Mesajı Okuyun
Old 10-07-2015, 15:58   #19
Av. Evrim Deniz

 
Varsayılan

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz halinde, mahkemeler itirazı yalnızca şeklen değerlendiriyor ancak esasa ilişkin karar vermiyorlardı. aşağıdaki kararla yeni karşılaştım ve paylaşmak istedim. bu karara göre HAGB kararına itiraz halinde, itiraz mahkemesi esasa ilişkin değerlendirme yapabilir.

YARGITAY

13. CEZA DAİRESİ

E. 2014/32524

K. 2014/37202

T. 29.12.2014

• ELEKTRİK ENERJİSİ HAKKINDA HIRSIZLIK ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Verildiği Tarihte Sanıkların Kurum Zararını Tamamen Tazmin Ettiği - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Dair Yapılan İtirazın Kabulü Sonrası Yeniden Dosyayı Ele Alan Mahkemenin Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermesi Gerektiği )

• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARINA İTİRAZ ( Merciinin Suça ve Sanığa İlişkin Objektif Uygulama Koşullarının Var Olup Olmadığı ve Hem Maddi Hem de Hukuki Anlamda İşin Esasına Girmek Suretiyle Aykırılık Görmesi Halinde Sadece Gerekçesini Göstermek Suretiyle İtirazı Kabul Edip Başkaca Bir İşlem Yapmaksızın Mahkemesine Göndermesi Gerektiği - Elektrik Enerjisi Hakkında Hırsızlık )

• İTİRAZ MERCİİNİN YETKİSİ ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına Karşı Yapılan İtiraz Üzerine Merciince Esasa Müessir İnceleme Yapılabileceği/Suç Niteliğinin Değiştiğine Yönelik Başvuruların da İtiraz Merci Tarafından Değerlendirilebileceği - İtiraz Merciinin Görevli Mahkemenin Yerine Geçerek Hükmü Açıklayamayacağı )

• ZARARIN TAZMİN EDİLMESİ ( Elektrik Enerjisi Hakkında Hırsızlık/Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Verildiği Tarihte Sanıkların Kurum Zararını Tamamen Tazmin Ettiği - İtirazın Kabulü Sonrası Yeniden Dosyayı Ele Alan Mahkemenin Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermesi Gerektiği )

5237/m.163

5271/m.231,267,271

6352/m.Geç.2

ÖZET : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz üzerine merciince esasa müessir inceleme yapılabileceği gibi, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebilir. İtiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir. İtiraz merci CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle itirazı kabul edip başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine göndermeli; yeniden dosyayı ele alan hâkim ise itirazın kabulü gerekçesi ile sınırlı kalarak görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilmelidir. Somut olayda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği tarihte sanıkların kurum zararını tamamen tazmin ettikleri anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair yapılan itirazın kabulü sonrası yeniden dosyayı ele alan mahkemenin 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar vermesi gerekir.

DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanıklar Erdal, Canan ve Hüseyin'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un 84. maddesi ile değişik 163/3, 168/5 ve 62/1. maddeleri gereğince 6 ay 20 gün hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi gereğince hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararına karşı sanık Canan tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin, Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararını müteakip, katılan kurum vekili tarafından lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik yapılan itirazın reddine dair, Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 17.07.2014 gün ve 2014/14751/49348 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2014 gün ve 2014/281852 sayılı tebliğnamesiyle 2. Ceza Dairesine gönderildiği, ilgili dairenin de 15.10.2014 tarih ve 2014/29574 esas ve 2014/23500 sayılı görevsizlik kararı ile dairemize gönderdiği kanun yararına bozma isteyen tebliğnamenin incelenmesinde;

1- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararı yönünden, sanıklar Erdal ve Hüseyin haklarında karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettikleri dikkate alındığında mahkumiyet kararı verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhlerine sonuç doğuracak şekilde ayrı ayrı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde,

2- ) Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararı yönünden, merciince itiraz incelemesinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Kanun'un231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının yanı sıra suçun sübutuna ilişkin de incelenmesi gerekeceğinden, sanık Canan'ın itirazları doğrultusunda, sanığın karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettiği dikkate alındığında mahkumiyet kararı verilmemesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhine sonuç doğuracak şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,

3- ) Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı kararı yönünden, merciince itiraz incelemesinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5271 sayılı Kanun'un231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının yanı sıra suçun sübutuna ilişkin de incelenmesi gerekeceğinden, katılan kurum vekilinin lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik itirazlarının reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Somut olayda açıklığa kavuşması gerekli üç temel sorun vardır:

a ) İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı,

b ) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun tespiti halinde CMK'nın 271/2. fıkrası uyarınca itiraz merciinin, kararı veren alt dereceli mahkemenin yerine geçerek itiraz konusu hakkında da kanuna aykırılığı sona erdirecek şekilde karar vermeye yetkili olup olmadığı,

c ) İtiraz merciinin verilen kararı esasa yönelik olarak bozması ve mahkemesine hükmün açıklanması için göndermesi halinde, dosyayı yeniden ele alan hakimin, hükmü olduğu gibi açıklamasının mı zorunlu olduğu yoksa hükümde esaslı değişiklik yapıp yapamayacağı hususlarında toplanmaktadır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Özetle, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün, denetim süresi zarfınca bir takım koşullarla askıda kalmasını, eğer bu süre yükümlülüklere uygun geçirilmişse, hükmün sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan bir kurumdur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 19.02.2008 gün ve 2006/6-346-25 sayılı kararında belirtildiği üzere sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin usûl kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez.

İtiraz ise, henüz kesinleşmemiş hâkim veya mahkeme kararlarında hata veya hukuka aykırılıkların bulunduğu gerekçesiyle bu kararlarının daha yüksek bir makama maddî ve hukukî bakımdan incelenmesini ve denetlenmesini sağlamak için yapılan olağan bir kanun yolu başvurusudur. Diğer bir anlamda itirazın konusu "hüküm" olarak nitelendirilen son kararlardan önce verilen ve son karara esas teşkil etmeyen ara kararlardır.

a- ) İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı sorunu;

Öğretide itiraz merciinin inceleme usulü ve kapsamına ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu konuda CGK'nun 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas 2013/15 sayılı kararında farklı akademik görüş ve düşüncelere ayrıntısı ile yer verilmiştir. Buna göre itiraz merciince, esasa müessir inceleme de yapılabileceğinden, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebileceği hususu öğretide ittifakla kabul görmekte olup aynı şekilde yukarıda anılan Ceza Genel Kurulu Kararında da bu husus oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

b- ) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun tespiti halinde CMK'nın 271/2. fıkrası uyarınca merciin, kararı veren alt dereceli mahkemenin yerine geçerek itiraz konusu hakkında da kanuna aykırılığı sona erdirecek şekilde karar vermeye yetkili olup olmadığı sorunu;

Yukarıda açıklandığı üzere, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kurumu; CMK'nın 267 ilâ 271. maddeleri arasında düzenlenen olağan kanun yolu olan itirazdan niteliği ve sonuçları itibariyle farklılık arzeder. CMK'nın 271/ 2. fıkrasında "itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da bir karar verir" hükmünü düzenlemiştir.

"Hâkim ve Mahkeme Kararları" ceza yargılamasını sona erdirmeyen, aksine yargılamanın devamını ve ilerlemesini sağlayan ( arama, elkoyma, yakalama, tutuklama, görevsizlik, yetkisizlik, disiplin hapsi, eski hale getirme isteminin reddi, hâkimin reddi isteminin reddi vb ) ve son kararı hazırlayıcı ceza yargılaması hukuku işlemleridir.

