Mesajı Okuyun
Old 21-12-2011, 14:30   #304
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Belirsiz Alacak Davası Hakkında Görüşüm:

Madde 107 - (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.

Maddedenin özellikle 1. Fıkrasını incelediğimiz zaman, kanun koyucu tarafından dava açılırken Davacının tek taraflı olarak bir değerlendirme yapması öngörülmektedir. Buna göre Davacı, davanın açıldığı tarihte “alacağın miktarını” ya da “alacağın değerini” “tam” ve “kesin” olarak belirleyemeyecek durumda ise ya da böyle bir durum imkansız ise, belirsiz alacak davası açabilecektir.

Buradaki değerlendirme tek taraflı olarak Davacı alacaklının konumu , pozisyonu ve koşulları esas alınmak suretiyle yapılacaktır. Hükümde yer alan “kendisinden beklenemeyeceği...” cümlesinden bunu anlamak mümkündür. Genel bir standart veya ortalama bir algı esas alınmış olsaydı her halde davacının pozisyonuna vurgu da yapılmazdı, kanaatindeyim. Dolayısıyla bu noktada alacak miktarı, Davacının bulunduğu hal ve şartlara göre ve davacının algısı, zekası ve eğitimi gibi özel durumları da gözetilmek suretiyle hakim tarafından değerlendirilmeli, davanın açıldığı tarihte alacak miktar veya değeri davacının konumu itibariyle “tam” ve “kesin” olarak belirlenemeyecek durumda ise, belirsiz alacak davasının olduğu kabul edilmelidir.

Maddede alacak miktarının “tam” olarak veya “kesin” olarak belirlenemez olması özellikle gözetilmiştir. Yaklaşık ya da tahmini bir miktar sözkonusu ise, alacak tam veya kesin sayılamayacaktır.

Örneğin okuryazar bir işçi, maaşını bilir ve kaç aylık maaşını almadıysa basit dört işlem sonucu toplam alacak miktarını belirleyebilirken okuryazar olmayan ve işini yapmaya engel teşkil etmeyecek derecede biraz zeka geriliği de bulunan bir işçinin dört işlemi bile yapamaması bazı hallerde mümkün olabilecektir. Bu gibi durumlarda davacının özel durumu davanın belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak davası mı olduğunu tespitte önem arz edecektir. Kanaatimce Hakim, davanın belirli alacak davası mı belirsiz alacak davası mı olduğu yönünde hukuki nitelemeyi yaparken davacının özel durumunu gözetmelidir. Okur yazar olan bir işçinin ücret alacağı ve kıdem tazminatı alacağı gibi dört işlemle hesaplanabilir alacak haklarının belirli olacağı ve kısmi davaya konu edilemeyeceği düşünülmelidir. Okuryazar olmayan başka bir deyişle dört işlemi bile yapamayacak bir işçinin birikmiş ücret alacağı, kıdem tazminatı alacağı, fazla mesai alacağı gibi hesaplamayı gerektirir alacak davaları bakımından ise, hakim özel durumu gözetip, gerekiyorsa davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendirebilmelidir.

Bu bakımdan tüm işçi alacakları, kıdem tazminatı alacağı, fazla mesai ve tatil ücreti alacakları gibi taleplerin ayrım yapılmaksızın belirli alacak davası olduğuna dair görüşe katılmıyorum.

Açıklamalarınıza katılıyorum Sayın Dikici.
Ancak, çok büyük (ezici) ekseriyetle bu davaların belirsiz alacak davası olarak kabul görmesi gerektiği kanısındayım. Beklenilebilirlik ölçütünden olmasa dahi, tam ve kesin olarak belirleyebilme ölçütü açısından bunun kabulü gerekir.

Özellikle, işçinin çalışma süresinin ihtilaflı olduğu ve işçi alacakları davasına hizmet süresinin tesbiti davasının eşlik ettiği durumlarda alacağı derhal ve behemahal belirsiz addetmek zorunluluktur görüşündeyim.

Saygılarımla.