Mesajı Okuyun
Old 06-08-2019, 10:17   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Mert Hiçyorulmaz
Merhaba saygıdeğer meslektaşlarım.
Müvekkilimin karşılıksız çek suçundan yargılandığı davadan gerekçeli karar yazıldıktan sonra haberi oluyor. Tk 21/1'e göre tebligat sebebiyle duruşmaya çağırıldığını da öğrenemiyor. Sanığa bundan başka hiç bir aşamada tebligat yapılmıyor. Mahkeme, talimatla duruşmada hazır edilmesini istiyor ve talimat dosyası da usulüne uygun tebligat yapıldığını fakat sanığın duruşmada hazır bulunmadığını zapta geçirerek mahkemeye yolluyor. Mahkeme gerekçeli kararda sanığı adli para cezasıyla cezalandırıyor.
İİK 349. maddenin 5. fıkrasında yer alan "Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür." hükmüne aykırı olarak zabıta marifetine başvurulmamasının bozma nedeni olup olamayacağını araştırıyorum. Rastladığım içtihatlar tebligatta bu hususun belirtilmesi noktasını tartışsa da mahkemenin zabıta marifetine başvurup başvurmadığını incelemiyor. Bir diğer ayrıntı ise içtihatlarda tebligatta "sanığa hazır bulunmaması halinde karar yokluğunda karar verilebileceğinin bildirilmesi" gereğinden bahsedilirken mevcut olayda müvekkile çıkartılan tebligatta "yokluğunda yargılamaya devam edilebileceği" bildiriliyor. Yargılamaya devam edilmesi ihtimali ile hürriyetş bağlayıcı ceza verilebileceği ihtimali hukuken aynı dille ifade edilebilir mi? Adli para cezası ve sonucunda hürriyeti bağlayıcı ceza söz konusuyken ve elde bulunan zorla getirme imkanı mevcutken bu yollara başvurulmaması sonucunda müvekkilin şikayetçiyle uzlaşma ihtimalinin engellendiğini düşüniyorum. Duruşmalı istinaf talebini şikayetçi yanla taleplerle sunmak ve zararın giderildiğini ortak beyan etmek müvekkili cezasız bırakmaya yetecek midir? Şikayetçi yanla anlaşılamaması varsayımında yalnızca yukarıda bahsettiğim eksiklikler doğrultusında gerçekleştirilen yargılama usulü kanuna uygun mudur? Uzunca soruma vereceğiniz cevaplar için şimdiden teşekkür ederim.

1- Karşı yanın şikayetten vazgeçmesi yeterli olacaktır. Bu her aşamada mümkündür, hüküm kesinleştikten sonra da dahil.

2- İcra dairesine borcun tamamının ödenmesi halinde de ceza ortadan kalkacaktır.

3- Acaba tebligat TK MD. 21/1'de belirtilen usule uygun mu yapılmış?

Aşağıdaki yargıtay kararlarına bakın isterseniz

YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNUN 2013/12-19 E VE 2013/7817 K SAYILI İLAMINDA; " Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiği Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi ile tebligat tarihinde yürürlükte olan mülga Tebligat Tüzüğü’nün 28. maddesinde düzenlenmiştir. Mülga Tüzüğün 28.maddesi gereğince, tebliğ memurunca muhatabın neden adreste bulunmadığı, kısa ya da uzun süreli veya geçici olarak mı adresten ayrıldığını, tevziat saatlerinden sonra gelip gelmeyeceği hususları araştırılarak, araştırma sonucu tebliğ evrakına yazılıp ilgilisine imzalatılmalıdır. Ancak bu şekilde yapılan tebligat işleminin usulüne uygun olup olmadığı, Hakim tarafından denetlenebilir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; borçluya gönderilen ödeme emri TK 21. maddeye göre yapılmış; ancak tebligat evrakında muhatabın neden adreste bulunmadığı, adresten kısa süreli mi yoksa uzun süreli mi ayrıldığına ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla borçluya yapılan ödeme emrinin tebliği işleminin usulüne uygun olduğundan söz edilemez." denilmektedir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/14696 E ve 2017/6236 K sayılı ilamında; " Somut olayda, borçluya yapılan ödeme emri tebliğine ilişkin tebliğ mazbatasının incelenmesinde, ödeme emrinin; “muhatabın adresinin kapalı olduğu, komşu Veli Geçit sorulduğunda nerede olduğunun bilinmediği sözlü beyanından anlaşıldığından tebliğ evrakı Teb. K. 21. madde gereğince K...18.3.2015 tarihinde teslim edilmiş olup, 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmış ve en yakın komşu haber verilmiştir.” şerhi ile tebliğ edildiği belirlenmiştir. Buna göre; tebliğ memurunca muhatabın adreste bulunmama sebebi, adresten geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığı, tevziat saatlerinden sonra adresine dönüp dönmeyeceği, dönecekse ne zaman döneceği Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30/1. maddesinde belirtilen kişilerden sorulup tespit edilmeden ve dolayısıyla 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesinin 1. fıkrasına göre tebligat yapılması koşullarının bulunup bulunmadığı saptanmadan anılan maddeye göre yapılan tebligat, usulsüz olup sair temyiz itirazları yerinde değildir " denilmektedir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/15082 E ve 2017/6952 K sayılı,
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/20765 E ve 2017/11186 K sayılı ve
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/13366 E ve 2017/5918 K sayılı ilamlarında
ÖZETLE; " Tebligatta, muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra adresine dönüp dönmeyeceği ve bu konuda bilgisine başvurulan kişinin sıfatının ve kimliğinin tebliğ mazbatasında tespit ve tevsik edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, yukarıdaki Yasa ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak yapılan tebligatın usulsüz olduğunun kabulü gerekir." denilmektedir.