Mesajı Okuyun
Old 06-08-2010, 14:40   #5
mitras

 
Varsayılan

Yargıtay kararlarında organik bağ incelenirken;
iki şirketin yetkilileri arasında organikbağ var mıı akrabalık gibi,
iki şirket kardeş şirket olarak değerlendirilebiliyorsa
iki şirketin hesapları iç içe geçmiş ise
gibi kriterlere bakılıyor .


YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 1994/4957
K. 1994/6763
T. 15.11.1994
• İSTİHKAK ( Şirketin Vergi Dairesine Borcu Olmadığı Halde Dava Dışı Borçlu Şirketin Borcu Nedeniyle Banka Hesabında Bulunan Paranın Haczedilmesi ve Çekilmesi Nedeniyle )
• İFLAS EDEN ŞİRKETİN İSTİHKAK İDDİASI ( İddianın İflas Masasına Bildirilmesi )
2004/m.97,245
ÖZET : Uyuşmazlık 3. şahsın istihkak iddiasına ilişkindir. Davalı hazine vekili, davacı şirket ile dava dışı borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, her iki şirketin en büyük ortağı ve yönetim kurulu üyesinin vergilerini ödemediğini ve muvazaalı işlemler yaptığını savunmuş ise de mahkemece bu husus üzerinde durulmaması doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; aralarında ünvan benzerliği bulunan davacı şirket ile dava dışı borçlu şirketin sicil kayıtlarının ticaret sicilinden getirtilerek, ortakların araştırılması, her iki şirketin ortakları arasında aynı kişi veya kişiler mevcutsa organik bağ bulunduğu kabul edilerek muvazaalı işlem yapmaları sebebiyle, davalı vergi dairesi yönünden, davalı vergi dairesi 6183 sayılı Kanun gereği haciz haklarını kullanmış olup bankanın kanuna aykırı bir davranışı sözkonusu olmaması nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddine karar vermekten ibarettir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün, temyizen tetkiki davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin vergi dairesine borcu bulunmadığı halde, dava dışı borçlu şirketin borcu nedeniyle davalı bankanın Üsküdar Şubesindeki iki hesabında bulunan 31.104.502 Tl.nın haczedilmesi ve çekilmesi nedeniyle istihkak iddiasının kabulü ile bu paranın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı hazine vekili, davacı şirket ile borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, haczedilen paranın gerçekte borçluya ait olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı banka vekili, bankanın olayda hiçbir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık 3. şahsın istihkak iddiasına ilişkindir. Davalı hazine vekili, davacı şirket ile dava dışı borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, her iki şirketin en büyük ortağı ve yönetim kurulu üyesi Zekai Bursalıoğlu’nun vergilerini ödemediğini ve muvazaalı işlemler yaptığını savunmuş ise de mahkemece bu husus üzerinde durulmaması doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; aralarında ünvan benzerliği bulunan davacı şirket ile dava dışı borçlu şirketin sicil kayıtlarının ticaret sicilinden getirtilerek, ortakların araştırılması, her iki şirketin ortakları arasında aynı kişi veya kişilere mevcutsa organik bağ bulunduğu kabul edilerek muvazaalı işlem yapmaları sebebiyle, davalı vergi dairesi yönünden, davalı vergi dairesi 6183 sayılı Kanunun gereği haciz haklarını kullanmış olup bankanın kanuna aykırı bir davranışı sözkonusu olmaması nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddine karar vermekten ibarettir. Ne var ki dosyada, borçlu şirketin iflasına ilişkin İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.1989/4680- K.1990/2852 sayılı karar mevcuttur. O halde, borçlu hakkındaki iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği de araştırılmalı, kesinleşmiş ise istihkak davasının iflas masasına ihbar edilerek İ.İ.K.nun 245. maddesi hükmü gereği işlem yapılmalıdır.
Yukarda açıklanan hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalı bankaya geri verilmesine, 15.11.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/5126
K. 2001/399
T. 23.1.2001
• TASARRUFUN İPTALİ TALEBİ ( Aciz Halindeki Şirketin Organik Bağı Bulunan Şirket İle Yaptığı Tasarrufun Batıl Olması )
• ACİZ HALİNDEKİ ŞİRKET ( Şirketin Organik Bağı Bulunan Şirket İle Yaptığı Tasarrufun Batıl Olması )
