Mesajı Okuyun
Old 28-05-2013, 16:26   #65
Av.Özgür AKIN

 
Varsayılan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunun geçici 6.maddesi değiştirilmiştir

Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti başlık madde Kamulaştırmasız el koyma davalarını niteliğini değiştirmiştir.

Bilindiği üzere 30.06.2010 ve 25.02.2011 tarihlerinde yapılan 5999 ve 6111 sayılı yasalarla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklemeler yapılmıştı. Yasa değişikliği ile malikin dava açmadan önce öncelikle idare ile uzlaşması öngörülmekteydi. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi malı kamulaştırılan mal sahibinin isterse idare ile uzlaşmaya gidebileceği , uzlaşma istemeyen malikin uzlaşmaya zorlanamayacağı direkt dava açabileceği yönünde hakkaniyetli bir karar vermişti. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ise yasal değişikliği 5.Hukuk Dairesi’nden farklı yorumlayarak, malikin idareye uzlaşma başvurusu yapmasını dava şartı olarak değerlendirmiştir. Aynı dava konularına bakan iki farklı dairenin böylesine kararlar vereceği zaten tahmin edilmekteydi.

Böylesine saçmalıklar ve hukuksuzluklar yaşanırken TBMM'de yine garebet bir kanunla kamulaştırma kanunun geçici altıncı maddesi değiştirildi.



KAMULAŞTIMASIZ EL KOYMA DAVASI TESPİT DAVASINA DÖNÜŞTÜ


Kamulaştırma bedelleri ödenmediği halde arsalarına devlet tarafından el konularak mağdur edilen vatandaşlara dava açarak tazminat alma hakkı Yargıtay içtihatları ile tanımışidi ve uygulamada kamulaştırmasız el atmaya dayalı bedel davası açılarak tazminatlara hükmediliyordu.

Kamulaştırmasız el atma davalarıyla ilgili iktidar milletvekilleri 5999 ve 6111 sayılı yasa değişiklikleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nu değiştirmişlerdi. Hatırlanacak olursa Anayasa Mahkemesi yasal değişikliğinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal kararı vermişti. İktidar milletvekilleri hukuka aykırı yasa metinlerinde ısrar ederek tekrar bir yasa değişikliği getirdiler. Bu teklif eskisinden daha ağır ve vatandaşı mağdur edecek niteliktedir. Artık bir iktidar klasiği haline gelen “torba” düzenlemelerden biri olan 2/1524 esas numaralı Kanun Teklifi, alkol,kamulaştırma,mera kanunu,Harçlar Kanunu vs. gibi birbirinden tamamen ilgisiz , çok farklı alanlara yönelik pek çok hüküm içermektedir. Torba yasa, Yasa yapma tekniği bakımından sakat bir yoldur. Kaldı ki bu yasalar bütünü için “torba yasa” değil “çuval yasa” ifadesi daha uygundur. Böylesine farklı konulardaki kanun teklifleri AKP milletvekillerinin her alana yayılan bilgi ve yetkinliğinin göstergesidir. Kamulaştırma Yasasındaki vahim skandal değişiklik alkol düzenlemesinin gölgesinde bırakılmıştır. Bu teklif ile ;


