Mesajı Okuyun
Old 24-04-2005, 00:59   #14
fikirbay

 
Varsayılan nihayet ilgi çekici bir başlık daha

Kuantum Fiziği ve Hukuk arasında bir bağ yakalamak...

İşimiz zor!...

Yunus'un dediği gibi:

Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.

Ben de diyorum ki:

Elektrona büründüm, metal diye göründüm.
Hakka, hukuka büründüm, hakim diye göründüm.
Adalete göründüm ve yıllarca süründüm... (sürüm, sürüm)
Ama olsun, ülke gerçeklerini yakından gördüm...

Umarım, Kuantum Fiziğinin Hukuk ile ilişkisini tartışmamızın ülkemizde yargı sürecinin “hızlanmasına” bir katkısı olur... Malum, E = m.c2

Belki de hukuk mekanizmamızda yaşadığımız tüm “kaos” bizim yıllar evvelinden Kuantum Fiziğine geçmiş olmamızla ilgilidir...

Latife etmeyi bir yana bırakıp sadede geleyim.

“İnsan” açısından sorun “Parametreler” sorunudur.

Önemli olan bize (insana) tanınan parametreleri doğru kullanabilmektir. Morötesi veya Kızılötesi, belki de Tanrı’nın kullandığı öteki dünyanın kanıtlarıdır. Kuantum Fiziğinin “Öteki Dünya Hukukuna” bir karine teşkil etmediğini nereden biliyoruz ki? Biz “bildiğimiz ışıkta” ve dalga boyunda yargılamamızı düzgün sürdürebiliyor muyuz? Sırtıma saplanan hançerin boyu Newton Fiziğine göre 30 santim ise ve bildiğimiz geometri ile beni sırtımdan hançerleyen katil yakalanabiliyorsa, ne ala... Aksi takdirde, dayamış düşman hançerini baht-ı kara maderine diyenlere, varsın dayasın, biz Kuantum Fiziğini tartışıyoruz burada mı diyeceğiz?

İçine hapsedildiğimiz parametrelerin dışındaki gerçekliklerin, insana ve insan-insan ilişkilerine, çok önemli bir katkı sağlamasını beklemek biraz faydasız gibidir. Fransız bir filozof, Osmanlı’nın bilinen yıkılma sebeplerine bir yenisini ekliyor ve diyor ki: Osmanlı’yı insan-insan ilişkilerine takılıp kalması yıkmıştır. Osmanlı insan-insan ilişkilerinin kaosunda (sarmalında) debelenirken, biz batılılar (ve kuzeyliler) insan-tabiat ilişkisine yöneldik ve buradan elde ettiğimiz güç ile insan-insan ilişkilerine tümden hakim olduk.

Güneş sistemindeki bir gezegeni, insan gözünün o gezegeni görebileceği teleskoplar yapılmadan asırlar önce, “Matematik” sayesinde ispatlayan bilim adamı gibi. Kimsenin hiçbirşey görmediği bir alanda bir gezegenin varlığına bizi inandıran matematik muhakeme, başka konular için de elbette geçerlidir ve bu düşünüş tarzı tamamen matematik ve bilimseldir.

Limit değerler açısından “zaman-mekan-imkan üçgeni” incelendiğinde:

Hız = Yol / Zaman

Hız = Yol / 0 = Sonsuz

Demek ki, limit değerler açısından zaman değeri sıfır ise, hız sonsuz oluyor. Hızın sonsuza erişmesi demek, bir varlığın aynı anda her yerde olabilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü, o varlık zamandan münezzeh (zaman sıfır) duruma gelecektir. Zaman sıfır ve hız da sonsuz iken, yol yani mesafe kavramı anlamını yitirecektir. En uzak mesafe, en yakın mesafeden farksız olacaktır. Varlık aynı anda hem en uzak yerde hem de en yakın yerde olabilecektir. Bu özellikler ise kitabi dinlerde Tanrı'ya atfedilen özelliklerdir. Öyleyse bu formül, zamana tabi varlıklar için (zamanı yaşayan, zaman duygusunu hisseden varlıklar için) geçerlidir denilebilir. Yani, formül tamamen "insani"dir. İnsanın bulunduğu (içinde yaşadığı) parametrelerde geçerlidir. İnsan, ancak bu ve benzeri formüller ile bulunduğu ortamı kavrayabilmekte ve kendine bir gerçeklik edinebilmektedir. İnsan beyninin muhakemesi de, ancak böyle değişken sabitler ve sabit değişkenler üzerinde var olabilir. Aksi takdirde, insan beyni "mantık ve muhakeme" kuramaz hale gelir. Belirli bir frekanstan yayın yapan bir radyo istasyonuna benzetilebilir bu durum. İnsan beyni de, tıpkı bir radyonun ayar düğmesini çevirdikçe yakalayabildiğimiz ve bizce (insan tarafından) anlaşılır seslerden ibaret olan radyo istasyonu gibi, gerçekleri belli frekanslarda yakalayabilir durumdadır. Peki, kainatı beynimizle taradıkça yakaladığımız bu yayını hangi radyo istasyonu yapmaktadır? Bu soru, bir anlamda felsefenin de temel sorusudur. Buradan yola çıkarak pek çok soru üretilebilir. Kainatın mülkiyeti kime aittir. Sponsor kimdir? Editör var mıdır? En önemli soru ise şudur: Kainata hakim olan bu kurallar bütünü "maddi" değildir. Bu kurallar kompleksine kayıtsız şartsız boyun eğmiş bir "madde-enerji" varlığı sözkonusudur. Maddenin “Mana”ya boyun eğdiği nokta burasıdır işte. Gerisi tümden manasızdır...

Lütfen, sözlerimi manalandırmaya çalışmayınız...

Ancak, sözlerimin maddi bir yönünü de “asla” bulamayacaksınız...

Çünkü Kuantum Fiziğine uygun sözler bunlar...