• ORGANİK BAĞ ( Devreden ve Devralan Şirketin Ortakları Yakın Akraba Olduğundan İki Tüzel Kişilik Arasında Organik Bağın Bulunduğunun Kabulü )
2004/m.277,280
ÖZET : Ödeme gücünü kaybetmiş borçlunun iyi niyetli bir kişiden veya basiretli bir tacirden beklenemeyecek şekilde mevcudunu eksilttiği ve üçüncü şahsın bu durumu bildiği veya bilmesi gerektiği hallerde yapılan işlemler batıldır. Somut olayda, malvarlığını devreden şirketin aciz halinde olduğu aciz belgesi ile sabittir. Her ne kadar tüzelkişiler arasında akrabalık ilişkisi olmaz ise de iki tüzel kişi arasında organik bağ varsa malvarlığını devralan tüzelkişinin iyi niyetli olmadığının ve işlemin batıl olduğunun kabulü gerekir. Devreden ve devralan şirketin ortakları yakın akraba olduğundan iki tüzel kişilik arasında organik bağın bulunduğunun göz ardı edilmemesi gerekir.
DAVA : Hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, İİK.'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Aynı Yasanın 280/I. maddesine göre, tediye kabiliyetini kısmen veya tamamen kaybetmiş borçlunun, iyiniyetli bir şahıstan veya basiretli bir tacirden beklenilmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksilttiği ve üçüncü şahsın bu durumu ve muamelenin mahiyetini bildiği veya bilmesi gerektiği hallerde yapılmış olan tasarruflar batıldır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, üçüncü şahıs borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri hısımlan ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumu bildiği farz olunur.
Somut olayda, davalı borçlu G. Gıda A.Ş.'nin acz halinde olduğu hususu dosyada mevcut aciz belgesi ile sabittir. Bu şirketin büyük ortağı ve temsilcisi olan Abidin'in dava konusu tarlayı eşi Şerife, kayınpederi Talip ve kayınvalidesi Melek ile baldızlarının ortağı olduğu diğer davalı üçüncü şirket L. Gıda A.Ş.'ye sattığı hususu da, dosyadaki nüfus kaydı, belgeler ve ticaret sicili kaydı ile anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalılar tüzel kişi olup, tüzel kişiler arasında da akrabalık ilişkisi olmaz ise de, az yukarda anlatılan nedenlerle iki tüzel kişi arasında organik bağ bulunduğundan, davalı L. Gıda A.Ş.'nin iyiniyetli olmadığı ve borçlu şirketin durumunu bildiği, dolayısıyla bu tasarrufun İİK.'nın 280. maddesi uyarıca batıl olup, iptale tabi olduğu aşikardır.
Kaldı ki, bir an için az yukarda söylenenler bir tarafa bırakılacak olsa bile, dava konusu zeytin ağaçlı tarla, davacı şirketin ticari işletmesinin bir kısmını teşkil edip, bu taşınmazın devri aynı yasanın 280/IV maddesi uyarınca ticari işletmenin devri niteliğinde olduğundan, yine de iptale tabi bulunmaktadır.
Bu durumda, mevcut delillere göre dava konusu tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukanda açıklanan nedenlerle davacı alacaklı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 23.1.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8774
K. 2006/5232
T. 12.5.2006
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Davacının Takipteki Talebi Doğrultusundaki Miktar Üzerinden Harç Yatırmış Olduğu - Mahkemece Taleple Bağlı Kalınarak Hüküm Kurulması Gereği )
• BORCUN NAKLİ ( Alacaklının Muvafakatının Gerektiği - Davalının Dayandığı Fotokopi Belgesinin Davacı Tarafından İnkâr Edilmesi/Aslının İbraz Edilmemesi Nedeniyle İtibar Edilemeyeceği )
• TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN KALDIRILMASI ( İtirazın İptali Davası - Ticari İlişki Tarihinde Davalı Her İki Şirket Ortaklarının ve Şirket Temsicisinin Aynı Kişilerden Oluştuğu/Davalıların Sorumlu Tutulmasında İsabetsizlik Bulunmadığı )
• ŞİRKETLERİN ORTAKLARININ VE TEMSİLCİLERİNİN AYNI KİŞİLERDEN OLUŞMASI ( Ticari İlişki Tarihinde/Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılarak Davalıların Sorumlu Tutulmasında İsabetsizlik Bulunmadığı - İtirazın İptali Davası )
2004/m. 67
1086/m. 74
818/m. 173
