Mesajı Okuyun
Old 04-11-2006, 15:18   #5
medenikal

 
Varsayılan

T.C.
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi
E. 1990/5697
K. 1990/8708
T. 14.12.1990
Taraflar arasındaki kira tesbiti davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi,
gereği düşünüldü:
Davacı, dava dilekçesinde kira sözleşmesindeki edim ve karşı edim oranında
sonradan çıkan ekonomik koşullar dolayısıyla esaslı fark meydana geldiğini,
ekonomik şartlarda ağır enflasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi
nedenleriyle meydana gelen olağanüstü değişiklikler altında yeni başlayacak
1.6.1990 dönemi için aylık kira bedelinin 3.000.000 TL. olarak tayin ve
tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, kira parasının açılacak kira tesbiti davası ile tesbit
edilebileceği kabul edilmiş, davanın reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesinde sıralanan olgunların hukuki açıdan nitelenmesi ve
uygulanacak şartların aranıp bulunması görevi doğrudan hakime yükletilmiştir
(HUMK. m. 76).
Dava dilekçesinde, açıkça enflasyon ve rayiç kira bedellerine göre kira
şartının değiştirilmesi ve böylece sözleşmenin yeni duruma uydurulması
istenmiştir.
Taraflar arasındaki kira sözleşmesi 1.6.1984 başlangıç tarihli olup ve 10 yıl
sürelidir. Uzun süreli bu akitte, karşısında beklenmeyen durumun sözleşmeye
etkisi üzerinde yeterince durulmalı ve konu ana çizgileriyle de olsa açıklığa
kavuşturulmalıdır.
Sözleşme hukukunda egemen olan ve Türk Hukukunda kabul edilen kural,
"sözleşmeye bağlılık kuralıdır". Pacta Sunt Servanda" adı ile anılan bu
kurala göre sözleşme yerine getirilmelidir. Şartlar taraflardan biri,
özellikle borçlu için sonradan ağırlaşmış olsa bile, bu kimse borcunu yerine
getirmelidir. Şu da varki bu kuralın tam olarak uygulanması bazı durumlarda
hakkaniyet kurallarına ve adalet duygularına ters düşen sonuçları
doğurabilir. Taraflar karşılıklı çıkarlarını sözleşmeyle düzenlemişlerdir.
Gel gelelim bir süre sonra önceden görülmeyen (kestirilemeyen) nedenlerle
şartların olağanüstü değişmesi yönünden, yanlardan birinin (borçlunun) durumu
katlanılamayacak ölçüde ağırlaşabilir ve bununla da sözleşme ile kurulmuş
olan denge bir taraf aleyhine büyük ölçüde bozulmuş olabilir. Sözleşmedeki
dengeyi bozan olağanüstü durumlara harp, ekonomik krizler, para değerinin
düşürülmesi, aşırı enflasyon örnek gösterilebilir (Bkz. Asis. M. Enis Sarıal,
Beklenmeyen Halin Sözleşmeye Etkisi, Yargı Dergisi, 1980, Sayı: 47, Sh. 24).
Yurdumuz genelinde de hüküm süren ekonomik şartlar enflas-yonist tutum
dolayısıyla kira miktarlarının her yıl artırıldığı bir gerçektir.
Borç ilişkisinin kurulmasından sonra borçlunun kusuru olmaksızın edim (borç)
imkansızlaşmışsa bu durumda borç sona erer (BK. m. 117). Oysa borçlu yönünden
edimin yerine getirilmesinin (ifasının) aşırı ölçüde güçleşmesi 117. maddenin
kapsamı dışında kalır. Aşırı güçlük ifa imkansızlığıyla karıştırılmamalıdır.
Sözleşmenin para ile ilgili şartlarını edim ve karşı edim arasındaki oranı
esaslı ölçüde sarsan olağanüstü olaylara, beklenmeyen olaylar denir.
Beklenmeyen olaylar sözleşmenin akçalı şartlarını alt üst eden olağanüstü,
sezilemeyen, kusur dışı gerçek olaylardır. Bu olaylar karşısında kalan borçlu
sözleşmenin metnine değil, ne varki kendi borcuna bir sınır çizen adalet,
iyiniyet kurallarına dayanmak gerektiğini ileri sürer. Beklenmeyen olaylar
borcun ifasını esaslıca güçleştiren nedenlerdir. İmkansızlık denen durumlarda
ise edimin yerine getirilmemesi söz konusu olmaktadır. Tekrarlayarak ve
önemle vurgulayalım ki imkansızlık ile beklenmeyen durum kavramlarını
birbirine karıştırmamak gerekir (Bkz. Saral, age., Sh: 26).
