Mesajı Okuyun
Old 15-02-2009, 21:42   #11
arbitrator

 
Varsayılan

Konu biraz "anlaşılmaz" kılınmış...

Sayın Habibe Yılmaz Kayar Yargıtay kararlarının "Yargıtay'ın denetim ve tasarrufunda olması"nı anlayamadığından söz ediyor. Yazının devamında ise bu kararların alenileştirilmesi üzerine fikirler var.
Yargıtay kararlarının Yargıtay'ın denetim ve tasarrufunda olması sözcüklerinden neyin kasdedildiğini anlayamadım. Eğer denetimden kasıt Yargıtay kararı hakkında ancak Karar Düzeltme yoluna gidilebileceği, başka bir yol bulunmadığı ise, şu söylenebilir ki, bu denetim neredeyse bütün modern hukuk sistemlerinde benzer şekilde düzenlenmiştir. Kaldı ki, "habeas corpus" yani bir başka mahkeme nezdinde itiraz, hiç bir zaman sınırsız değildir.
Tasarruf'a gelince: Yargıtay kararları yerel mahkemeye gönderilmekle alenileşir. Ne var ki, bütün mahkeme kararları, belli bir süre için, mahkemenin malıdır ve açıklanıncaya (en basitinden tefhim ya da tebliğe) kadar kararlar üzerindeki tasarruf hakkı, mahkemededir.
Ya dilekçeler?
Bir avukatın dilekçesi üzerindeki tasarruf hakkı kimdedir? Siz dilekçenizi dosyaya sunduktan sonra, onun üzerindeki tasarruf hakkınız da kısıtlanır. Bazı durumlarda karşı tarafın açık onamı olmadan taleplerinizi geri alamazsınız.

Alenileşmeye daha doğrusu kararların herkese açık olması beklentisine gelince;
Yargıtay 1975 yılından bu yana Yargıtay Kararları Dergisi ile çok sınırlı da olsa, kararlarını yayınlamaktadır.
4949 sayılı yasa ile İİK.na eklenen (m.14) cümle ile Yargıtay'ın icra ve iflas hukukuna ilişkin bütün kararlarının yayınlanmasına ilişkin zorunluluk, nedendir bilinmez, altıncı yıla yaklaşırken hala yerine getirilmemiştir.
Peki getirilmesi mümkün mü?
Mevcut dergide bile genel kurulların ve dairelerin bir, iki ve istisnaen (en çok) üç kararı yayınlanabilmektedir. Dergi abonesi sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Muhtemel çıkartılacak yeni bir dergi, belki de kullanıcıya hiç ulaşmayacaktır. Kamu kurumlarınca yapılan yayınların kâr gayesi gütmediği de düşünüldüğünde, bu işin ekonomik külfet olmaktan öteye gitmeyeceği aşikardır.

Gelelim içtihat/kanun ikilemine...
Evet bazı konularda içtihadı bilmek gerekir. Ezcümle anglo-sakson hukukunda (ki Büyük Britanya Krallığı'nın yazılı bir anayasası dahi yoktur), hukuk eğitimi ve yargılama içtihatlar üzerinden yürütülür.
Türk hukukunda böyle değildir! Yanlışş!
Siz uygulamada nerelerin "müştemilat" olduğunu bilmezseniz, "mesken masuniyetini ihlal" suçunun oluşup oluşmadığını da bilemezsiniz. İçtihat herşey değilse de, çok şeydir.

Öte yandan içtihatlar çok zaman birden çok yasal düzenlemenin çatıştığı noktalarda gündeme gelir.
"Kontratta muacceliyet koşulu varsa, iki haklı ihtara dayalı tahliye davası açılamaz".
Elbette bu cümle yasada yazmaz. Bu sonuca varmak için hem borçlar hukukunu ve hem de 6570'i bilmek gerekir. Niye?
Zaten muacceliyet koşulu varsa ve kira ödenmemekle alacağın tamamı muaccel olmuşsa, iki haklı ihtara gerek yoktur da ondan. Gider akde aykırılıktan tahliye istersin

Bakınız mesela (BK.181) aksine adet ya da sözleşme yoksa satım sözleşmesinde edimler aynı anda ifa edilir. Davacı der ki, mal aldım, çek verdim, mal gelmedi, çek için menfi tesbit isterim. Kural neydi? Malı alıp, aynı anda çeki vermek... Şimdi Yargıtay "malı almadığını ispat et" dediğinde yasaya aykırı mı davrandı? Ya da bu cümle yasada yazmıyor diye bu karar yanlış mı?

Kararların gönderilmesi işini üstlenmeye hazırım
Yargıtay yılda ortalama 400.000 (yazıyla dört yüz bin) karar veriyor.
Danıştay var, Askeri Mahkemeler var, Anayasa Mahkemesi var.
Yılda ortalama 1.000.000 (yazıyla bir milyon karar) eder.
Hepsi size gelse, aradan ihtiyacınız olanları dahi tasnif edemezsiniz.

GÜLMEYİNN...