1-
Kamulaştırma bedelleri ödenmeyerek mağdur edilen vatandaşlar direkt dava açamayacak, devletle uzlaşmak için başvuru yapmak zorunda kalacaklardır, dava açarlarsa davaları reddedilecektir. kanun yoluna başvurma hakkı ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin, devletle uzlaşmak istemeyen kişinin direkt dava açabileceği yönündeki içtihadı yasa ile devredışı bırakılmak istenmektedir. Bu haliyle kuvvetler ayrılığı prensibi çiğnenmiştir.
2- Devletle uzlaşma halinde kamulaştırma bedeli peşin ödenmeyecek, yıllara yayılarak taksitle ödenecektir.
3-
Devletin malları,hak ve alacakları bu alacaklar yönünden haczedilemeyecektir.
4-
Devletle Uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açması gerekecektir.
5-
Açılan kamulaştırmasız el atma davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
6-
Haksız bir fiilden kaynaklanan tazminat davası niteliğinde olan dava türü HMK’ya aykırı olarak tespit davası niteliğine getirilmektedir. Tespit davalarında tespit edilen bedelin ödenmesi yönünde bir karar verilmesi usul hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle de bu davalar bakımından yargıda içinden çıkılmaz hukuksal sorunlar oluşacaktır.
7-
Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılması öngörülmüştür. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin sadece sekizinci fıkrası uygulanır. Böylece Adli yargının hukuki el atma hallerindeki yargı yolu yasa ile kapatılmış İdari yargının bu tür davalara bakması amaçlanmıştır ki bu da vatandaş aleyhinedir. Çünkü Yargıtay’ın oturmuş içtihatları vatandaş lehine iken anlaşmazlık belirsizliğe itilmiştir.
8-
Mülga 6830 sayılı Kanun ve 2942 sayılı Kanunun 4650 sayılı Kanunla değişiklik öncesi 16 ncı maddeleri kapsamında mahkemelerce tescil kararı verilebilmesi için yine bu maddeler kapsamında kamu yararı kararının kesinleşmiş olması, kıymet takdir komisyonunca takdir edilen bedelin hak sahipleri adına bankaya bloke edilmiş olması, dava dosyası üzerinden hak sahiplerinin duruşmaya davet edilmesi, ayrıca mahkemece arazinin durum tespiti yapılmış olması ve sonuçta verilen kararın tapuya tescil edilecek hale gelebilmesi için hak sahiplerine tebliğ edilmiş olması şartlarının yerine getirilmiş olması zorunlu iken bu şartlar hukuksuz olarak ortadan kaldırılmıştır.
9-
“Mülga 6830 sayılı İstimlak Kanununun 16 ve 17 nci maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca mahkemelerce idare adına tescil kararı verilen kamulaştırmalarda tebligatlar ve diğer kamulaştırma işlemleri tamamlanmış sayılır hükmü ile kamulaştırmasız el atma davalarının önü kesilmektedir. Bu kamulaştırma işlemleri sebebiyle hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz, kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz, açılmış ve devam eden davalar bu madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.” Şeklindeki hüküm ile skandal bir yasal düzenleme yapılmak istenmektedir. Buna göre idare hukuka aykırı olarak tescil kararı almışsa vatandaş için artık kamulaştırmasız el atma davaları mümkün olamayacaktır. Bu hüküm açıkça hak arama özgürlüğünü engeller niteliktedir. Usule uygun olmayan işlemlerle şeklen mülkiyet hakkı elinden alınan bireylerin bu işlemlere karşı yargı yoluna başvurmalarının engellenmesi ve bu engellemenin mülga kanun maddelerine dayanılarak yapılmak istenmesi hukukun temel ilkelerine, Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırıdır. Özellikle teklifin 23. maddesi hukuk devleti ilkesi bakımından skandal niteliktedir. Böylece idareler kamulaştırma yapmak yerine, hukuka aykırı olarak el atmak suretiyle taşınmazları elde edebileceklerdir. Zira Anayasa Mahkemesi iptal kararında geçici ikinci maddenin tamamı iptal ederek geçici 6 ncı maddenin 1983 ve sonrası kamulaştırmasız el atma işlemlerinde uygulanmasının Anayasa’nın 2 nci 35 inci ve 46 ncı maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini hiçbir duraksamaya yer olmadan açık ve net bir biçimde tespit etmiştir.
10-
Bu düzenlemenin yasalaşması halinde uluslararası değer taşıyan mülkiyet hakkı, hukuk devleti ilkesi, hak arama özgürlüğü ve hukuki güvenlik ilkeleri zedeleneceğinden hakları ihlal edilenlerin Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yoluna ve sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat etmelerine imkân verilecek ve bu başvuruların neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ciddi miktarlarda tazminat ödemek zorunda kalacağı açık bir durumdur. Devlet, bu değişiklikle kendi vatandaşını mahkeme kapılarında süründürmek istemekte; bu şekilde verdiğine razı etmeye çalışmaktadır. Manisa milletvekili Erkan Akçay’ın muhalefet görüşlerinde de bu ve buna yakın gerekçeler vardır, kendisini tebrik ederim.
11-
Bundan sonra sayın Cumhurbaşkanını hukuk devleti ilkesine göre hareket etmeye davet ediyor ve yasayı veto etmesini talep ediyoruz. Cumhurbaşkanı üzerinde toplumsal baskı kendini hissettirmelidir.
Bu yasa Resmi Gazete’de yayınlanırsa Anayasa’ya aykırı hükümleri ancak Anayasa Mahkemesi’nde açılacak iptal davası ile iptal ettirilebilir. Kamulaştırma mağdurları çıkarılmak istenen yasalarla tekrar tekrar mağdur edilmektedir. Yargıtay’ın hukuka uygun ve haktan yana olan içtihadı yasal değişiklikle devre dışı bırakılmaktadır. Böyle bir durumda devletin hukuka bağlılığı ilkesi zedeleneceği gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik de ortadan kalkacaktır. Bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik etmesi kabul edilemez. Yine “hukuk devleti” ilkesi yerine “devletçi-devleti koruma” mantığıyla hareket eden iktidar milletvekilleri esasında kendileriyle çelişmektedir. (Çoğu milletvekilinin yasa içeriğinden ve sonuçlarından haberdar olduğunu düşünmüyoruz. ) Çünkü statükocu devlet anlayışına karşı söylemleri ile iktidar olanlar; iktidarda iken üzülerek belirtmek gerekir ki eskileri mumla aratmaktadır.


Yazımda Av.Tevrat DURAN 'ın değerlendirmesinden alıntı yaptım ....link aşağıda


http://www.tevratduran.com/tbmmdeki-...mesi/#more-599