Mesajı Okuyun
Old 12-09-2004, 07:16   #35
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan YORUMSUZ (4)

Yargı, İstihbarat ve 12 Eylül

Oral ÇALIŞLAR, Cumhuriyet,12.09.2004

Abdullah Öcalan 'la 1993 yılında yaptığım söyleşi Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmaya başladığında dönemin İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Ahmet Köksal telefon etmişti. Köksal, telefonda söyleşiyi çok beğendiğini, Öcalan'a en zor soruları benim sorduğumu belirtip kutlamıştı. Söyleşi daha sonra kitap olunca Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı hakkımda dava açtı. Bu davanın ilk aşamasında Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesinin 1. fıkrasına göre mahkûm oldum.

DGM'de karar verildikten sonra, gazeteci arkadaşım Miyase İlknur 'la birlikte DGM Başsavcısı Ahmet Köksal'ı ziyarete gittim. Aylar önce bu söyleşi gazetede yayımlanırken bana telefonda söylediklerini hatırlayıp hatırlamadığını sordum. ''Tabii ki hatırlıyorum'' dedi. ''O zaman bu dava neden açıldı ve ben neden mahkûm oldum?'' diye sordum. Biraz durdu, ''Demek ki araya bazı kuvvetler girmiş'' dedi.

12 Eylül askeri darbesinin 24. yılında neden bu görüşmeyi hatırladım: Biliyorsunuz, Çakıcı 'nın kaçmasından bu yana Yargıtay'la MİT arasındaki ilişki gündemden düşmüyor. Son olarak Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya hakkında kendi başında bulunduğu kurum da bir ön inceleme kararı aldı. Bu konuda başından itibaren en çok dikkatlerden kaçan nokta, Yargıtay'la MİT arasındaki kurumsal ilişki. Daha doğrusu gelenekselleşmiş ve herkesin doğal karşıladığı, bence yasalara uygun olmayan ilişki de bu.

Eraslan Özkaya'nın bu olayda kişisel bir çıkarı olup olmadığı hep öne çıkarıldı. Bence asıl önemli olan Yargıtay'la MİT arasındaki ilişkinin biçimiydi. Bu sorun gündeme ilk geldiği günlerde, MİT ve Yargıtay yetkilileri, ''Biz zaten sürekli görüşürüz'' diye açıklamalarda bulundular. Ben de o zaman, ''Neden bu kurumun yetkilileri sürekli görüşürler?'' diye sormuş ve buna cevap aramıştım.

Sevgili Uğur Mumcu , 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra yargılanırken onların dosyasından MİT raporu çıkmıştı. MİT'in sol içine soktuğu bazı ajanlar, Uğur Mumcu hakkında olumsuz raporlar yazmışlardı ve bunlar mahkeme dosyasına konmuştu. MİT'in davalara müdahale ettiğini bizler o zaman öğrenmiştik. Sonra başka bazı dosyalarda da MİT raporları ortaya çıktı ve tartışmalara neden oldu. 12 Mart dönemi yargılamalarından ders çıkaran MİT'çiler sonraki dönemde mahkeme dosyalarına açıktan rapor yollamaz oldular. Ama müdahaleden vazgeçmediklerini biliyoruz.

12 Mart dönemindeki MİT raporları, bütün sakatlığına, haksızlığına rağmen yine de açıktan yazıldığı için yargılanan sanığa savunma olanağı veriyordu. Sanık, MİT'çilerin kendisi hakkındaki iddialarını öğreniyor, bir taraf olarak savunma yapabiliyordu. Sonra bunların hiçbiri kalmadı.

MİT'in Yargıtay'la ilişkisi işte bu tür gizli raporlar açısından son derece sakıncalı. MİT, Yargıtay'a neden gider? Yargıtay, mahkemelerden gelen dosyaların içindeki belgelere bakarak bir karara varacaktır. MİT, acaba bu aşamada mı devreye giriyor. Yani, bazı dosyalara bakıp, ''Bunlar bizim adamımız, suç işlemiştir ama mahkûm etmeyin'' mi diyor? Ya da ''Bu adam komünisttir, vatan hainidir, hakkında çok rapor vardır, bunu mahkûm edin gitsin'' mi diyor? Bunları demediğinin ne garantisi var.

Yargıtay'ın karar vermek için bir istihbarat raporuna ihtiyaç duyması, hukuk devletinin tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmiyor mu? Üstelik, yasalarda ne MİT'in böyle bir hakkı olduğu yazılı ne de Yargıtay'ın karar verirken böyle bir istihbarata başvurması gerektiği. Mahkemeler bağımsız değil mi?

12 Eylül askeri darbesi öylesine bir sistem yarattı ki, herkes Yargıtay ve MİT arasında yasalarda olmayan, sanığın savunma hakkını tamamen tahrip eden ilişkinin bu yönünü neredeyse doğal karşıladı. Herkes gözünü, ''Çıkar elde edildi mi, edilmedi mi'' konusuna dikti.

Yargıtay'la MİT arasında süreklilik kazandığı bizzat bu kurumların yetkilileri tarafından ifade edilen ilişki, normal karşılandığı sürece her türlü yolsuzluk mümkündür. Çünkü ilişkinin yasalara aykırı olan yanı her türlü yolsuzluğa da kapı açar. Yarın bir MİT yetkilisi, ''Şu bizim adamımızdır, çok hizmetleri oldu, onu mahkûm etmeyin'' diyerek Yargıtay'ın kapısına dayanırsa ve bunu kişisel bir çıkar karşılığında yaparsa bunu kamuoyu bilemez ki! Bu ilişki meşru kabul edildiği sürece bu tür yolsuzlukların olması da kaçınılmaz. Şimdiye kadar bu tür yolsuzlukların olmadığını nereden bilebiliriz? ''Biz görüşüp duruyoruz'' diyorlar. Neden görüşüyorsunuz, neyi görüşüyorsunuz? Yasalar size böyle bir hakkı veriyor mu?

Gelin bunu tartışmaya devam edelim.