Mesajı Okuyun
Old 12-12-2006, 17:41   #5
ibreti

 
Varsayılan

Islah ve düzeltmeye gerek yok. Her iki ifade de aynı sonuca varıyor.
-
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/13990
K. 2004/14883
T. 30.12.2004
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Başkasının Arsasına İyiniyetle Ev Yapan Davacının Belli Bir Bedel Karşılığında Taşınmazın Verilmesini İstemesi )
• BAŞKASININ TAŞINMAZINA YAPI YAPMA ( Mülkiyetin Malzeme Sahibine Verilebilmesi için İyiniyetin İspatlanmış Olması ve Yapı Kıymetinin Taşınmazın Değerinden Açıkça Fazla Olmasının Gerekmesi )
• TEMLİKEN TESCİL İSTEME HAKKI ( Yapı Yapıldığı Sırada Taşınmazın Maliki Olan Kişiye Karşı Açılacak Davada İleri Sürülebilecek Kişisel Bir Hak Olması-Verilen Kararın Kesinleşmesinden Sonra Ayni Hakka Dönüşmesi )
• YAPININ YIKILMASININ AŞIRI ZARARA YOL AÇMASI ( Aşırı Zararın Tespiti için Taşınmaz Sahibinin Yapıdan Yararlanma Derecesi Arsanın Bütünlüğünün Bozulup Bozulmaması Gibi Subjektif Olguların Dikkate Alınmasının Gerekmesi )
• YIKIM MASRAFI ( Yıkımı Aşırı Zarara Yol Açmadıkça Arsa Sahibinin Yıkılıp Sökülmesini İsteyebilmesi ve Yıkım Masrafının da Malzeme Sahibinden Alınması )
• SUBJEKTİF YARARLANMA ( Yapının Davalı Arsa Sahibi Yönünden de Değerlendirilmesi ve Hak Dengesi Kurulmak Suretiyle Adilane Bir Sonuca Gidilmesi )
• BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT ( İyi veya Kötü Niyete Göre Haklı Tazminat veya En Az Levazım Bedelini Ödeyip Ödemeyeceğinin Arsa Malikinden Sorulması-Kabul Ettiği Takdirde Yapının Taşınmaz Malikine Aidiyetine Karar Verilmesinin Gerekmesi )
• MUHİK TAZMİNAT ( Salt İnşaat Bedeli Değil Hakimin Takdir Edeceği En Uygun Bedel ile Taşınmaz Maliki Yönünden Yapının Subjektif Olarak Taşıdığı Değerin Anlaşılmasının Gerekmesi )
4721/m.2,4,684,718,722,723,724
ÖZET : Bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazına sürekli esaslı ve tamamlayıcı ( mütemmim cüz )nitelikte yapı yapmışsa ve "yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir. "Üzere taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır. Öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur. Bu kural, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını; yada yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır. Üçünçü koşul olarakta yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte isede büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar, varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir. Hemen belirtmek gerekirki, temliken tescil isteme hakkı ancak, yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup, yenilik doğurucu bu dava sonunda, verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı ( K.Davalı ) vekili, dava konusu 121 parsel üzerine 400 ağaç dikip ev inşaa ettiğini, burasını köy boşluğu sandığını, ancak sonradan davalılar adına kayıtlı olduğunu anladığını, iyi niyetli olduğunu, yıkımın aşırı zarar doğuracağını bu nedenle belirlenecek yer bedelinin kendisi tarafından ödenmek üzere tapunun iptali ile adına tesciline, karşı açılan elatmanın önlenilmesi ve yıkım davasının de reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar ( K.Davacı ) vekili ise, davacının kötü niyetli olduğunu, tapulu taşınmaza bilerek elatıp ev ve bahçe yaptığını, bu nedenle elatmanın önlenilmesi ile muhtesatların yıkılmasına, karşı açılan iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesini istemiştir.

