Mesajı Okuyun
Old 06-02-2007, 16:13   #31
Hekimbaşı

 
Varsayılan Hak mı, kandırmaca mı?

Sn. Katılımcılar,

Ne yazık ki Sn.Kayar' ın bir yanılgısını düzeltmek zorundayım. Hasta hakları arasında bir hiyerarşi vardır; ve bu hiyerarşi sağlık hizmetlerinin sunumuna ilişkin kurallarda da çok açık bir biçimde belirgindir. Hakların yasada belli bir hiyerarşi içinde veya hiç belirtilmemiş olmaları, onlar arasında bir hiyerarşi gözetilmeyeceğini göstermez. Anayasa maddelerinde olduğu üzere, önce belirtilen hak, sonrakinden önde gelir, veya daha doğrusu, gelmelidir.

Bir düzenlemeye soyunurken, her türlü aşırı uç koşulları gözetmek gerekir. Sağlık hizmetlerinde de bu geçerlidir. Hasta hakları da onlara hizmeti sunanların hakları ve hizmetin sunum koşulları gözönüne alınmadan düzenlenemez.

En öncelikli hasta hakkı, uygun koşullarda, zamanında, yeterli ve uygun bir tedavi alma hakkıdır. Daha öteye geçmeden, sadece bunu ele almakla yetineceğim. Ama öncelikle şunu gözönüne almanızı rica edeceğim: bu hakkın muhatabı, yani sağlamakla yükümlü olan tarafı sizce kimdir? Öte yandan, daha temel bir insan hakkı vardır ki, o da hastalıktan korunma hakkı. Onun muhatabı da devlettir. Neden önce bu düzenlenmemektedir?

Ellemezseniz ölecek bir hasta dururken, sırtı kaşınan hastaya bakamayacağınıza göre, 'zamanında' kavramı kapısında hastalar yığılı olan bir hekim için tamamen öznel hale gelir veya sistemin olanaklarıyla kısıtlıdır. Hastanın hakkı da ortadan kalkar.

İkinci öncelikli hasta hakkı, uygun ve yeterli tedavi meselesi olmaktadır. Elinize eldiven takmanız gerekiyor, fakat ortada eldiven yoksa, hastanın bu hakkı da ortadan kalkmaktadır. Eldiveni doktor almayacağına göre, hakkı gaspeden kim olacaktır?

Öte yandan, 'Film çektirmeye param yok, ne yapılacaksa ona göre yapın, mümkünse ilaç da en ucuzu olsun' diyen bir hastaya haklarını paraya tahvil edip verecek miyiz? Hastanın isteğine uyarsak, bu tedavi uygun ve yeterli mi sayılacak? Sayılmayacaksa, bunun muhatabı kim olacak? Hekimler mi?

Uygun koşullarda dediğimizde, örneğin bir yatağın varlığını, veya karantinanın müsait olmasını kastederiz. Hasta için bir muayene masası ve oda bulamazken, uygun koşullardan söz edemezsiniz. Her ne kadar bazı pratik hekimler hastaları üçer beşer içeri alarak, topluca muayene etmekte ise de, bu kabul edilmeyip, beklenebilir. İyi ama, bu durumdaki gecikmeden kim sorumludur?

Maalesef; böyle durumlarda sağlık personeli de bir ikilem içinde kalmaktadır: zaman mı, koşullar mı, uygunluk mu? Hastanınsa çoğu zaman hiçbir tercihi olamaz; onun derdi bir an önce sorununu çözmektir; ama ne yazık ki nasıl çözüleceğini bilememektedir.

Sonuçta hasta bizim dediğimizi yapmak zorunda kalır; hak filan arayacak durumu yoktur.

Aslına bakarsanız, bu hak hukuk meselesi bizim için biraz komik kaçmaktadır. Ne zaman
Heryerde yeterli sağlık kuruluşları kurulmuş
Hepsinde gerekli personel ve mekan doğru tasarlanmış
Yeterli malzeme her zaman ve bol olarak sağlanmış
Çalışanların yükü dengeli ve yeterli hesaplanmış
Beklemelere yol açan formaliteler ortadan kaldırılmış
Kapıda 'aman bir hasta gelse de baksak' diye beklenmekte
ise; ancak o zaman hasta haklarına sıra gelir.

