Mesajı Okuyun
Old 05-03-2006, 22:13   #12
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Dikici,

Genel anlamda, yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil. Geçersiz(batıl) akte dayanarak yapılan kazadırmaların haksız iktisap kurallarınca iadeye tabi olduğu açıktır.Yalnız olayla ilgili olarak Yargıtay'ın benzer somut olaylara ilişkin ve uygulanması gereken bir içtihadı birleştirme kararının olduğu da açıktır. Amacım söylediklerinizin doğru olmadığına dair kanıt getirmek veya iddialarınızı çürütmek değil -zira ben de sizin gibi düşünmekteyim- sadece soru soran kişiye farklı açılımlar yaratabilmektir.

Prof.Dr.Cevdet Yavuz T.B.Hukuku Özel Hükümler Kitabının(4.Baskı) 181. Sayfasında şöyle demektedir:

Alıntı:

"Hukukumuzda tapuya kayıtlı taşınmazların gerekli şekle uyulmaksızın (haricen) satımına sonuç bağlandığı başka durumlar da vardır.Şöyle ki:

(i)Alıcı, geçersiz satım sözleşmesine rağmen satım parasını ödemişse; onun bu yüzden yapacağı satım parasının iade talebi "akdi zamanaşımına" tabidir. Çünkü Yargıtay'a göre haricen satım, satıcının yetkili memur huzurunda ferağın icrasını aksi halde almış olduğu bedelin iadesini taahhüt etmiş ve alıcının da aralarında kararlaştırılan bedeli bu şartla vermiş olduğuna delalet eder."


Yargıtay 3. HD aşağıda alıntıladığım 1985/3943 E. 1985/4995 K ve 04.07.1985 t.li kararında bu görüşe paralel bir karar vermiştir:
Alıntı:

• ŞEKİL KOŞULU GERÇEKLEŞMEMİŞ TAŞINMAZIN SATIŞI
• KOŞULUN GERÇEKLEŞMEMESİ DURUMUNDA BEDELİN GERİ VERİLMESİ
ÖZET: Taraflar arasında şekil koşulu gerçekleşmemiş taşınmaz satışı veya vaadinde, satıcının ferağın icrasını ve aksi takdirde almış olduğu bedeli geri vermeyi yüklenmesi ve alıcının da aralarında kararlaştırılan bedeli bu koşulla satıcıya vermesi durumlarında, koşulun gerçekleşmemesi halinde bedelin geri verilmesi yüklenilmiş bulunulduğundan, satıcının bu yükümünden doğan edimi, nedensiz borçlanmadan doğan borçlar niteliğinde değildir. Bu durumda. Borçlar Yasasının 41/2 ve özellikle 105/1. maddesinin uygulanması gerekir.

Dava dilekçesinde 150.000 lira tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 3.000 liranın tahsili cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davada, 12.02.1974 tarihinde davalı belediyenin, davacıya satacağı arsa bedeli olarak Ziraat Bankası'na 3.000 lira yatırıldığı halde ve o günden itibaren bir çok başvurulara rağmen planlar çiziliyor, ufak bir pürüz çıktı, tapular verileceği zaman adresinize haber verilecektir, şeklindeki cevaplarla oyalandıktan sonra, 1983 yılında tapunun kesin olarak verilmeyeceği ve istenirse yatırılan paranın bir çok formaliteden sonra iade edileceği ileri sürülerek, 10 yıl önceki 3.000 lira fiyat artışları dikkate alınmak suretiyle davalıdan 150.000 lira tahsili istenilmiştir.
Mahkemece iddia ve savunma yönü üzerinde durularak tarafların delilleri toplanmamış ve satışa konu edilen taşınmaz mal hakkında resmi bir sözleşme düzenlenmediğinden söz edilerek sadece verilen 3.000 liranın nedensiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan geri alınmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin kabulü gibi taraflar arasında şekil şartı gerçekleşmiş bir taşınmaz satışı veya vaadi bulunmamaktadır. Ne var ki Yargıtay'ın 07.06.1939 gün ve 31/47 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taşınmazın haricen satış ve satış vaadinin geçersiz bulunması gerektiği vurgulandıktan sonra satıcının ferağın icrasını ve aksi takdirde almış olduğu bedeli geri vereceğini taahhüt etmesi ve alıcının da aralarında kararlaştırılan bedeli bu şartla satıcıya vermiş olması durumlarında şartın gerçekleşmemesi halinde bedelin iadesi taahhüt edilmiş bulunduğundan satıcının bu yükümünden doğan ediminin nedensiz zenginleşmeden doğan borçlar mahiyetinde olmadığı sonucuna varılmış bulunulmaktadır.
Bu bakımdan mahkemenin taraflar arasındaki geçersizde olsa taşınmaz satış veya vaadinin gerçekleşme biçimi ve koşulları üzerinde durulup olayı en ince ayrıntısına kadar aydınlatmak için taraflara delil ikame imkanı tanıyarak hasıl olarak duruma göre Borçlar Kanununun 41/2 ve özellikle 105/1. maddesi hükmünün uygulanması olanağının bulunup bulunmadığı yönleri düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmiş bulunması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, nedensiz zenginleşme olarak alınan paranın iadesine karar verildiği halde davalının bu 3.000 liradan 12.02.1974 tarihinden itibaren sağladığı faiz gibi medeni semerelerin dikkate alınmamış olması da usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve 500 Iira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 04.07.1985 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Saygılarımla