Mesajı Okuyun
Old 01-05-2003, 08:52   #14
Refya

 
Varsayılan Bekliyor Musunuz?

Ben bekliyorum. Günlerdir, haftalardır, aylardır, yıllardır bekliyorum. Bazen tevekkül içinde bir tarikat ehli gibi sabırla ve bazen oyuncağı elinden alınmış şımarık bir çocuk gibi sabırsızlıkla bekliyorum. İster sabır ister sabırsızlıkla bekleyeyim, çoğu kez umutsuzca buluyorum aklım başıma geldiğinde kendimi.

Hayır, hayır, beklediğim, hak ettiğim ama bir takım kahredici kıskançlıklar ya da şu günlerde moda olduğu gibi uluslararası bir komplo sonucu elimden alınmaya çalışılan bir ödül, bir terfi, ya da Allah’la aramızdaki o aşkın perdelerin kalkmasını sağlayacak ‘mucizevi an’ değil.

Aşk’ı, aşık olmayı bekliyorum yalnızca. ‘Bunun için dert etmeye değer mi şu kriz ortamında’ derseniz cevabım; ‘işte asıl bunun için dert etmeye değer’ olurdu herhalde.

Hatırlıyorum da ilk günler, yani her an çıkıp gelecekmiş gibi onu umutla beklediğim günler ne kadar da güzelmiş. İlk kez tanışacağınız biri yada koridorun sonunda köşeyi dönerken göz göze geleceğiniz, hadi olmadı sessizce arkanızdan sizi izlediğini anladığınız bir bakışın, eninde sonunda aklınızı ve yüreğinizi kasıp kavurabileceğini düşündüğünüz, umutlandığınız günler.

Kim bilir belki karşılaşmışsınızdır da, kafanızı karıştıran o karşılaşmanın büyüsünün bir türlü o hakiki etkiyi, o akışkan ve tatlı kıvamı tutturamamış olmasıdır. Şirket evlilikleri gibi yada çoktan birbirinin boğazını kesmeye hevesli Filistinli ve İsrailli iki askerin zorunlu el sıkışmasına benzeyen günü birlik ilişkilerden söz etmiyorum.

Sözünü ettiğim, kriz öncesi aldığınız arabanın son taksidini ödeyip bankanın internet sitesinden çıktığınız an aklınıza düşen, yahut çoğumuzun yaptığı gibi bütün bir yıl bekleyip bir şekilde gittiğiniz diyelim ki Akbük koyunda, gün batımını elinizde buzlu rakınız ‘ohh’ çekip, ‘işte bu kardeşim’ dediğiniz an. Sözünü ettiğim, bir Fenerbahçeliyseniz eğer, 4-3’lük yüksek gerilimli bir karşılaşmanın sonunda Galatasaray’ı yenip, bağırmaktan ve zıplamaktan yorgun düştüğünüz mutlu bir gecenin sonunda, uykuya dalmadan önce, yüreğinizin en derinlerinde bir yerde hissettiğiniz o tamamlanmamışlık, eksik kalmışlık duygusu.

Sözünü ettiğim; aşk.

Böylesi gecelerin sabahında çoğu kez yaptığım gibi, İstabuldaysanız Beşiktaş’taki Kabalcı kitabevine, Ankaradaysanız Yüksel caddesindeki Dost’a gidip, yığın yığın kitapların arasında derdinize derman olacak bir şiir, bir öykü yada bir roman aramanız da boşuna. Hayat herkese öğretir ki, eğer aşkı kitapçıda çalışan bir erkek yada kadın da bulmayacaksanız hiçbir metin yüreğiniz ve aklınızda kalan o boşluğu doldurmaz, dolduramaz. Hiçbir yazar size yazmaz. Siz öyle sanırsınız yalnızca.

Dinlediğiniz şarkıların yada gösterime girmesini sabırsızlıkla beklediğiniz kimi filmlerin de bir yararı olmaz kanımca. Evet, belki hafifletirler içinizi acıtan sızıyı ama umutlanmayın hayatın, hayatınızın sırrını o karanlık salonlarda bulamazsınız. Bilirsiniz ki filme çekmeye can attığınız o hep aklınızdaki senaryo belki de hiç gerçekleşmeyecek.

İnsan kolay vazgeçmiyor tabii. “Çıkmamış candan umut kesilmez” misali bekleyişi sürüyor. Bir gün bir yerde, o mucizenin gerçekleşeceğine içten içe inanıp, “kızgın” yüreklerimizi soğutuyoruz. Bu arada günler, mevsimler, yıllar geçmeye devam ediyor. Eski arabamızı satıyor belki yeni bir bilgisayar alıyoruz. Belki hep sıkıldığımız ama Allah’a şükür karnımızı doyuran işimizi kaybediyor, hayatın ırmaklarında bir o yana bir bu yana savruluyoruz. Annemizle eskisi gibi sık sık kavga etmediğimizi fark ediyoruz bazen iyimserlikle, bazen artık uzaklara gitme hayalini (şu günlerde sıklıkla olsa da) nicedir unuttuğumuzu hatırlayıp alışkın bir bıkkınlıkla yeni hayaller kuruyoruz.

Sözü, ‘hayır artık üzülmüyorum’a getirmek ve size içi boş öğütler vermek değil niyetim. Bunları yazıyorum çünkü biraz biraz teselli buluyorum hepimizin yaptığı gibi. Hayatımıza anlam katan, bizi sonsuzla buluşturan o “eşsiz” şeyin yalnızca “aşk” olmadığını da biliyorum. Ama derdime derman aradığım bir kitaptan bir cümle zaman zaman aklıma düştüğünde belli belirsiz gülümsemekten de kendimi alamıyorum; “içinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hala sizin evinizdir.”

Umarım dünya hala evinizdir...