ÖZET : İtirazın iptali davasının amacı, borçlunun vaki itirazının kaldırılarak takibin devamını sağlamaya yöneliktir. Somut olayda davacı takip talebinde 2.929 Dolar işlemiş faiz alacağı bulunduğunu belirtmiş ise de, neticeden 94.020 dolar alacağın faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş olup, itirazın iptali davasında da takipteki talebi doğrultusunda talebini 94.020 dolar karşılığı 123.600.948.480.-TL olarak belirterek bu miktar üzerinden harç yatırmış olması nedeniyle, mahkemece HUMK.nun 74. maddesi uyarınca taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmasında, BK.nun 173. maddesine göre borcun nakli için alacaklının muvafakatı gerekmesine, davalının alacaklının muvafakatinin delili olarak dayandığı fotokopi belgesinin davacı tarafından inkâr edilmiş olması ve aslınında ibraz edilmemesi nedeniyle mahkemece savunmaya itibar edilmemesinde, tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalıların sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı Egekim A.Ş. vekilince duruşmalı, davalı vekilince de duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kâğıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. Y. Selim Sarıibrahimoğlu ile davalılardan Egekim Gıda Tic. A.Ş. vekili Av. Zekiye Kaptanoğlu gelmiş, diğer davalı tarafından kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, itirazın iptali ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalılar ile müvekkili arasında 4 konteynır laktik yağ satımı konusunda anlaşma yapıldığını ve 4 konteynır gönderildiğini 1 konteynır yağın bedelinin ödendiğini 3’ünün bedelinin ödenmediğini davalıların bu ilişkide birlikte hareket ettiklerini ve kardeş şirket olduklarını, alacağın tahsili için yapılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini beyanla itiraz iptalini ve tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Egekim Gıda A.Ş. vekili 04.10.2000 tarihli fatura içeriği yağın davacıdan satın alındığını diğer davalıya gönderilen yağlar ile müvekkilinin bir ilgisi bulunmadığını ayrıca diğer davalının müvekkilinin borcunu üstlendiğini davacının da borcun nakli şeklindeki bu talebi 27.02.2001 tarihli yazı ile kabul ettiğini, böylece müvekkilinin borçtan kurtulduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili davaya cevap vermemiştir.
Davacı vekili, borcun nakli gibi bir işlemin söz konusu olmadığını 27.02.2001 tarihli yazınında müvekkili tarafından düzenlenmediğini bu yazının aslının ibrazı gerektiğini belirtmiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre davacı ile ilişkiye giren ve sipariş veren kişinin her iki şirketin ortak temsilcisi olduğu, ticari ilişki tarihinde her iki şirket ortaklarının aynı kişilerden oluştuğu, borcun nakli konusunun kanıtlanamadığını bu nedenle 94.020 Dolar üzerinden itirazın iptaline bu miktar üzerinden takibin devamına fazla talebin reddine %40 icra inkâr tazminatı 47.883.332.297.-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı Egekim Gıda A.Ş. vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle itirazın iptali davasının amacı, borçlunun vaki itirazının kaldırılarak takibin devamını sağlamaya yönelik bulunmasına, somut olayda davacı takip talebinde 2.929 Dolar işlemiş faiz alacağı bulunduğunu belirtmiş ise de, neticeden 94.020 dolar alacağın faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş olup, itirazın iptali davasında da takipteki talebi doğrultusunda talebini 94.020 dolar karşılığı 123.600.948.480.-TL olarak belirterek bu miktar üzerinden harç yatırmış olması nedeniyle, mahkemece HUMK.nun 74. maddesi uyarınca taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmasında, BK.nun 173. maddesine göre borcun nakli için alacaklının muvafakatı gerekmesine, davalının alacaklının muvafakatinin delili olarak dayandığı fotokopi belgesinin davacı tarafından inkâr edilmiş olması ve aslınında ibraz edilmemesi nedeniyle mahkemece savunmaya itibar edilmemesinde, tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalıların sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre,
SONUÇ : Davacı ve davalı Egekim Gıda A.Ş. vekilininin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 450,00.-YTL duruşma vekâlet ücretinin davalı Egekim A.Ş.’den alınarak, davacıya ödenmesine, aşağıda yazılı onama harçlarının temyiz edenlerden alınmasına, 12.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
yarx
T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi

E:2000/7038
K:2000/8479
T:07.12.2000

TaraFlar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonünda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulune, davacının temyiz isteminin reddine yönelik olarak verilen Hükmün davacı ile Bank Paribas SA, Anadolu Ecopack Üretim ve Paz. A.Ş., Metal Form Metal San. ve Tic. A.Ş. ve davalılar Güney Mühendislik ve Proje HİZ. A.Ş., Batı Ofset Basın San. A.Ş vekillerince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine (...) gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı Nasaş A.Ş. İflas İdaresi, müflis şirkete ait taşınmazların açık artırma suretiyle İmar Bankası A.Ş'ne satıldığını, ihaleye katılan Güney Mühendislik A.Ş'nin yetkisiz yerde ihalenin feshi davası açarak ve İmar Bankası ile birlikte hareket ederek satış bedelinin tahsilini geciktirdiklerini, Pendik'te bulunan bir başka taşınmazla ilgili ihalenin feshi davası açan Batı Ofset A.Ş'nin de davalı banka ile bağlantısı bulunduğunu, ihalenin feshi davası açarak alacağın tahsilini geciktiren davalıların hareketlerinin hakkın suiistimali niteliğinde olduğunu, aralarında organik bağ bulunan davalıların birlikte hareket ederek ihale bedelinin tahsilini geciktirerek iflas masasına zarar verdiklerini, ihalenin feshi davası açan davalıların taşınmazları satın alacak ekonomik güçleri bulunmadığını, ihalenin feshi davaları nedeniyle pay cetveli düzenlenemediğini ve masadan alacaklı olanlara ödeme yapılamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklan saklı kalmak kaydıyla 50.000.000.000. -TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Batı Ofset A.Ş, vekili cevabında, ihalenin feshi davası açan müvekkilinin anayasal hakkını kullandığını, organik bağ iddiasının asılsız olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı İmar Bankası A.Ş. vekili cevabında, ihalenin feshi davası açan şirketlerin ve teminat mektubu veren Adabank A.Ş'nin müvekkili bankadan ayrı tüzel kişilikler olduğunu, ihale bedeli ve KDV için teminat mektubu verildiğini, iflas masasının zararı bulunmadığını, tazminat talebinin haklı ve yasal bir dayanağı bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre davalılar Batı Ofset A.Ş. ve Güney Mühendislik A.Ş'nin diğer davalı İmar Bankası A.Ş'nin Nasaş A.Ş. iflas masasından satın aldığı taşınmazlarla ilgili ihalenin feshi davası açarak iflas masasına satış bedelinin geç ödenmesine sebep olduğu, yetkisiz yerde ihalenin feshi davası açıp davayı wzatan davalı şirketlerin iflas masasını zarara uğrattığını, İmar Bankası A.Ş'nin ihale bedelinin geç ödenmesi yönünde belirgin bir tavrı olmadığı ve kötüniyetinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle Batı Ofset A.Ş ve Güney Mühendislik A.Ş. hakkındaki davanın kabulüne, İmar Bankası hakkındaki davanın reddine oyçokluğu ile karar verilmiş; hüküm, davalı Güney Mühendislik A.Ş, Batı Ofset A.Ş. ve davacı İflas İdaresinden hakkı devralan Bank Paribas SA, Metal Form A.Ş. ve Anadolu Ecopack A.Ş. vekillerince temyiz edilmiş, davacı Nasaş İflas İdaresinin temyiz istemi mahkemece reddedilmiş, bu kez red kararı süresinde temyiz edilmiştir.
1- Davacı İflas İdaresinin temyiz istemi gerekli masrafı vermediği gerekçesiyle reddedilmiş ise de İflas İdaresinin gerekli masrafları verdiği anlaşıldığından temyiz isteminin reddine ilişkin karar kaldırılarak, davacı İflas İdaresinin temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir: Mahkemece İmar Bankası A.Ş. yönünden davanın reddine karar verilmesinden sonra 26.11.1999 tarihli olağanüstü alacaklılar toplatısında bu dosya ile ilgili olarak kanun yollarına müracaat hakkı bir kısım alacaklılara devredilmiş ve İflas İdaresi tarafından bu alacaklılara yetki belgesi verilmiştir.
