Mesajı Okuyun
Old 04-04-2006, 12:09   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Nilgün hanım, eklemeleriniz için teşekkür edrim. Sanıyorum konu, daha iyi anlaşılır hale geldi.

Kişinin çeşitli nedenlerle özgüvenini yitirmesi sonucunda, kişiden kişiye farklılık arz etse bile özellikle maddi kaynaklı özgüven eksikliğinde, çoğunlukla aile içi huzursuzluklara rastlanmaktadır.

Bu aile içi huzursuzluklarda ana etken özgüveni eksilen kişinin bizzat kendi davranışları olabileceği gibi, kişinin eşi ve çocukları gibi diğer aile fertlerinin davranışları da etken olabilir.

Etken ne olursa olsun, aile içi şiddetin savunulması mümkün değildir. Tüm sorun, evlilik kurumunun yanlış manalandırılmasında yatmaktadır. Bu anlamlandırma, toplumumuzda evlilik kurumunun kutsal sayılması ve sanki hiç bir şekilde bozulamayacağı gibi bir temele dayanmaktadır. Evlilik birliği yürüdüğü ölçüde elbette ki önemlidir ve hatta muhafaza edilmesi için özen gösterilmesi gereken bir kurumdur. fakat, kanımca asla kutsal sayılmamalıdır. Kutsal sayılan değerlerin biçim değiştirmesi doğal olarak yadırganır ve tepkiye neden olur. Bu haliyle kutsal kabul edilirse evlilik birliğinin değişime uğraması da, ne yazık ki tepkilere neden olacak ve bu birliği haklı dahi olsa bitirmek isteyen taraf, kabahatli sayılacaktır. İşte aile içi şiddetin bence ana nedeni budur. sağlıksız kişi, bu evlilik birliğinin bitemeyeceğine şartlanmştır ve diğer tarafı da birlikte yaşam ne derece tahammül edilmez olursa olsun, katlanmaya mecbur görmektedir. Toplumsal travmadır bu hal...

Mevzuat anlamında olaya yaklaşırsak, günümüz düzenlemelerinde aile içi şiddeti engelleyecek bir çok hüküm mevcuttur ve kanımca asla batı toplumlarından geri de değildir. Sorun mevzuatta değil, insanda ve genel olarak da toplumdadır. Ben böyle düşünüyorum.

Selamlar..