Karar, davalılar ( karşı davacı ) tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.9.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili Avukat Halit Özdoğan ile temyiz edilen vekili Avukat Mehmet Erdem geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi Hüseyin Çelik'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, temliken tescil; karşı dava ise elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, temliken tescil davasının kabulüne, karşı elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; başkasının taşınmazına, temelli ve kalıcı nitelikte yapı yapılması durumunda, Medeni Kanunun 684 ve 718 maddelerinin hükümleri gereğince yapı üzerinde veya altında bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüzü ) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Yasa koyucu bu konumdaki taşınmaz maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi genel hükümlere bırakmamış Medeni Kanunun 722, 723, 724 maddelerinin özel hükümleri ile düzenlemeyi uygun bulmuştur.

Bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazına sürekli esaslı ve tamamlayıcı ( mütemmim cüz )nitelikte yapı yapmışsa ve ( Medeni Kanunun 724 maddesine göre ), "yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir. "Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır. Öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur. Bu kural, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını; yada yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır. Üçünçü koşul olarakta yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte isede büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar, varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir. Hemen belirtmek gerekirki, temliken tescil isteme hakkı ancak, yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup, yenilik doğurucu bu dava sonunda, verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.

Öte yandan, Medeni Kanunun 722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır. Ne varki, yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının göz önünde tutulmasında yarar vardır. Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır. Diğer bir söyleyişle yapının yıkımı halinde dava tarihine göre objektif ölçüler içerisinde tesbit edilecek zararın çok fazla olması aşırı zararın varlığını gösterir. Bununla birlikte gerektiğinde özel ve teknik hususlarda uzman bilirkişilerin bilgisine başvurulmak suretiyle taşınmaz sahibinin o yapıdan yararlanma derecesi arsanın bütünlüğünün bozulup bozulmaması taşınmazın değerinde doğacak noksanlık gibi subjektif olgularda dikkate alınmalıdır.

Aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme malikine ( muhik ) bir tazminat vermesi gerektiği, malzeme maliki iyi niyetli değilse tazminat miktarının, levazımın en az kıymetini geçemiyeceği, aynı yasanın 723. maddesinde belirtilmiştir. Bu durumda, 4.3.1953 tarih 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde benimsenen ve uygulamada kararlılık kazanmış ilke uyarınca aşırı zarar nedeniyle yapı yıkılamıyorsa, iyi veya kötü niyete göre, haklı ( muhik ) tazminat veya en az levazım bedelini ödeyip ödemiyeceği, arsa malikinden sorulmalı, kabul ettiği takdirde bu bedel karşılığı yapının taşınmaz malikine aidiyetine karar verilmeli, aksi halde yıkım isteği reddedilmelidir. Maddedeki ( muhik tazminat )sözcüğünden salt inşaat bedeli değil olayın özelliğine göre, Medeni Kanunun 4. maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hakimin takdir edeceği en uygun bedel ( asgari levazım bedeli ) ile, taşınmaz maliki yönünden yapının subjektiff ( öznel )olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 121 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına kayıtlı olduğu, taşınmazın keşfen saptanan değerinin 11.583.345.000 TL üzerindeki binaların 9.256.000.000 TL.menkul nitelikli kavak ağaçları da dahil ağaçların toplam bedelinin 61.240.000.000 TL: olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, köy boşluğuna ev yapan temlik davacısının iyi niyetinden söz edilemeyeceği gibi yıkımı istenen muhtesatın nitelik ve özellikleri nedeni ile yıkımın aşırı zarar doğuracağını söyleyebilme olanağı da yoktur.

