması da büyük bir çelişkidir.
Dosya içerisine delil olarak sunulan aynı işyeri ile ilgili alt işverenin, davalı asıl işveren aleyhine taşeronluk sözleşmesinden doğan alacaklar ile ilgili olarak açtığı alacak davasında, mahalli mahkeme ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesince verilen kararda taşeronluk sözleşmesinin geçerli olduğunun kabul edilmesi gerçeği karşısında da dava konumuz taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilemez.
Tüm açıklanan bu nedenler ve dosya içeriğine göre taşeron sözleşmesinin muvazaalı olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Davacı, taşeron, ( alt işveren ) işçisi olup davalı asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanamaz. Davalı asıl işverenin sorumluluğu 1475 sayılı yasanın 1/son maddesi ile sınırlıdır. Kararın bu yönden de bozulması görüşünde olduğumdarı daire çoğunluğu Onama kararına bu sebeple katılamıyorum.
O.G. ÇANKAYA
Üye
Karşı Oy
Mahkeme, davalı ile taşeronlar arasında imzalanmış bulunan sözleşmelerin muvazaalı olduğu gibi, uygulamanın kanuna karşı hile teşkil ettiği ve bu sözleşmelerin geçersiz olduğunu kabul ederek davacı işçinin İSDEMİR işçisi olduğunu kabul etmek suretiyle işyerinde uygulanmakta olan Toplu İş Sözleşmesinden davacının faydalanması gerektiğine karar vermiştir.
Muvazaa; tarafların aralarında hukuki bir sonuç meydana getirecek bir muamele yapmak iradeleri bulunmadığı halde, üçüncü kişilere karşı ve onları aldatmak amacıyla yapmış görüiıdükleri bir anlaşmadır. Bu tanımlamadan anlaşılacağı şekilde tarafların başkalarını aldatmak amacıyla yaptıkları zahiri, yani görünürdeki işlem kural olarak geçerlilik taşımadığı açıktır. Bu durumda davalı kurum ile taşeronların üçüncü kişileri aldatma amacıyla hareket edip etmediklerinin tartışılması gerekir. Bir kamu kuruluşu niteliği taşıyan davalı işverenin muvazaalı hareket ettiğini ileri sürmek mümkün değildir. Şöyle ki davalı işveren şirkete ait işyerinde onbine yakın işçinin çalıştığı ancak zaman içerisinde çeşitli nedenlerle bu sayının azaldığı, buna karşılık yapılacak işlerin devam ettiği ve bu işleri yapmak için kadrolu işçi alımının durdurulduğu, buna karşılık Bakanlar Kurulunun 12.10.1995 gün ve 1995/7375 sayılı kararnamenin eki kararının geçici 1. maddesinde Kamu İktisadi Teşekkülü ile bağlı ortaklıkların Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığı ile personel çalıştırılabileceği kabul edildiği, davalının da gerekli izinleri almak suretiyle taşeron olarak adlandırılan kişi ve firmalarla ihale yöntemiyle anlaşmaya vardığı görülmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi muvazaa üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapılmış bir anlaşmadır. Ancak burada davalının üçüncü kişileri aldatmak gibi bir iradesi bulunmamaktadır. Ayriyeten yerden taşeron da bu amaçla anlaşmaya dahil olmamaktadır. Davalı işveren kuruluş işçi ihtiyacı nedeniyle ve Devletten aldığı emir ve talimatla bu şekilde sözleşmeler yapmak durumunda bırakılmıştır. O halde baştan itibaren davalı kuruluş muvazaalı harekette bulunduğu şekilde ithamda bulunmak gerçeklerle bağdaşmaz. Özelleştirme politikalarının sonucu işyerlerine kadrolu işçiler alınmamaktadır. Devlet bu yolu kapatıp, işlerin bir bölümünün başka işverenler ve onların işçileriyle yerine getirilmesini benimsemiş ve davalı da bu yöne gitmiştir. Davalı kurum işyerindeki işlerin bir bölümünü taşeron işçileri ile yürütmeye başlamış ve bu amaçla 2886 sayılı yasaya göre ihale açmış ve en uygun teklif verene iş verilmiştir. Davalı kurum, gazete ilanları ile duyuru yapıp, firmaların daha önceki iş bitirim belgeleri, karnelerini talep etmiş ve kendilerinden teminat mektupları almıştır. Yine kurum firmaların vergi borcu olup olmadığını inceleme konusu da yapmıştır. İhalelerin yasalara aykırı olduğu da iddia edilmemektedir. Davalı kurum Devletten izin alarak ve ihale yasasına aynen uymak suretiyle işlem yapmasına karşılık muvazaa yaptığı ileri sürülmektedir. Yeniden tekrarlamak gerekirse, şartname ve sözleşmeler yasa ve diğer mevzuata uygun olarak düzenlenmiş olup, yüklenici tarafından resmi makamlardan alınan belgelerin gerçek dışı oldukları iddia edilmediği gibi, davalı kurum resmi makamlarca alınan kayıt ve belgeleri incelemek ve değerlendirmek suretiyle firmaları ihaleye kabul etmiştir. Firmalarının mali durumları davalı kurumu ilgilendirecek konularda bulunmamaktadır. Çünkü gerekli teminatlar alınmak suretiyle iş verilmiştir.
