Mesajı Okuyun
Old 27-03-2007, 14:29   #11
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Kanat,

Basılı yapıtların hiçbir mazereti olamaz; kusuruma bakmasınlar (üzgünüm?).

Türkçe' nin aynı sözcükle farklı şeyleri anlatabilmesi gerçektir ve olağanüstü bir özelliktir. Ama bunun örnekleri hiçbir zaman o kısır anlatımlarla ilişkili değildir. Onlar, çevirmenin kısırlığının göstergesidir. Vurgular, duygulanımlar, kuşkular, sevimsizlikler, imalar, art düşünceler, överken yermeler, döverken sevmeler, aklınıza ne gelirse; hepsi Türkçe' de tümce kurgusu ve sözcük seçimleriyle belirginleşir. Aynı sözcüğe birçok anlam yükleyebilmemiz, tümüyle bir önceki tümceye göre konuşuyor olmamızdandır. Dilimizde her tümce peşinden gelecek olan için bir koşullama olarak kullanılır. Sonrakinin sınırlarını çizer, sonrakine yön verir. Bu nedenle, tümceleri tek başına sıyırdığınızda çoğu zaman istenen anlamı aktarmakta yetersiz kalırlar. Bu özelliğiyle Türkçe' nin şiir yazma açısından büyük avantajları vardır. Çok az dilde sadece 3 heceli şiir yazabilirsiniz; ama Türkçe' de vardır. 3' lü, 5' li, 7' li şiirler, türküler boldur. Türkçe' de art anlam, veya farklı anlam yüklemeye sık sık rastlanır.

Bazı şaşkınlar bunun Türkçe' nin sözcük fakirliğine bağlamak gibi bir gaflete düşerler. Bu söz konusu bile değildir. Herşeye ayrı bir ad vermek, her niteliği farklı bir sıfatla belirtmek, her eylemi farklı dillendirmek dilin zenginliğini göstermez; o dilin yapısındaki zayıflığı, o dili konuşanların zekasındaki eksikliği, esneklikten yoksunluğu gösterir. Dilimizin olağanüstülüğü, söze dökülen herşeyin, iyi ya da kötü eğitimli herkesçe anlaşılabilirliğinin yüksek olmasında yatar. Eğer gerçekten Türkçe konuşursanız, ne derseniz deyin, herkes sizi anlayabilir. Yabancı dil bilimciler bu nedenle Türkçe' nin kolay benimsenir olduğunu söylerler. Türkçe iletişim kurmak için alim olmak gerekmez; belli düzeyde zeka yeterlidir.

Sn.Demirel,

İlk eleştiriniz için şunu söylemek zorundayım: evet; adım gibi eminim; yoksa yüzyıllardır böyle yaşamamız, aşık olmamız, ürememiz, topluluklar kurmamız mümkün olmazdı. Alıntıları pek sevmem; çünkü Türkçe' nin yukarıda belirttiğim güzelliği ve üstünlüğünü gözardı ederler. Yazının orasını burasını kırpmak yerine, tümünü ele almanızı öneririm. Nitekim; alıntınızın peşinden gelen tümceler konuyla ilgili düşüncemin ayrıntılarını açıklığa kavuşturmaktadır.

İkinci eleştirinize gelince. Bu kullanımın aklı sıra empati (bu sözcüğü kullanmak zorunda kalmak istemiyordum, ama sizin için daha anlaşılır kılmak istedim) ifadesi olarak ortaya çıktığına ilişkin görüşlerimi gönderimde açıkça belirtilmiştim zaten. Bu durumda bile 'Senin/Ayşe için üzüldüm.' demek dilimizde yeterlidir. Buna bir itirazınız varsa, duymak isterim.

Ben, karşımdakinin benim ne kadar üzüldüğümle ilgili varsayımlarda bulunması ve üzüntümü benim kadar hissettiğini vurgulamasından hoşlanmam. Bu hiç kimsenin haddi olmadığı gibi; somut bir kanıtı da olamaz. Bizler toplum olarak bu durumlarda 'palavralara karnım tok' diye düşünürüz. Üzüldüysen, kendin üzül kardeşim; benim üzüldüğümü nerden biliyorsun? Herkesin üzüntüsü kendine, değil mi ama? Ayrıca; üzülmüşsem bile, ne kadar üzüldüğümü sen nerden bileceksin? Ukalalığın daniskası.

Saygılarımla,