İtiraz yasa yolu çoğu zaman CMK'nın 267. maddede açıklandığı üzere hâkim kararları ile kanunun gösterdiği istisnaî hallerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan kanun yolu olmakla birlikte, itiraz üzerine Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının kaldırılması halinde, daha önce CMK'nın 223. maddesi kapsamında kamu davasını sona erdirecek ve hukuken "Hüküm" niteliğini kazanacak bir sonuç doğurduğu için anılan Kanunun 271/2 fıkrası uyarınca daha önce hiç açıklanmayan ve henüz hüküm niteliğini kazanmayan bir hâkim kararının, görevli ve yetkili mahkeme yerine geçerek itiraz mercî tarafından açıklanması "doğal hâkim ilkesi"ne aykırı olduğu gibi bu kurumun düzenleniş amacının dışına çıkılması sonucunu doğuracaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmeden önce toplanan delillere göre; suçun sübûtu ve nitelendirilmesine ilişkin kesin bir kanaat oluştuktan sonra hâkim duruşmada hükmü kuracak ancak açıklamayacaktır; hüküm açıklanmadığı için de usul hukuku anlamında kamu davasını sona erdirmediğinden "hüküm" niteliğini değil ancak itirazı kabil bir "hâkim kararı" niteliğini kazanmış olacaktır. Görüldüğü üzere CMK'nın 231/12. fıkrasında belirtilen itiraz, CMK'nın 267 ve devamı maddelerinde düzenlenen olağan itiraz yasa yolundan açıkça farklılık göstermektedir. İşte bu nedenle Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına karşı yapılan itiraz durumunda CMK'nın 271/2 fıkrasında belirtildiği üzere itiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir. Zira bu şekilde merciin hükmü açıklamasının iki temel sakıncası vardır.

Birincisi, CMK'nın 271/4. fıkrasına göre merciin, itiraz üzerine verdiği kararlar kesin olduğundan açıklanan bu hüküm nedeniyle temyiz ya da istinaf kanun yoluna başvurulması da mümkün olmayacaktır.

İkincisi ise, Hüküm CMK'nın 271/1. cümlesi uyarınca duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda açıklanacağından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki 'adil yargılama' ilkesi kapsamında ceza yargılamasının evrensel ve vazgeçilemez ilkeleri olan 'vasıtasızlık', 'aleniyetlik' ve 'sözlülük' ilkeleri de açıkça ihlal edilmiş olacaktır.

İşte açıklanan bu nedenle de CMK'nın 231/12. fıkrasında düzenlenen "itiraz" bir çok cihetle CMK'nın 267. maddede tanımlanan "itiraz" müessesesinden farklılık arzettiğinden dosyayı her yönüyle inceleyen üst mercii Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararında bir aykırılık gördüğünde verilen kararı bozup, bozma gerekçesini de gösterdikten sonra başkaca işlem yapmadan hükmü açıklamak üzere mahkemesine göndermek ve bu şekilde dosyadan el çekmek zorundadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.10.2010 gün ve 182-209 sayılı kararında da; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itirazı inceleyen merciin, itirazı yerinde görmesi halinde dosyayı hükmün açıklanması için yargılamayı yapan asıl mahkemesine göndermesi gerektiği hususu kabul edilmiştir.

c- ) Son olarak merciin bozma kararı üzerine görevli mahkemenin bozma doğrultusunda hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığı sorununun açıklığa kavuşması gerekmektedir.

CMK'nin 231/11. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında bu mümkün görülmemektedir ancak kovuşturma aşamasında sanığın ölmesi, şikayete bağlı suçlarda müştekinin şikayetini geri alması, TCK'nın 167. maddesindeki şahsî cezasızlık sebebinin varlığı ya da somut olayda olduğu üzere yasal düzenleme sonucu CMK'nin 223/4 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi veya suçun niteliği itibariyle mahkemenin görevsiz olması gibi, itiraz öncesi ya da sonrasında ortaya çıkacak yasal nedenlerin varlığı halinde hâkimin hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesinden önce evrensel ceza hukuku ilkesi olan "lekelenmeme hakkı" ve "usul ekonomisi ilkesi" kavramları üzerinde durulmasında yarar vardır.

Usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden birisidir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" denilmiştir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir.

Usul ekonomisi, kanunlarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. Bu bağlamda, "basitlik", "hızlılık" ve "ucuzluk" usul ekonomisini oluşturan öğeler olarak ortaya çıkar. ( Prof. Dr. Ejder Yılmazdergiler.ankara.edu. tr )

Lekelenmeme hakkı ise kısaca; Anayasamız'ın 38. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." hükmü uyarınca masumiyet karinesinin doğal sonucu olan bir haktır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli haklarından biri olan lekelenmeme hakkı suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma ya da kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek nitelikte her türlü davranıştan kaçınmak olarak tanımlanabilir.

İtirazın kabulü üzerine dosyayı yeniden ele alan alt dereceli mahkeme yukarıdaki açıklamaların ışığı altında delil değerlendirmesi yapmaksızın derhal "düşme", "red", "ceza verilmesine yer olmadığına" ve "görevsizlik" gibi kararlardan birisini vermesi gerekiyor ise artık istisnaî ve sınırlı olmak üzere hükmü değiştirerek yeni bir hüküm verebilecektir. Sanığın öldüğünü bile bile derhal düşme kararı yerine hükmün açıklanması ya da 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi ile getirilen düzenlemede olduğu gibi kurum zararının ödendiği konusunda tereddüt bulunmayan hallerde ya da TCK'nın 167/1. maddesi kapsamında aile nüfus kayıt tablosuna göre mağdurla akraba bağı bulunan sanık hakkında emredici hüküm gereği derhal "ceza verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar verilmesi gerekirken mahkumiyet hükmü tesis edilmesi, sanığın mağduriyeti anlamına gelecektir. Zira açıklanan hükmün temyiz edilmesi halinde temyiz sürecinde kamu davası hâlâ derdest olduğundan "lekelenmeme hakkı"; hükmün temyiz edilememesi nedeniyle kesinleşmesi halinde desomut olayda gibi- "kanun yararına bozma" yoluna gidilmek suretiyle "usul ekonomisi ilkesi" ihlal edilmiş olacaktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı özetle; Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına itiraz halinde, mercii CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle kararı bozup başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine gönderecek; yeniden dosyayı ele alan hâkim bozma gerekçesi ile sınırlı kalarak Ceza Genel Kurulu'nun 22.01.2013 tarih, 2012/10-534 esas ve 2013/15 sayılı kararı doğrultusunda görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilecektir.

Somut olayda, A... A.Ş. tarafından mahkemeye gönderilen 18 Kasım 2011 tarihli yazı cevabına göre sanıkların borcunun bulunmadığı bildirilmiştir.

6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği 19.07.2012 tarihi itibariyle sanıkların kurum zararını tamamen tazmin ettikleri anlaşıldığından ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiş; yerel mahkeme tarafından, bozma ilamı doğrultusunda ödeme nedeniyle mahkumiyet dışında bir karar verileceğinden vekalet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın bu yönüyle reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmış olmakla;

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre kısmen yerinde görüldüğünden kabulü ile;

1- ) Katılan kurum vekili tarafından lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik yapılan itirazın reddine dair Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/232 değişik iş sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından REDDİNE,

2- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararına karşı sanık Canan tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2012 tarihli ve 2012/143 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca BOZULMASINA,

3- ) Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.07.2012 tarihli ve 2011/491 esas, 2012/544 sayılı kararı yönünden, sanıklar Erdal ve Hüseyin haklarında karar tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun'un geçici 2/2. maddesi gereğince zararı soruşturma aşamasında tamamen tazmin ettikleri dikkate alındığında CMK'nın 223/4 maddesi gereğince Ceza verilmesine yer olmadığına kararı verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, aleyhlerine sonuç doğuracak şekilde ayrı ayrı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığından Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca BOZULMASINA,

SONUÇ : Sonraki işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.