Konu: Kaptan
Mesajı Okuyun
Old 11-08-2009, 22:19   #13
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan Öbür Ahmet

ÖBÜR AHMET


Son birkaç yıldır bırakın kardanadam yapmayı, kartopu oynayacak kadar bile yağmayan kar, bu kış gökten kaşar rendelenircesine yağıyor, kuşlar başta olmak üzere tüm canlıların yaşamını zorlaştırıyordu. Bürodan çıkarken eşim aramış, akşama konuk olduğunu müjde verircesine söyledikten sonra balık ve salata malzemesi almamı istemişti. Başka şey istese belki söylene söylene denileni yapacaktım ama balık deyince akan sular dururdu. Hoş, bu soğukta donmaktan kurtulmuş ve akabilen su bulmak da zor.

İskelenin solundaki balıkçılara gittim. Mevsim, balığın bol olmasını gerektirse de hava avlanmayı zorlaştırıyor, fiyatları da ikiye katlıyordu. Tezgahdaki balıklara şöyle bir baktıysam da laf olsun diyeydi bu, kıraça alacaktım. Gelecek konukları da hesaba katıp, açken hep yaptığım gibi, fazla fazla istedim. Sarı yağmurluğu ve çizmeleri ile deniz adamı izlenimi verse de Doğu'lu olduğunu bildiğim Rüstem balığı tartıp, arkasındaki çocuğa uzattı temizlemesi için. Plastik kabı alan ellerini gördüm önce. Fotoğrafını görsem bu ellerin, sıva ustası ya da boyacı sanacaktım sahibini; ellerdeki izleri de kireç ya da tiner yanıklarına bağlayacaktım. Ama bu çocuk, balık temizlemekle kazanıyordu ekmek parasını.

- Adın ne kardeş?
- Ahmet.
- Ahmet, balıkların kafalarını koparıver lütfen.

Başını salladı Ahmet, işe girişti. Cebimdeki bozuklukları bahşiş için duvara asılan küçük kovaya attım. Ellerim kabanımın cebinde sıkıntıyla dikilip kaldım orada. Ahmet, soğukluğunu tahmin edebildiğim suyla temizliyordu balıkları.

- Kaç yaşındasın Ahmet?
- 16 abi.
- Maaşallah boyun da uzun, 20 yaşında gibi duruyorsun.

Gülüyor Ahmet.

- Sen beni askere bile yolladın abi.

Bir yandan balıkları temizliyor, diğer yandan anlatıyor Ahmet; kendisinden değil de ortak bir tanıdığımızdan sözeder gibi.

Babasız büyümüş Ahmet. Annesi genç yaşta evlenmiş, 3 kız doğurmuş önce. "Erkek çocuk doğuramaz bu" gerekçesiyle ailesine geri yollanmış. Aile göçünce, erkek çocuğu burada doğurmuş. Ahmet'in babasına haber salmışlarsa da, gelmemiş bile.

Dedesini baba bilerek büyümüş Ahmet. 5-6 yaşlarında annesiyle aynı babaya sahip olamayacağını akıl edip sormuş, bir güzel dayak yemiş. Sormamış bir daha ama büyüdükçe yavaş yavaş öğrenmiş, anlamış.
14 yaşında, bir meslek öğrensin diye sanayide bir tamircinin yanına vermişler. Üç ay orada, beş ay başka yerde çalışmış ama kaçıp kaçıp yüzmeye ve balık tutmaya gidince hem ustası hem anası kulaklarını uzatmış Ahmet'in ve birkaç gün önce çareyi Rüstem'in dükkanında bulmuşlar. Şimdi gıkını çıkarmadan çalışıyormuş burada.

- Sen de balığa çıkıyor musun Ahmet?
- Yok abi, biz satıyoruz sadece.
- Balık yemesini sever misin?
- Sevmem mi?
- En çok hangisini?
- Ne pişerse artık.

İkibuçuk kilo balığı çabucak ayıklıyor Ahmet.

- Afiyet olsun abi, gene bekleriz.
- Eline sağlık, iyi akşamlar. Rüstem usta, hayırlı işler.

Salata malzemesini de alıp eve çıkıyorum. Konuklar gelmiş. Hızla salataya başlıyor, önce yeşillikleri yıkıyor, körpe rokaların yanında bir tek içiyorum. Musluk suyu Ahmet'i anımsatıyor, üşümeye başlıyorum. Ahmet'in elleri gözümün önünden gitmiyor. Marulların gevşemesini göze alıp sıcak suyu açıyorum biraz. Hayır, su hiç ısınmıyor, tersine daha da soğuyor sanki. "Rakı ısıtır" düşüncesi de boşa çıkıyor, su öylece akarken kendimi yatak odasına atıyorum. Yorganı başıma çekmişken eşim gelip neler olduğunu soruyorsa da, titremekten konuşamıyorum bile.

Taksi, hastane, acil, doktor, serum... Tetkiklerde birşey çıkmıyor. Titiz konuğumuzun yanına aldığı rakı da sahte değil. Herkes şaşkın, bana sorular sorup neler olduğunu çözmeye çalışıyorlar.

- Ne yedin bugün?
- Bu havada dışarıda mı dolaştın?

Kısık sesle "Ahmet" diyebiliyorum.

- Hangi Ahmet?
- Öbür Ahmet.

(11.08.2009)