SONUÇ : Hal böyle olunca, temliken tescil istekli asıl davanın reddine, karşı davanın ise kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı ( karşı davacı )ların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile kararın yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avukat ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 375.000.000 TL. duruşma avukat parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
-

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/7449
K. 2001/8356
T. 5.7.2001
• ÇAPLI TAŞINMAZA TAŞKIN İNŞAAT NEDENİYLE EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE KAL ( Taşınmazın Taşkın Kısmının Elde Edilmesi Şartı )
• TEMLİKEN TESCİL ( Taşkın İnşaat Nedeniyle )
• TAŞKIN İNŞAAT NEDENİYLE TESCİL ( Şartları )
• ÜST TOPRAĞA BAĞLIDIR KURALI ( Bu Kuralın İstisnasının Taşkın Yapının Başkasının Arsasına Tecavüz Edilmesi )
• TAŞKIN İNŞAAT ( Taşınmaza Sıkı ve Devamlı Surette Bağlı Olan Esaslı Yapılar Olması )
• İYİNİYET ( Yapı Malikinin Kendinden Beklenen Tüm Özeni Göstermesine Rağmen Taşkın Yapının Oluşması )
• İYİNİYET SAVUNMASI ( İtiraz Niteliğinde Olduğu-Hakimin Re'sen Dikkate Alması-Taşkın İnşaat)
• ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM ( Taşkın İnşaat)
• TAŞKIN İNŞAAT ( İnşaat Maliki Adına Tescilin Şartları-Taşınmaz Sahibine Ödenecek Tazminatın Hesabında Dikkate Alınacak Noktalar)
743/m.3,651
ÖZET : Taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle üst toprağa bağlıdır kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüz'ü ) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Bir taşkın inşaata dayalı temliken tescil davasında, öncelikle taşkın yapılanmanın iyiniyete dayanıp dayanmadığı araştırılmalı; davacının iyi niyetli olduğu açıkça saptandığı taktirde MK.nun 651. maddesinde belirtilen diğer koşullar da araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan "davada, Mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, çaplı taşınmaza taşkın inşaat nedeniyle elatmanın önlenmesi ve yıkım ( kal ) isteğine ilişkindir. Davalılar Medeni Yasanın 650 ve 651. maddelerinin dikkate alınmasını ve davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece elatmanın önlenilmesi davasının reddine, Medeni Kanunun 651. maddesine dayalı isteğine kabulüne, 47 m2 lik taşkın kısım için saptanan 5.640.000.000 liranın davalılardan alınarak davacıya verilmesine ifraz ve tescile karar verilmiştir.

Ancak, yapılan soruşturma ve araştırma hükme yeterli değildir. Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yoketmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla Yasa Koyucu Medeni Kanunun 648, 649, 650. maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 651. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre; " ( Yanındaki arsaya tecavüz etmiş olan inşaat ve imalat bunları yapan kimsenin o arsa üzerinde ayni bir hakkı varsa, bunlar o kimsenin arsasının mütemmim cüz'ü olur ve tecavüz eden kısmı irtifak hakkı olmak üzere tapu siciline kaydedilir.

Bunlardan mutazarrır olan arsa sahibi muttali olduğu tarihten itibaren onbeşgün içinde itiraz etmemiş ise inşaat hüsnüniyetle yapıldığı ve icabi hal müsait bulunduğu taktirde inşaatı yapan kimse muhik bir tazminat mukabilinde tecavüz ettiği mahal üzerinde kendisine ayni bir hak verilmesini veya o mahal mülkiyetinin kendisine aidiyetinin tanınmasını isteyebilir."

Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 619, 644, 648. maddelerinde kabul edilen "üst toprağa bağlıdır" kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası ( mütemmim cüz'ü ) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.

Medeni Kanunun 651. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması defi olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden ( re'sen ) gözönünde tutulmalıdır. Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olupta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif ( öznel ) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.

( İcabı halin müsait bulunması ) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre infazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.

Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki muhik bir tazminat ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile tevacüzlü kışımın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4, Borçlar Kanununun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yanının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.

Öte yandan taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.

