Mesajı Okuyun
Old 30-10-2010, 12:06   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlığa Borçlar Kanunu'nun vekalete ilişkin hükümlerinin kıyasen uygulanacağı kanısındayım.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.10.2009 tarih ve 2009/13-393 E. 2009-452 K. sayılı kararında "...
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K.) 386. maddesine göre; <Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.

Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.> Akit çerçevesinde vekil bir sonuca ulaşmak için belli bir yönde iş görür.

B.K. 390/2. maddesi ne göre de; <Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.> Bu hükümde geçen <iyi bir surette ifa> mehaza göre sadakat ve özen ile ifa anlamında kullanılmıştır (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 598).

Diğer taraftan B.K.'nun 390/f.1'in <Vekilin mesuliyeti umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir> şeklindeki hükmü ile vekilin özen borcu genel olarak düzenlenmiş, işçinin mesuliyetine dair B.K.'nun 321. maddesi <İhtimam mecburiyeti> başlığı altında işçinin özen borcuna ilişkin olarak <İşçi taahhüt ettiği şeyi ihtimam ile ifaya mecburdur> hükmünü taşımaktadır. Bu düzenleme çerçevesinde vekilin özen borcunun özelliği vekilin hedef tutulan sonucunun başarılı olması için işlerin mutat cereyanına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunmasının gerekmesidir. Vekilin özen borcu, iş görürken yöneldiği sonucun olmaması değil bu sonuca erişmek için yaptığı faaliyetleri özenle yürütmesidir (Tandoğan Haluk: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C. 2, Ankara 1977, 199).

Özen borcunun yerine getirilmediğini ispat yükü müvekkildedir. Sadece başarılı bir sonucun gerçekleşmediğini ispatlayarak bu külfetini yerine getirmeyecektir. Ayrıca vekilin mesleğinin kurallarına uygun olmayan bir davranışta bulunduğu iddiasını işlerin normal akışına göre sonucun meydana gelmemesinde etken olduğunu ispatlaması gerekir (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 599).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; yasada düzenlenmeyen iş görme sözleşmeleri hakkında vekalete ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği ortaya konulmaktadır.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu'nun 11.12.2002 tarih ve 2002/13-1011 E.-1047 K. sayılı ilamının gerekçesinde de; <Gerçekten de, B.K.'nun 386/2. maddesi hükmü uyarınca, diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde, vekalet hükümleri geçerlidir. Somut olayda olduğu gibi, özel hastane ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekalet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır. (Öğreti ve uygulamaya örnek olarak: Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: 2, Sevinç Matbaası, Ankara 1977, sayfa: 176 ve devamı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 04.03.1994 gün ve 1994/8557-2138 sayılı kararı ve aynı doğrultudaki birçok başka karar)> denilmek suretiyle benimsenmiştir" denilmektedir.
Yukarda da sözü edildiği gibi "Özen borcunun yerine getirilmediğini ispat yükü müvekkildedir. Sadece başarılı bir sonucun gerçekleşmediğini ispatlayarak bu külfetini yerine getirmeyecektir. Ayrıca vekilin mesleğinin kurallarına uygun olmayan bir davranışta bulunduğu iddiasını işlerin normal akışına göre sonucun meydana gelmemesinde etken olduğunu ispatlaması gerekir (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997, s. 599)."
Öyle ise garanti edilen sonucun gerçekleşmediğini değil vekilin özen borcunu yerine getirmediğini ispatlamak zorundasınız.
Sonucun garanti edilmesi hususuna gelince bu sözleşme görüşmelerinde kusur oluşturmaktadır. Hukukun temel ilkelerine göre herkes, sözleşme görüşmelerinde karşı yanı yanıltacak, ona güven telkin edecek tutum ve davranışlardan kaçınmak ve görüşmelerde özenli davranmak mükellefiyeti altındadır. “Culpa İn Contrahendo” denen bu ilkeye göre, bir kimse, başkalarıyla sözleşme ilişkisi kurmak için görüşmeler yaparken, kendisine muhatap olan şahsa yanlış bilgi vermemeli veya onun bilmesi gereken hususları açıklamakta kusur işlememeli, onun şahsını ve malını zarardan koruyucu önlemleri almalıdır. Diğer söyleyişle bir kimse, daha icap veya kabul beyanını açıklarken hatta icap veya kabulden önceki müzakereler sırasında, muhatabına esası olmayan bir güven vermekten kaçınmak, onun canını ve malını zarardan korumak zorundadır. Bu, iş hayatında hâkim olan telakkilerin ve dürüstlük kuralının tabii gereklerinden birisidir (Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 1306). Bu borca aykırılık halinde, muhatabın uğradığı zarar, kusurlu görüşmeci tarafında ödenmek zorundadır. Mevzuatımızda bu sorumluluğun dayandığı hüküm MK’nın 2/1. maddesidir. Bu hükme göre: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Bu kişi, sadece kendi davranışlarından değil, sözleşme görüşmesine ona yardımcı olarak katılan kişilerin davranışlarından da sorumludur (BK 100). Gerçekten de bu hükme göre: “Bir borcun ifasını veya bir borçtan mütevellit bir hakkın kullanılmasını kendisi ile beraber yaşayan şahıslara veya maiyetinde çalışanlara velev kanuna muvafık surette tevdi eden kimse, bunların işlerini icra esnasında ika ettikleri zarardan dolayı diğer tarafa karşı mesuldür”
Vekalet sözleşmesindeki özen borcuna aykırılık olmadığı takdirde sözleşme görüşmelerindeki kusur nedeniyle ödediğiniz bedeli alabileceğiniz gibi manevi tazminata da hak kazanacağınız kanısındayım. KOLAY GELSİN