Müflisin nizalı bir alacağı için takip yapma veya dava açma yetkisi kural olarak İflas İdaresine aittir. Ancak alacaklılar toplantısında bir alacağın masa tarafından takip edilmesine gerek görülmezse o alacağı takip etme yetkisi İİK'nun 245. maddesi uyarınca isteyen alacaklılara devredilir. Devralan alacaklı da bu yetkiyi iflas masası yerine kullanacağından devirden itibaren İflas İdaresinin davayı takip yetkisi kalmaz. Olağanüstü alacaklılar toplantısında bir kısım alacaklılara verilen kanun yollarına müracaat yetkisi İİK'nun 245. maddesi kapsamında bir işlem olup devirden itibaren İflas İdaresinin karan temyiz yetkisi ortadan kalkar. Müflis Nasaş A.Ş'nin temyiz isteminin açıklanan nedenlerle reddi gerekmiştir.
2- Bank Paribas SA, Metal Form A.Ş., Anadolu Ecopack A.Ş. vekillerinin temyizine gelince:
Olağanüstü alacaklılar toplantısında İİK'nun 245. maddesi uyarınca davayı takip yetkisini devralan ve İflas İdaresince yetki belgesi verilen bu alacaklıların hükmü temyiz yetkileri vardır. Davalı Güney Mühendislik A.Ş ve Batı Ofset A.Ş'nin açtığı ihalenin feshi davaları nedeniyle davacı zarara uğramışsa da ihaleyi kazanan İmar Bankası A.Ş. ihalenin kesinleşmesinin geciktirilmesinde pasif bir davranış sergilediğinden meydana gelen zararla sorumlu tutulmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3- Davalılar Batı Ofset A.Ş. ve Güney Mühendislik A.Ş'nin temyizine gelince: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve ozellikle dava hakkı anayasal bir hak ise de bu hakkı haksız olarak dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanan bu davalıların müflis şirkete verdikleri zarardan sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmadıgından hükmun onanması gerekmistir.
SONUÇ; Yukarıda (1) no.lu bentte açıklanan nedenlerle davacı İflas İdaresinin temyiz isteminin reddine, (2) ve (3) no. lu bentte acıklanan nedenlerle temyiz itırazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava, Anayasanın 36. maddesiyle teminat altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün kötüye kullanılması dolayısıyla uğranılan zararın giderimine ilişkindir. Anılan hakkın kötüye kullanılmasının haksız eylem oluşturması nedeni ile zararın giderilmesi gerekir. BK'nun 50. maddesi uyarınca "müşevvik ve fer'an medhali" olanlar da haksız eylemi işleyenle birlikte "müteselsilen mesul olurlar" Davacı, davalı banka ve öteki davalı anonim ortaklıklarla yapısal bağ içinde bulunduğunu ve bankanın diğer davalıları yönlendirerek zararın oluştuğunu bildirerek her üç davalının da sorumlu tutulmalarım istemiştir. Yerel mahkemece, hakkın kötüye kullanıldığının kabulü İle anonim ortaklıkların sorumluluklarına karar verilmekle beraber özetle, bankanın, onlardan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olması ve hak aramada somut taraf durumunda bulunmaması gerekçesiyle hakkındaki dava reddedilmiş; yüce çoğunluk da belirtilen doğrultuda karar almıştır.
Gerçekten tüzel kişiler birbirinden bağımsızdır ve birinin eylemiyle ötekilerin bağlantısı olamaz. Haksız eylemde de vekâlet hükümleri uygulanamaz; vekilin haksız eylemi, vekil edene sorumluluk getiremez; fakat BK'nun 50. maddesinin üzerinde durulması da gerekir. Elbette, tüzel kişilerin doğrudan müşevvik olmaları düşünülemez. Ama şahıs tüzel kişileri ya da sermayeyle ilgili tüzel kişiler şahıslardan oluşur; yapılanmalarındaki gerçek kişilerin yönlendirmeleri, tüzel kişileri belli davranışlara iter. Dolayısıyla gerçek kişilerin iradeleri, tüzel kişilerin iradeleri biçiminde görüntülenir.
