Mesajı Okuyun
Old 12-07-2013, 17:34   #3
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan rcakmak
işçinin ölümü ile annesi ve iki kardeşi mirasçı kalmıştır.Diğer iki kardeşin nerede olduğu bilinmemekte bu sebeple de Kıdem tazminatını hep birlikte açma imkanımız yok. Davayı anne adına açıp, diğer iki kardeşin davaya dahil edebilmek için ihbar da mı bulunmalı? Teşekkürler.

Açılacak davaya bütün mirasçıların katılımının sağlanması aranacaktır. Yani, ya dava tüm mirasçılar tarafından birlikte açılacak, ya dava dışı mirasçıların duruşmaya katılarak veya noterde düzenlenecek belge ile davaya muvafakat etmeleri aranacak, ya da terekeye temsilci tayin ettirilmesi gerekecektir. Bu konuda size yol gösterecek bir içtihat:

Alıntı:
Davacı vekili, müvekkilinin miras bırakanı olan A.’ın 01/05/1987 - 31/05/1987 ve 01/05/1989 - 26/03/2006 tarihleri arasında da davalıya ait iş yerinde çalıştığını, son olarak aylık net 1.600.000 TL ücret aldığını ileri sürerek ölüm nedeni ile hak kazanılan kıdem tazminatının miras hissesine düşen miktarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, intihar nedeni ile ölüm halinde kıdem tazminatına hak kazanamayacağını, kıdem tazminatının iştirak halinde mülkiyet esasına tabi bir miras hissesi olduğunu, tüm mirasçıların birlikte dava açmaları gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece veraset ilamına göre kıdem tazminatı payının bölünebilir olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Karar: Dava, muris A. A.’ın ölümü üzerine mirasçılarından olan davacı tarafından veraset ilamı ibraz edilerek, miras bırakanın hak kazandığı kıdem tazminatının kendi payına ilişkin kısmının ödenmesi istemine ilişkindir.

Taraflar arasında murisin hak kazandığı kıdem tazminatı açısından mirasçının kendi payına yönelik dava açma hakkının bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Miras bırakanın davacılar dışında başka mirasçılarının da bulunduğu dosyaya sunulan veraset ilamından anlaşılmaktadır.

TMK 640/II maddesinde; <miras bırakanın ölümü ile birlikte paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklığın meydana geleceği, mirasçıların terekeye el birliği ile sahip olacakları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri> Aynı maddenin IV maddesine <Mirasçılardan her birinin, terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği, sağlanan korumadan mirasçılardan hepsinin yararlanacağı> öngörülmüştür.

TMK. 701/II maddesinde ise <el birliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkının ortaklığa ait malların tamamına yaygın olacağı> hükme bağlanmıştır.

TMK. Mad. 640/IV hükmü, mirasçılardan biri ya da bir kısmının başvurabileceği yasal yolları <terekedeki hakların korunması> ile sınırlı tutmuştur. Açılan dava veya başvurulan yasal yolun bu nitelikte olmadığı durumlarda ana kural (TMK. Mad. 701/II) geçerli olup, bir ya da bir kısım mirasçının istemi, sıfat yokluğundan reddedilecektir.

Somut olayda, davacının kıdem tazminatını kendi payına ilişkin kısmının ödenmesi istemi <terekedeki hakların korunması> ile ilgili olmayıp terekedeki haktan yararlanmaya yönelik bulunmaktadır. Böyle bir durumda ana kural gereğince birlikte hareket etme gereği vardır.

Bu durumda kıdem tazminatının tahsili konusunda tüm mirasçıların birlikte dava açması veya miras ortaklığına temsilci atanması yahut TMK’nın 644. maddesi uyarınca iştirak halinde mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülmesi gerekmektedir. Davacının kendi mirasçılık payını talep yönünden aktif dava ehliyetinin bulunulmadığı dikkate alınmaksızın hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi. "YARGITAY 9. H.D. 2009/3432 E. 2011/2311 K. 03.02.2011 T."