Mesajı Okuyun
Old 24-08-2009, 11:30   #14
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Evet Sayın Meslektaşım sizin ifadenizle işinize geldiği için böyle düşünüyorsunuz
Alıntı:
Yazan BaharB
Savunmamızda ortaya koyduğum olgulardan biri de "davacının tescil sürecinde, itiraz prosedürünü işlettiği ancak ihtilafı, dava şeklinde mahkemeye götürme hakkını kullanmadığı ve bu şekilde itiraz prosedürünü tamamladığı, dolayısıyla tarafları, konusu, sebebi aynı olan bu tartışmayı, hükümsüzlük davası şeklinde mahkeme önüne getiremeyeceği" şeklinde idi. Dava henüz devam etmektedir.

Ben de benzer durumda olduğum zamanlarda karşı yanın TPE YİDK kararına karşı dava yoluna gidebilme imkanı varken bunu işletmemiş olması ve aradan onca yıl geçip müvekkil tescilli markasına bunca emek harcayıp büyük yatırımlar yaptıktan sonra hükümsüzlük davası açmasının kötü niyetli olduğundan bahisle savunma yapıyorum(işime geldiği için) Ancak hiçbir şekilde kabul görmüyor ve 556 S. KHK'da mevcut düzenlemeler uyarınca bu savunmanın kabul görmemesi de yerindedir. Zira TPE-YİDK kararına karşı dava yoluna gidilmemesi halinde sadece YİDK kararı; yani tescilin kabulü ya da reddine ilişkin karar kesinleşiyor. Tescilli markaya karşı yasal koşullar dahilinde hükümsüzlük davası açma hakkı hala baki. Siz konu ve sebebin aynı olduğunu ifade etmişsiniz ancak kanaatimce hükümsüzlük davalarındaki konu ve sebep iptal davasındakinden farklıdır. İptal davasında; YİDK kararının iptalini istiyoruz hükümsüzlük davasında ise artık tescil edilmiş bir markanın hükümsüz kılınarak sicilden terkin edilmesini. Yine iptal davasında husumeti TPE'ye (ve kimi zaman benzer/aynı marka hakkı sahibini de bu davanın 2. davalısı olarak göstermeliyiz.)yönlendirirken; hükümsüzlük davalarında TPE'ye husumet yönlendirilmemelidir.

Alıntı:
Yazan BaharB
Aksi halde markası tescil edilen ve belki de çok büyük miktarlarda bu marka üzerinden ticari - sınai yatırım yapacak olan kişilerin, 5 sene ve hatta subjektif bir olgu olan "kötüniyet iddiası halinde" zamanaşımına dahi tabi olmadan markasının iptal edilebiliceği kuşkusuyla bir belirsizlik içerisinde kalacağını, kanunun buna imkan vermemesi gerektiğini düşünüyorum.
Belki haklısınız ama bunun yanında bir de şöyle bir gerçek var: O zaman kişiler öyle markalar seçmelidir ki kendine has, yeni ve diğerlerinden farklı olmalıdır. Bu durumda markanızın iptal edileceğine ilişkin şüpheniz de kalmaz. Zaten markalaşmadaki en önemli amaçlardan biri de budur; diğerlerinden ayırt edilmek! Tescili istenen marka bir diğerinden ayırt edilemeyecek kadar benzer veya aynı ise böyle bir markanın tescilini isteyen kişi kusurlu ve hatta çok büyük ihtimalle de kötü niyetli olacaktır. Kanun koyucunun böyle bir durumu korumaması da normaldir.
Zira, markasını tescil ettirmek isteyen bir kimsenin ya da bu başvuruyu yapacak marka vekilinin başvuruyu gerçekleştirmeden önce "benzerlik araştırması" yapma zorunluluğu da buradan kaynaklanmaktadır. TPE tarafından başvurunun ön inceleme sürecinde yapılan benzerlik araştırmasının sebebi de budur. Ancak şu da bir gerçek ki TPE'nin yaptığı bu araştırma her zaman sağlıklı olmuyor. Birbirleri ile iltibas yaratacak nitelikte pek çok markanın tescilli bulumasının sebeplerinden biri de bu. TPE'deki süreç esnasındaki itiraz prosedürünün önemi de burada göze çarpıyor.

Kısacası hükümsüzlük davalarında belirttiğiniz şekilde savunma yapılabilirse de yasal mevzuat uyarınca dikkate alınmaması gereken bir savunmadır.