Ticaret ortaklıklarının tümünün de tüzel kişiliğe sahip olmaları karşısında ortaklık alacaklısının öncelikle onun malvarlığına yönelmesi doğaldır. Tüzel kişiliğin malvarlığından alacağın elde edilme olanağı doğmazsa belli kurallarla ikinci sıra ve derecede ortaklara başvurulabilir. Tüzel kişilik kavramına uygun düşen bu sonuçlara karşılık onun sınırlarını aşar biçimde yasalar bazı istisnaları da düzenlemişlerdir. Örneğin, komandit ortaklıklarda, ortakların kişisel mallarına ihtiyati haciz konulabilir (TTK 179/2). Malvarlığı sahibinin tüzel kişi olmasına, davada taraf olma ehliyetinin ona ait olmasına rağmen komandit ortaklık aleyhine alınmış olan ilam bazı koşullarla ortaklan da bağlar (TTK 180/1). TTK'nun 435. maddesinde yer alan hüküm de (tüzel kişilik kavramı yönünden) anonim ortaklıklar bakımından sıradışına çıkmanın bir başka örneğidir. Öte yandan, 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi gereğince limited ortaklıklarda ortak, katılma payını ödemiş bile olsa o tutarda gene vergi borcunu ödemek zorundadır.
Görülüyor ki, ticaret ortaklıkları tüzel kişi olmalarına ragmen hak ve borçlar bir olcüde onların ortaklarına da yansımaktadır. Bu yansıyıştaki tuzel kisı duvarlarının kaldırılmasına İngilizce (to lift the veil) ve Almanca (durchgrift) dan çeviriyle "perdeyi kaldırma" denilmektedir.
Hakkaniyet ve hükümlerin öz ve amaç olarak gerekli kıldığı durumlarda perdenin kaldırılması, yani klasik tüzel kişilik kavramının dışına çıkılarak adaletin gerçekleştirilmesi, yargısal ve bilimsel alanda yerini almıştır (Bkz. Gülören TEKINALP-Ünal TEKİNALP, Perdeyi Kaldırma Teorisi, Prof. Dr. Reha Poroy'a Armağan, İst. 1995; Veliye YANLI, Anonim Ortaklıklarda TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN KALDIRILARAK ORTAKLARIN SORUMLU Kılınması, Teks. İst. 1988; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İst. 2000, s. 96,97). Perdenin kaldırılması yalnız ortakların sorumlulukları için bir araç değil (dolayısıyla yaptıkları) işlem kaçamaklarından yararlanmalarını da engeller. Şöyle ki, ortakları aynı olan bir limited ve bir anonim şirkette bir işçinin artarda çalışması durumunda onun ayrı kişilere ait ayrı yerlerde değil, aynı kişinin iki ayrı işyerinde çalıştığı biçimindeki yargı, hakkaniyete çok daha uygun bir çözüm olur (Serkan ODAMAN, Yargıtay Kararları Işığında İşçinin Aynı İşverenin İşyerlerinde Aralıklı Çalışması Durumunda Kıdem Tazminatının Hesaplanması, Kamu-İş Dergisi, C.5, S.4, Temmuz 2000 s. 155, 156).
Görülüyor ki, bilimsel alandaki türlü kollarda perdenin kaldırılması önerileri hukukumuzda belli bir evreye ulaşmıştır. Yasal düzenleme de buna belli ölçülerde kendisi yol açmıştır. Doğaldır ki, yasal düzenlemelerdeki aşmalar, onlarla sınırlı tutulmamalıdır. Bu bizini de katıldığımız görüştür. Yalnız, adalet ve hakkaniyet ölçüleri dikkate alındığında bu yapılabilir. Yapılabilir, fakat yasal düzenleme kesinlikle zorlanmamak ve yasak sınırlara girilmemelidir. Şu anlamdaki, MK un ilk maddesi uyarınca "hakim hükümlerinde ilmi içtihatlardan...istifade eder". Yararlanmanın sonucu olan yargısal kararın ilk kaynağı ise yasadır. O nedenle yasadan ayrılmamalı ve fakat, adalet ve hakkaniyeti gerektirecek durumlarda yorum da sözkonusu olmalıdır.
Hakkaniyet ve hükümlerin Öz ve amaç olarak gerekli gördüğü durumlarda klasik tüzel kişilik kavramı esnetilmelidir. Esnetme yapıldığında yani perde kaldırıldığında onun arkasından çıkan kişilerin sorumluluğundan gerçek ya da tüzel kişi ayrımının önemi yoktur. Sorumluluğu gerektiren davranışı oluşturanın gerçek kişi gibi tüzel kişiyi de hedeflemesi, bu kuramın gereğidir.
Somut olayımızda bankayla öteki anonim ortaklıklar birbirleriyle çok sıkı bağlantı içindedir. Bu durum dosyada açıklıkla görülmektedir. O nedenle bankanın sorumluluğuna karar verilmesi gerekir. Ulaşılan bu sonuç belirtilen ilkelere uygundur.
Açıklanan nedenle yüce çoğunluğun bankanın sorumsuzluğuna yönelik olarak oluşturdukları kararlarına katılmıyorum. 07.12.2000
Erbay TAYLAN
Üye



