Mesajı Okuyun
Old 08-03-2007, 12:07   #14
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.sahinaydın,

Her ne kadar MK.md.23 öyle diyorsa da, (sanırım) aynı kanun vesayetle ilgili de hükümler içermekte. Yani, ehliyetlerden vazgeçemez deniyor, ama ehliyetlerini kullanıp kullanamayacağına başkaları karar verebiliyor. Sizce de burada bir çelişki, tek yanlılık yok mu? İnsan o kadar kutsal, değerli ve düşünen bir varlıksa, düşünüp kararını verdiği şeyi tartışma hakkını kim kendinde bulabiliyor?

MK.md.23 ü teorik bir engel olarak görmüyorum. Anayasadakini de bireyin üçüncü şahıslara karşı yaşam hakkını koruyan bir madde olarak değerlendiriyorum. Zaten bunlar ötenaziye engel görülseydi, ayrıca bir madde ile yasaklanmazdı. Buradaki konu kişinin kendisinin öldürülmesini istemesi.

Neden ötenazinin yasaklandığı konusuna bir başka açıdan daha bakmak gerek. Sadece duyup, görüp, düşünebilen bir insanı yıllar boyu yaşatabilirsiniz. Günde 3.500 YTL gibi bir masrafla. Eğer bu kişi yaşamak istemiyorsa, onu makinelere bağlı olarak ve sürekli acı çekmesini izleyerek yıllar boyu yaşatmanın bir de mali yönü var yani. Bundan kimin kazançlı çıktığını da görmek lazım. Hasta kesinlikle kazançlı değil. Ailesi de değil, devlet de, sigorta şirketleri de. Sigorta dönemi sonunda kenara çekilip kendilerini kurtardıkları için onların zarar görmeleri de olanaksız; tapi sayabilirsiniz. Soyundan gelenler dışındakilerin bir çıkar ilişkisi de olmayacağına göre; geriye kim kalıyor? Cevabını siz de biliyorsunuz, ama söyleyeyim: özel hastaneler ve tıbbi malzeme üreticileri. Peki zararı kimler görüyor: sırasıyla hasta, ailesi, devlet. Devlet de babasının parasını vermiyor tabii, hepimizin vergilerinden harcıyor; öyleyse zarar görenler listesinin sonuna kendimizi de eklemeliyiz.

Özetle; ötenazinin yasaklanması; özel sağlık kuruluşları ve tıbbi malzeme sağlayıcılarının kendini öldürmenin günah sayılması dini gerekçesine duyarlı olan kitleyi kışkırtarak, önemli bir kolay kazanç yolundan mahrum kalmama çabaları sonucunda ortaya çıkıyor. Dikkat edin; bu konu her ortaya atılışında ilk hareket onlardan gelir. Konuşmalarında 'karşı değiliz ama; inançlara saygı göstermek zorundayız' derler. Hiçbirisi 'mantıklı buluyorum' demez; cevaplarının içine cümlenin ikinci yarısını yerleştirmeyi asla ihmal etmezler. Bu, bir inanç kışkırtıcılığıdır ve ne yazık ki her zaman sonuca ulaşır. Tutuculuğun az olduğu ülkelerde bunu yapmak mümkün olamamış, ancak çok olduğu yerlerde ötenazi yasaklanma yoluna gidilmiştir.

Ötenazinin cinayet olmadığı gayet açıktır. İntihar sayılabilir; ama intihar yasalarda yasaklanmamıştır, ceza da görmez. Kimi cezalandıracaksınız zaten? İntihara yönlendirmeyi cezalandırabilirsiniz. Ama bunu ortaya çıkartmak kolaydır, hastaya birkaç soru sormanız yeterli olur. İntihara eğilimse bir hastalık belirtisidir; oldukça kolay tanınabilir. Öte yandan ötenazinin önkoşulları çok ayrıntılı, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde tarif de edilebilir şeylerdir. Her önüne gelene uygulanması mümkün değildir; buna intihara eğilimliler de dahildir. Bunların yapılamayacağını veya güvenilir olmadığını ileri sürmek tıbbı reddetmek olur. Olsa olsa tıbbi bir heyet raporunun ayrıca mahkemeden onaylanmasını istemek akılcı olabilir; çünkü ölüme yetkilendirme yanında ölümün hukuki sonuçlarının değerlendirilmesi de gerekebilir. (Örneğin, iki gün sonra veya belli günden önce ölürse başka, daha sonra ölürse başka miras durumları olabilir; gebe bir kızı olması vb)

Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında; her şey, öyle ya da böyle, paraya tahvil edilebiliyor; değil mi? Zenginler isterse ötenazi şu an için de uygulanabiliyor. Yapmaları gereken ötenaziyi yasal bulan bir ülkeye gitmek. (Bu durum yasalar karşısındaki eşitlik ilkesinin her zaman eşitlik sağlamadığına ilişkin de bir örnek.) O halde; konu zengin olmayan çoğunluğu kullanarak, din ve vicdan sömürüsüyle, devletler ve bizleri soymakta düğümleniyor. Yaşatma gibi yüce bir çaba, süründürme yoluyla kazanç kapısı haline getiriliyor. Burada kullanılan sadece sürünenler değil. Sürünmelerini sağlayan aracılar olarak bizler, yani tıp mensupları da kullanılmaktayız. Ve işkenceci olarak kullanılmaktan büyük rahatsızlık duyuyoruz; çünkü konuyu mesleki ilkeler çerçevesinde insana yakışır biçimde çözebileceğimizin de bilincindeyiz.

Saygılarımla,