Mesajı Okuyun
Old 28-05-2014, 13:04   #4
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın GÜNDÜZ;

Konuya şu açıdan bakmak gerektiği düşüncesindeyim: Yasal düzenlemelere hakkaniyet çerçevesinde yaklaşabiliriz ancak arzu ettiğimiz, hukukun tecellisi için olması gerektiğine inandığımız yönde bir yol izlenmesi mevzuatta bu doğrultuda bir düzenleme olup olmamasına göre değişir.

Bir başka deyişle mahkemeler, bir hukuki ihtilafı değerlendirirken ilk olarak lafzi yorumu dediğimiz, yasa metni okunduğunda anlaşılan kelime, terim, deyim anlamına bakarlar ve buradan çıkan sonuçla bağlıdırlar. Yasanın lafzi yorumu çözüm üretme noktasında yetersiz kalırsa aşağıda alıntıladığım maddeye göre hareket ederler..

Medeni Kanun'un 'Hukukun uygulanması ve kaynakları' başlığı altında düzenlenen 1. maddesine göre; "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır."

İlk mesajdaki görüşümü, Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularda net bir tarih belirlemiş ve birbiriyle bağlantılı davalar açısından bir ayrıma gitmemiş olduğu için serdetmiştim. Bu hususa ilişkin uygulamada ortaya çıkan ve sizin işaret ettiğiniz yönde bir karar olup olmadığını bilmiyorum ancak bu görüş tamamen şahsıma aittir.

Bana göre de Anayasa Mahkemesi somut durumda ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararını nazarı itibara almalıdır ama pozitif hukuk (olan/yürürlükteki/müspet/mevzu hukuk) ile ideal hukuk birbirinden ayrı kavramlardır ve Anayasa Mahkemesi kanunun lafzından anlaşılanın yeterli olmadığına karar verir ise örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verecektir..