Mesajı Okuyun
Old 04-09-2009, 17:04   #7
Av. Ömer ÜNLÜ

 
Varsayılan

Sayın Admin,

Alıntı:
Yazan Admin
Sayın Av. Ömer ÜNLÜ,

Böyle bir görüşü kabul edecek olduğumuzda belirli yerden düzenli bir geliri (işi) olmayan hiçkimse borç doğuran hiçbir sözleşme yapamaz hale gelecektir ve bu ülkemizdeki en az 15 milyon kişi hukuken adeta "kısıtlı" haline dönüşecektir. Bu kişiler kira sözleşmesi yapamayacak, elektrik/su/telefon alamayacak, nakitle alışveriş dışında hukuki hiçbir işlem yapamaz hale dönüşecektir. Ayrıca borç doğuran bir sözleşmeyi bilerek imzalayan herkeste, borcu ödemeyip, "benim geçim kaynaklarımı önceden araştırsaydınız, ödeyemez durumda olduğum belliydi, benimle sözleşme yapmasaydınız" diyerek sözleşmeleri geçersiz hale getirmeye çalışacaktır. Sizce hukuk sisteminin bu sonucu koruması mümkün olabilir mi?

Öncelikle, nedenleri aşağıda açıklanacağı üzere yaptığınız genellemeye katıl-a-madığımı söylemek isterim.

Alıntı:
Yazan Admin
Aklı başında ve reşit durumda bir kişi yaptığı bir sözleşmenin sonuçlarına katlanacaktır. Ödeme gücü olup olmaması, bu sözleşmenin hukuken geçerliliği konusunda bir kriter olamaz.

Belirli bir yerden düzenli geliri olmayan bahsettiğiniz en az 15 milyon kişinin tamamı; sözleşme akdetmeden önce hiç bir meslek sahibi olmadıklarını, doğrudan ya da dolaylı hiç bir sürekli gelire sahip olmadıklarını belirtmiş; maaş bordrosu, vergi levhası,ödenmiş fatura gibi hiç bir belge ibraz etmemiş; tacir sıfatını haiz olmayan ve hayatın olağan akışı gereği gerekli tecrübe ve birikime sahip olması mümkün olmayan kişilerden oluşmaktaysa size hak verebilmem mümkün olacaktır. Aksi halde nacizane kanaatim doğrultusunda akdin inikadı esnasında ifa imkansızlığının olduğu, bir başka söylemle Borçlunun edimini yerine getirmesinin mümkün olmadığının kabulü gerekecek ve basiretli tacir niteliğini haiz Anonim Şirketin bu sözleşmenin hukuki sonuçlarına katlanması gereği ortaya çıkacaktır.

Alıntı:
Yazan Admin
Bu görüş olaki hukuk mahkemesi tarafından kabul edilse dahi, bence borcundan kurtulmaya çalışan öğrencinin sevinci kursağında kalabilir, zira eğer ben karşı tarafın vekili olsaydım, bu durumda bu kişi için dolandırıcılıktan savcılığa suç duyurusunda bulunurdum. .

Bu kısma ilişkin cevap yazıp yazmamakta tereddütte kaldım açıkçası. Zira gerçekten 5237 sayılı kanunda tarifi yapılan dolandırıcılık suçunun unsurları ile bağlantı mı kurdunuz yoksa espri mi yaptınız tam anlayamadım. O yüzden bu kısmı pas geçiyorum.

Son olarak, Tüketicinin korunması hakkında kanuna yaptığınız atıf üzerinden hareket edersek sonunda taraflar arasındaki sözleşmenin İltihaki nitelikte olup olmamasına kadar uzanan bir yolculuğa çıkmış oluruz ki, an azından şu anda bu soruyla amaçlananın bu olmadığını belirtmek isterim.

Değerli vaktinizi ayırıp iyi niyetle sorunun çözümüne yardımcı olmaya çalıştığınız için ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

Sevgi ve Saygılarımla.