Hal böyle olunca, öncelikle taşkın yapılanmanın iyi niyete dayanıp dayanmadığının açıkta saptanması, daha sonra yukarıdaki ilkeleri karşılar şekilde öteki koşulların araştırılması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.7.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
-

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6208
K. 2004/10612
T. 5.10.2004
• ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM ( Taşınmazın Kayden Davacılara Ait Olup Davalıya Ait Yapı Bulunduğu/Davalının Tapu İptali Tescil Davasının İyiniyetli Olmadığı Gerekçesi İle Redle Sonuçlanıp Kesinleşmesi - Davanın Kabulü Gereği )
• YIKIM ( Taşınmazın Kayden Davacılara Ait Olup Davalıya Ait Yapı Bulunduğu/Davalının Tapu İptali Tescil Davasının İyiniyetli Olmadığı Gerekçesi İle Redle Sonuçlanıp Kesinleşmesi - Davanın Kabulü Gereği )
• BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT ( Davacılara Ait Taşınmazda Davalılar Adına Tapu Kaydında Şerh Bulunması - Tapu İptali Tescil Davasının İyiniyetli Olmadığı Gerekçesi İle Redle Sonuçlanıp Kesinleşmesi/İşgalinin Haksız Hale Geldiği )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davalının İyiniyetli Olmadığı Gerekçesi İle Redle Sonuçlanıp Kesinleşmesi/Davacı Taşınmazına Yapı Yaparak İşgalinin Haksız Hale Geldiği - Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım )
• İYİNİYET ( Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım/Davalının Tapu İptali Tescil Davasının İyiniyetli Olmadığı Gerekçesi İle Redle Sonuçlanıp Kesinleşmesi - Davacılara Ait Taşınmazdaki Davalıya Ait Yapı/İşgalin Haksız Hale Geldiği )
4721/m.3, 683, 724
ÖZET ava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenilmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.

Çekişme konusu taşınmazın kayden davacılara ait olduğu, bu yerde davalıya ait yapı bulunduğu görülmektedir.

Davalı bu hakka dayalı olarak tapu iptali tescil davası açmış, anılan dava, davacının yapılaşmada iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile redle sonuçlanmış ve verilen karar kesinleşmiştir.

Öyleyse, davalının davacı taşınmazını işgalinin sebebinin ortadan kalktığı ve işgalin haksız hale geldiği kabul edilmelidir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar vekili, müvekkillerine ait 218 ada 1 parsel sayılı taşınmaza davalının haksız olarak ev yaptığının, tedbirle durdurdukları halde, inşaata devam ettiğini, davalının haksız olan bu elatmasının önlenilmesi ile inşaatların ve binaların yıkılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili ise davanın yersiz açıldığını bildirip reddini savunmuştur. Mahkemece, Çekerek Kadastro Mahkemesinin 2001/40-2002/1 sayılı dosyasında kesinleşen kararda dava konusu taşınmazın tapu kaydında binanın davalıya ait olduğu hususunda şerh bulunduğu bu konuda kesin hüküm olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.10.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden v.s. vekili Av.B.Latif Gerez geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi Hüseyin Çelik tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenilmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden çekişme konusu 218 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kayden davacılara ait olduğu, bu yerde davalıya ait yapı bulunduğu görülmektedir.

Gerçekten, taraflar arasında görülen Kadastro Mahkemesinin 2001/40-2002/1 sayılı davası sonucu çekişmeli taşınmazın davacılara aidiyeti belirlenmekle birlikte bu yerdeki yapının davalı tarafından inşa edildiğine dair şerh bulunduğu sabittir. Nevar ki anılan şerh sahibine kişisel hak sağlar, Nitekim davalı bu hakka dayalı olarak Asliye Hukuk Mahkemesinde Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayalı olarak tapu iptali tescil davası açmış, anılan dava, davacının yapılaşmada iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile redle sonuçlanmış ve verilen karar kesinleşmiştir.

Öyleyse, davalının davacı taşınmazını işgalinin sebebinin ortadan kalktığı ve işgalin haksız hale geldiği kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere reddi doğru değildir. Davacılar vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.

SONUÇ : Kabulü ile kararın yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 375.000.000 TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
-