Mesajı Okuyun
Old 06-12-2018, 15:25   #3
Av. Suat

 
Varsayılan

Davanın velayet yani kamu düzeni ile yakından ilgisinin olduğu nazara alındığında hakim delilleri serbestçe taktir edecektir.
Burada önemli olan küçüğün üstün yararıdır. Tarafların iradesinden ziyade re sen araştırma ilkesi de geçerlidir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337, 340, 342 ve 346. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz. Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Başka bir anlatımla, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.Öte yandan, TMK’nın 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen “velayet”e ilişkin hükümler kural olarak, kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda resen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur (HGK-K.2018/1278).

Ayrıca velayet davaları, boşanma davalarından daha az öneme haiz değildir.
Buradan hareketle boşanma davaları kamu düzeninden değil iken, bu tür davalarda ortak hane içerisinde alınan ses kayıtlarını delil olarak kabul edip, kamu düzeninden olan ve çok daha önemli olduğu aşikar olan ve bu nedenle prensip olarak tanık ve delil sınırlaması dahi bulunmayan velayet davalarında aynı nitelikteki ses kayıtlarının delil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürmek hukuk mantığı ile bağdaşmayacaktır.