Nitekim Çalışma Genel Müdürlüğünün Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gönderdiği 7.5.1999 gün ve 5320 sayılı yazıda "...İskenderun Demir ve Çelik A.Ş. Genel Müdürlüğünün 1475 sayılı İş Kanunun 1 ve 29. madderinden doğan sorumluluğu gereğince, 1999 yılı işleri için düzenlenen sözleşmelerle getirdiği alt işverenlerin çalıştırdıkları işçilerin k:anundan ve sözleşmelerden doğan her türlü alacakları ile kıdem tazminatı alacaklarını güvence altına almaya yönelik düzenlemelerde iş mevzuatı hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır..." denilmekte olup, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı taşerorılarla davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğunu tespit etmiştir. Konunun çalışan işçi yönünden de incelenmesi gerekir. İşçi taşeron ile hizmet sözleşmesi yapmakta olup, ücretleri bordro ile taşeronca ödenmekte, vizite ve izin kağıtları taşerona ait büroda tanzim edilmekte olup, işçi sigortalı işe giriş bildirgesini imzalarken taşeronun işçisi olduğunu bilerek kabul etmekte ve primleri.taşeron tarafından yatırılmaktadır. İşyerinde taşeronun kontrol görevlilerinin bulunduğu da tanıklarca ifade edilmiştir. İşyerinde yeterli kadrolu işçi bulunmadığı için işin bir bölümünün taşeron ve onun işçileri tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır. İşçiler taşeron işçileridir. Kurumla bir ilgileri bulunmamaktadır. Kurum Devletin üst makamiarından aldığı talimat ve izinle yasal işlemler yapmıştır. Kurumu muvazaalı işlemin tarafı sayarsak ona talimat veren makamları da bu işlemin kapsamı içerisine almak gibi kabul edilemeyecek bir durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca onanan mahkeme kararıyla binlerce işçi Devlet Kurumunun işçisi statüsüne sokulmakta olup, iş mahkemelerinin sonucu bu şekilde ortaya çıkacak bir karar vermek gibi yetkileri de bulunmamaktadır. Daireınizce bir başka kamu kurumu için verilmiş olan ve konusu bu davanın bir benzeri olan karar görüşümüz gibi bozulmuş olup, Hukuk Genel Kurulu da muvazaaya dayanan mahkeme direnme kararını bozmuştur. Yine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince verilen bir çok karar da davalı ile taşeronlar arasındaki sözleşmelerin geçerli bir sözleşme olduğu kabul edilerek taşeronla kurum arasında çıkan anlaşmazlıklar bu sözleşme hükümleri çerçevesinde çözüme kavuşturulmuş olup, bu durum dahi muvazaa iddiasının ne derecede dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koymaktadır.
Tüm bu anlatımlar karşısında taşeron sözleşmeleri yasal olup muvazaalı olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Davacı, alt işveren ( taşeron ) işçisi olup, davalının taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden yararlanamaz. Bu nedenlerle yasalarla ve gerçek durumla bağdaşmayan mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşündeyim.
U. ÖZTÜRK
Üye kazancı