T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

E:2006/5614
K:2007/226
T:06.02.2007

ŞİRKET YÖNETİCİLERİNİN SORUMLULUĞU
ARALARINDA ORGANİK BAĞ BULUNAN ŞİRKETLER

Özet
Borçlu şirket yetkililerinin cezai sorumluluğunun tespiti bakımından; sanıklara ait olan diğer şirketlere ait kayıtlarda gerekirse incelenmeli ve borçlu şirket ile diğer şirketler arasında hukuki ve fiili bir bağ bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.

2004 s. Yasa m. 331,333/a

İİK'in 331 ve 333/a maddesine muhalefet etmek suçundan sanıklar HE ve KE'nin beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, gereği görüşüldü.
Mahkemece hükme dayanak yapılan 20.03.2006 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında "sanıkların yetkilisi oldukları şirketin 1999 yılından bu yana hiçbir ticari faaliyette bulunmamasına rağmen, her yıl sabit giderlerle katlanmış olmasının ticari teammüllere uymamakla birlikte, bu durumun borçlu şirketin olası yaptırımlar karşısında hukuki ve mali sorumluluktan kurtulmak için mi ticari faaliyetini ve kazancını gizlediği yoksa, esas ticari faaliyetini organik bağ kurduğu başka şirketler üzerinden yürütüp yürütmediği hususunun dosya kapsamına göre tespitinin mümkün olmadığının" belirtilmesi karşısında, İİK'in 331 ve 333/a maddeleri de gözönüne alınmak suretiyle, müştekilerin alacaklarını alamama nedeninin sanıkların kasıtlı veya taksirli davranışlarından kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespiti bakımından, müşteki vekilinin dilekçesi eklerinde sanıklara ait olduğunu bildirdiği şirketlere ait defter ve belgeler ile sanıkların yetkilisi olduğu şirketin defter ve belgeleri karşılaştırmalı olarak incelenip sanıkların yetkilisi bulunduğu şirket ile adı geçen şirketler arasında hukuki veya fiili bağ bulunup bulunmadığının tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğundan hükmün istem gibi BOZULMASINA, 06.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

E:2005/3678
K:2005/4033
T:19.04.2005

Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davacı ( alacaklı )vekili tarafından istenmiş, mahkemece ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tülay Çınkı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Uyuşmazlık 3. kişinin İİK'nun 228. maddesi uyarınca iflas masası aleyhine açılan istihkak davasıdır.
Davacı 3. kişi dava konusu 9 adet aracı borçlu iflas eden M. Tavukçuluk A.Ş. adına tescilli iken 22.12.2000 tarihli noter satış senedi ile satın aldıgını ileri surerek; iflas idaresi tarafından konulan haczin kaldırılmasını talep etmistir.
Dosya icerisine celbi istenilen İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesinin 2001/1017 Esas 2002/334 Karar sayılı ıflasa dair ilam içeriğinden borçlu M. Tavukçuluk A.Ş.'nin araç satışından onceki tarihlerde borçlu bulunduğu hakkında icra takipleri ve hacizlerin olduğu anlaşılmaktadır. Davacı 3. şahıs şirket ile borçlu şirket arasında organik bağın bulunduğu sabittir. Bu itibarla borçlunun borca batık olduğunu bilen 3. şahıs sirketin borç dogumundan sonra aynı gun 9 adet aracın noter senedi ıle satın alması alacaklılardan mal kacırma amacına yönelik olarak kötü niyetle yapıldığından geçersizdir.Tüm bu maddi ve hukuki olgular karşısında davacı 3. kişinin davasının reddi gerekirken aksi düşüncelerle kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı iflas idaresinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.4.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.


İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2002/843 E. 2005/64 sayılı ve 17.02.2005 tarihli kararı ve Yargıtay 19.HD. nin 2005/8774 E 2006/5232 K. Sayılı 15.05.2006 tarihli kararları ile tüzel kişilerin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda , tüzel kişiliğin dikkate alınmaması ve tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle perdenin arkasındaki gerçek yükümlülerin borçtan sorumlu tutulabilmesi hususunda içtihat oluşturulmuştur.