Zaten bu konuyu ele alma gereği duyan ilk ülke ABD olmuştur. Nedeni, hizmetin çok iyi olması değil, paralı olmasıdır. Paralı olan hizmeti almaya gelebilenlerin sayısı toplam nüfusun içinde ayrıcalıklı bir kesimdir. Onlara da haklar tanınmak zorunda kalınılmıştır, ve bu hakların uygulanması özel sektöre şart koşulmuştur. AB ülkelerinde ise sağlık hizmetleri zaten çoğunlukla devletin elindedir ve işi böyle haklar temelinde ele almaya asla gerek kalmamıştır, iç düzenlemeler yeterli olmuştur. Çok dar bir arza hitap eden özel sektörün dışında mesleki ihmal ve kusur davalarına pek rastlamazsınız; çünkü devlet gerekeni zaten yapmıştır.

Günde 3-5 hastaya bakan hekimlerin bulunduğu, tıkır tıkır çalışan bir sağlık sistemine sahip olan AB ülkelerinde hastalara öyle ya da böyle hak vermiş olmanız durumu değiştirmemiştir. Onlar hasta hakları yasasıyla da hayatlarına aynen devam edebilmektedirler.

Ama bizde değiştirecektir. Hastalarla hizmeti sunanlar arasında çatışmalar çıkacaktır. Bunun sonucu olarak her iki taraf da özel sektöre yönelecektir. Özel sektör çok matah olduğundan değil, hasta hakları açısından bakıldığında daha tatmin edici olmak zorunda olduğundan. Bir bakış açısına göre, daha iyi göz boyayabildiğinden.

Sağlık hizmetini özel sektör eliyle sunmayı tercih ettiği ve bu yüzden onları rapt-u-zapt altına alma gereği duyduğu için hasta hakları diye bir ucube yaratmış olan ABD nin, her ülkeyi bu yönde zorlamasının da ardında başka hesaplar yatmaktadır.

Seçtiği sağlık sistemi nedeniyle, ABD nin çekmekte olduğu büyük bir sıkıntı vardır. Her geçen gün hem sağlık yatırımları ve harcamaları, hem sigorta harcamaları, hem bireysel kesenekler artmakta; fakat sağlık sorunları azalacağına, onlar da çoğalmaktadır. Öte yandan, sağlık sarf ve demirbaşları için yapılmış yatırımlar bir türlü iç pazarı yeterli bulmamakta, yeni pazarlar aramaktadır.

Dertleri hastalara hak tanımak filan değildir. Zaten tanınan haklar komiktir. Asıl dert, mümkün olduğu kadar yüksek hacimde tıbbi malzeme ve ilaç kullanımını sağlamak, özel sağlık sigortacılığını geliştirmek ve özel sağlık girişimlerini (marka yayılımı) uluslararası düzeyde teşvik etmektir.

Uluslararası arenada 'iyi', 'güzel', 'hak' diye propogandası yapılan, ve kabul ettirilmiş neye bakarsanız bakın, benzer eğilimleri görürsünüz. Küreselleşme denen furya zaten budur. Bütün hedef, yeni bir tür sömürü düzenini tesis etmektir. İşin sırası da bellidir:

- Hak denen şeylerin propogandası yapılır
- Devletiniz o hakları bireylere tanımak zorunda bırakılır
- O hakların uygulamada geçerli hale gelmesi için dışarıdan değil, içeriden baskı unsurları oluşturulur
- Devletin altından kalkamayacağı masraflar gündeme gelir
- Bunu devlet yapamıyorsa, dış kaynak gerekir kararı verilir ve bu herkese kabul ettirilir
- Dış sermaye gelir ve yatırım yapar
- Devletin erki, yapılanları seyretmekle sınırlı kalır
- Hükümetiniz değişse bile, daima başarısız görünür, dış yatırımcı ise makbul, güvenilir erk haline gelir
- Herhalde yatırımı hayrına yapmamıştır, karşılığını alır

Bence bu yasa esasla değil, başka şeylerle ilgilenmekte. Hastaların haklarını korumak için yapılabilecek çok daha temel şeyler var.

Örneğin; bizlerin 'Klinik Patolojik Toplantı' adını verdiğimiz toplantılar var. Neden bunlar heryerde zorunlu kılınmaz? Neden her yanıt alınamayan veya olumsuz sonuçlanan tedavi veya ölümle sonuçlanan işlemlerde bağımsız kuruluşlarca otopsi ve patolojik inceleme yapılması şart koşulmaz? Neden hasta ve hasta sahiplerinin bu kuruluşlarca düzenlenen raporlar ve toplantı tutanaklarını talep etmelerine olanak tanınmaz? Neyin olup bittiği başka nasıl öğrenilecektir? Bu sözünü ettiğim şey, 'Ben şu doktoru isterim' den daha mı az önemlidir?

Tabip odaları neden bu tür şeyleri önermez? Neden mesleki denetimi etkin hale getirmek yerine sürekli şikayet eder?

Bence bu yasanın hedefi bellidir ve sağlık hizmetlerinin düzenlenmesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Saygılarımla,