Mesajı Okuyun
Old 10-07-2010, 14:26   #1
Chi

 
Varsayılan 5996 Sayılı Yeni Gıda Kanunu

13/06/2010’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu gıda alanında pek çok önemli kökten değişiklikleri ve tartışmaları da beraberinde getirdi.

Avrupa Birliği son üç yıldır, 5179 sayılı yasa yerine yeni bir yasal düzenleme yapılması konusunda ısrarcıydı. AB uyum sürecinde çıkarılan kanunun önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacağı şu an yapılan eleştirilerden de anlaşılmaktadır.
Yeni Kanunun gıda güvenliği sorunlarına çözüm getirmek yerine, gıda terörü kapısını daha da aralayacağını ifade eden Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Petek Ataman’ın çarpıcı açıklamasını paylaşmakta yarar var. “Kanun sorumlu yöneticilik müessesini kaldırmakta, 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki işyerlerini ‘mikro işletme’ olarak tanımlamakta ve teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan da muaf kılmaktadır. Bu Türkiye’deki 40 bin gıda işletmesinin yaklaşık yüzde 80’ini ifade etmektedir. Gıda güvenliğine aykırı uygulamaların ağırlıklı bu işletmelerden kaynaklandığı düşünüldüğünde kanun gıda güvenliği ve halk sağlığı için nedenli tehlikeli sonuçlar yaratacağı kolayca öngörülebilir. Günde 20 ton süt işleyen veya günde 8 bin adet ekmek üreten işletmeler mikro işletmeler değildir. Bunlar toplum ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecek ölçüde üretim gücüne sahiptirler. Bu riskler kısa vadede gıda zehirlenmelerine yol açabileceği gibi uzun vadede toksik ve kanserojen etkileri de olabilecektir.”
Türkiye gerçekleri göz önüne alındığında mikro ölçekli olarak tabir edilen işletmelerdeki faaliyetin geleneksel olarak işletme sahibinin bilgi ve alışkanlıklarıyla sürdürüldüğü bunun yanında kamu denetim gücünün zafiyeti, araç-gereç, personel yetersizliği de göz önüne alındığında, her gün basına yansıyan yeni bir gıda terörü skandalı, gündelik hayatın bir parçası olarak toplum tarafından kanıksanmıştır.
Çıkartılan yasa yaklaşan seçim kaygılarıyla, toplum sağlığı yerine seçmen popülizmi gözetilerek halkın sağlıklı gıdaya ulaşma hakkı daha da sıkıntıya sokulmuştur. Ziraat Odası Başkanı Gökhan Günaydın ise “yasanın, halk sağlığını tehdit etmesi yanında, gıda ve ziraat mühendisi istihdam etme zorunluluğunu ortadan kaldırması ile işsizler ordusuna binlerce üniversiteli işsiz ekleyeceğini” belirtmiştir.
Yine bu yasal düzenlemede yer alan hayvan ıslah kanununun kaldırılması ile ıslah çalışmalarının yapılamayacağı da bir diğer sorun başlığı olarak görülmektedir. Bu durum özellikle, izlenen yanlış tarım politikaları nedeniyle et ithalatına mahkum edilen ülkemiz açısından son derece stratejik öneme haizdir. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in 06/07/2010 tarihinde “Et fiyatlarındaki artışın, kaçak kesimden kaynaklandığı, Türkiye'de her yıl 900 bin ton büyük baş, 200 bin ton küçükbaş hayvan kesildiği ancak mezbahalardaki resmi rakamların 450 bin ton olduğu” şeklindeki tespiti, kayıt dışılık eşittir gıda terörüdür. Bu konuya ilişkin İVHO YK Başkanı Prof.Dr.Tahsin Yeşildere “Denetimi tamamiyle ortadan kaldıracak yeni kanun tasarısı, kaçak et üretimini de arttıracaktır. Et üretimi ve mezbaha işletmeciliğindeki yetersizlik ve kontrolsüzlük et sektöründe her zaman için dalgalanmaların oluşmasına neden olmaktadır. Uygun teknoloji ve yeterli hijyene sahip olmayan işletmelerle ruhsatsız işletmelerin takibi yapılmazken devlet bu kez yeni yasayla bu işletmelerin denetiminin veteriner hekim gözetiminde yapılması zorunluluğunu da göz ardı ederek hayvan ve insan sağlığını riske atmaktadır.” şeklinde itirazını ortaya koymaktadır.
Konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Mehmet Pala, “Gıda kanununun birincil amacı tüketicinin korunmasını sağlamak ve haksız rekabeti önlemektir. Ancak kanunlar yapılırken bu ilke genelde göz ardı edilir. Türkiye için bu kadar önemli bir kanunun karmaşık bir yapı içinde dört başlık altında düzenlenmesi isabetli olmamıştır. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının adının “Tarım ve Gıda Bakanlığı” olarak değiştirilmesi gündemde iken gıda konusunun başlı başına bir kanun halinde hazırlanmamış olması da ayrı bir eksiklik olarak görülmelidir.” eleştirisini getirmektedir.
Kanun daha taslak halinde iken muhatap alınması gereken meslek birliklerinin ve derneklerin, mühendis odalarının, akademik çevrelerin öneri ve eleştirilerini dikkate almayan Bakanlık bir kısım birikimsiz ve yetersiz STK’lardan katkı ve destek aramıştır. Yasa bu nedenle bu şekliyle yürürlüğe girmiştir. Her şeye rağmen, bundan sonra kanun çerçevesinde hazırlanacak yönetmeliklere ve Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü’nün yeniden organizasyonuna katkı sağlayacak öneri ve eleştirilerin bakanlık tarafından dikkate alınması gerekmektedir.

Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde sofraya oturan herkesi ilgilendiren fasıl, tam da 11/06/2010 da yeni gıda yasasının açıklanmasından sonraki süreçte, 30 Haziran 2010’da açıldı. Yasanın bu şekilde çıkarılmasından sonra, Türkiye’nin Gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki politikasının AB müktesebatıyla uyumlu hale getirilmesini amaçlayan faslın başarısı, yeni gıda yasasının yönetmeliklerinin hazırlanmasına ve uygulanmasına bağlı olacak gibi gözüküyor. AB’yle Türkiye’nin gıdada birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gereken mevzuatı toplam üç başlıkta (İnsan hayatı, hayvan sağlığı ve refah, bitki sağlığı ve çevrenin korunması) ve 1200’ün üzerinde düzenlemeden oluşuyor. Umarız bu yasal düzenlemeyle, mevcut olumsuzluklara rağmen, Türkiye’de üretilen ve tüketilen tüm gıdaların, çiftlikten sofraya, ahırdan çatala Avrupalı kimliği kazanması sağlanır.

Kaynak : Sadık Çelik / Cumhuriyet Gazetesi