Hukukumuzda, önceden görülmeyen değişikliklerin borçlunun borcunu yerine
getirmesini olağanüstü güçleştirmesi karşısında sözleşmenin yeniden gözden
geçirilmesi hakkında genel bir hüküm yoktur. Yalnızca bazı sözleşmelere
ilişkin özel hükümlere yer verilmiştir (Örneğin, BK. m. 82, 264, 282, 286,
344, 365/2, 517/1, 535/7). O nedenle, gerek sözleşmede ve gerekse kanunda,
hukuki ilişkinin yeni duruma ayarlanmasını ya da sona erdirilmesini öngören
bir hüküm bulunmaması durumunda nasıl bir çözüme ulaşılacağı sorusuna bir
cevap bulunmalıdır.
Alman ve İsviçre Hukuk Doktrinlerinde hakim olan "işlem temelinin çökmesi ya
da sarsılması" görüşünün dayandığı değiş-tokuş sözleşmelerinde edimler arası
denge görüşü uyarınca, daha sonra ortaya çıkan ve zorlu neden niteliğinde
bulunmayan olağanüstü durumlarda tarafların edimleri arasındaki denge önemli
ölçüde sarsılırsa, hakim MK. m. 1 ve 2 çerçevesinde ya sözleşmeyi çözer, ya
da değişen durumlara uyarlar. Çözme ve uyarlama konusu taraflarca sözleşmede
öngörülmüş ya da kanunda özel bir kuralla düzenlenmiş ise bu ihtimalde hakim,
sözleşme ya da kanun hükmünü gözetip ve uygular. İşlem temelinin çökmesi
görüşü MK. m. 2'de kay-nağını bulan doğruluk ve dürüstlük kuralına
dayanmaktadır. Acaba taraflardan biri BK. m. 264 dışındaki bir yolla
sözleşmenin çözülmesini ya da yeni durumlara uyarlanmasını isteyebilir mi
sorusuna bir cevap bulmak gerekir. Anılan bu kanun hükmü, işlem temelinin
çökmesi ilkesinin özel bir uygulama durumu olduğu için, BK. m. 264 dışında
işlem temelinin çökmesi nedeniyle kira sözleşmesinin çözülmesi söz konusu
olamaz. Ne varki taraflar, değişen durumlara göre, edimler arasındaki
dengenin yeniden kurulması ve böylece edimler arasındaki dengenin sağlanması
yönünden talepte bulunabilirler (Bkz. Haymond Glaude, in Schwizerisches
Privstrecht, VII/1. Sazel und Stutgart 1977, Sh. 251; Lerens Kurl, Learbuch
des Schufdrechts. Bend I. Allegemenier Teil 12. Auflage München 1979 Sh. 267,
270 vd.; Emmerich Volker, Des Decht Derleistungestörungen München 1978, Sh.
205 vd.; Alman İmparatorluk Mahkemesi (RGZ) 99, 258 (260 vd)".
Özetlersek, ekonomik şartlarda, aşırı enflasyon, para değerinin büyük ölçüde
düşmesi vs. nedenlerle meydana gelen olağanüstü değişiklik ve dolayısıyle
güçlükler, edimin olduğu gibi yerine getirilmesini borçludan beklenemez
duruma getirmişse, doğruluk ve dürüstlük kuralları gözönünde tutularak,
"işlem temelinin çökmesi ya da sarsılması" ilkesi uyarınca sözleşme yeni
durumlara uydurulmalıdır. Değişen durumlarda sözleşmede ve kanunda bir hüküm
yoksa MK. m. 1 ve 2 gereğince hakim sözleşmeye elatarak, sözleşmeyi yeni
durumlara uydurmalıdır (Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren, Sözleşmeden Doğan
Sorumluluğun Şartları ve Sonuçları "teksir", Yıl: 1979/1980, Sh. 26/a-27, Not
13). Öyle ki değişen durum ve şartlar sonucu bozulan ekonomik dengenin
objektif olarak yeniden dengelenebilmesinde hakim MK. m. 4'ün kendisine
tanıdığı takdir yetkisinin sınırları içinde kalarak en iyi çözümü bulmaya
yönelik bir karar vermelidir (Bkz., Sarıal age., 1980, Sayı: 48, Sh: 28).
Ayrıca şu yönlerede değinmekte fayda vardır. Sözleşmenin yeniden gözden
geçirilmesi tam iki taraflı (karşılıklı) sözleşmeler yönünden işlerlik
kazanabilir.
Öte yandan, MK. m. 2'nin ve onun sonucu olan işlem temelinin çökmesi
kavramının uygulanabilmesi için sonradan meydana gelen değişikliklerin
önceden tahmin edilememiş olması gerekir (Prof. Dr. İsmet Sungurbey, Medeni
Hukuk Sorunları, C: II, Yıl: 1979, Sh. 130 ayrıca bkz., age., Sh. 131)
Sonuç olarak belirtelim ki sözleşmenin yeniden gözden geçirilmesi için önceden
görülmeyen, borçlunun şahsi ve işletmesi dışında meydana gelen bir olayın
sebep olduğu değişiklikler yüzünden sözleşmedeki ekonomik (çıkar) denge
bozulmuş ve sözleşmenin yanlarından birine yükletilmesi gereken tehlike
(riziko) sını