Mesajı Okuyun
Old 11-11-2006, 14:08   #8
erdal7

 
Varsayılan

Arkadaşlar bir de şu karara bakınız

Özellikle karşı oy yazısına dikkatinizi çekerim

Saygılarımı sunarım Av.Erdal

T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
E. 1990/8163
K. 1991/998
T. 29.1.1991
• KADASTRO TESBİTİ ( Davanın Kadastro Mahkemesine Aktarılmasında Taraf Teşkili )
• TARAF TEŞKİLİ ( Kadastro Tesbiti Davasının Kadastro Mahkemesine Aktarılmasında )
• VEKALETNAMENİN ŞEKLİ ( Taşınmazların Bağış Yoluyla Temlikini İçeren )
3402/m.5
ÖZET : Mülkiyet nakleden akitler resmi şekilde yapılmadıkça muteber olmaz.
Taşınmazlardan 358 sayılı parselin tesbitinin kesinleşmesini müteakip 766 sayılı Tapulama Kanununun 13, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. maddesi hükmünce, kadastro mahkemesine aktarılması gerekirken komisyonun davanın varlığını gözardı ederek Hüseyin'in itirazının kabulü ile parselin bir bölümünün Hüseyin adına tesbitini öngören 2.4.1984 tarihli tapulama komisyonu kararının kesinleşmesini de önler. Hal böyle olunca Hüseyin'in aktarılan tapu iptali ve tescil davasının 358 sayılı parsel yönünden davacı sıfatıyla doğal tarafıdır. Bu itibarla 358 sayılı parselle ilgili davada Hüseyin'e davacı sıfatıyla tebligat yapılarak taraf oluşturulmak ve ondan sonra iddia ve savunma ile ilgili deliller toplanılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; tetkik hakiminin raporu ve kağıtları okundu, iş incelendi, gereği görüşüldü:
KARAR : 1- Mahkemece, 217, 256, 290, 291, 411, 446, 409, 821, 896, 892, 893, 894 ve 895 parsel sayılı olan ve 5.5.1961 gün ve 837 sayılı noter aracılığı ile düzenlenen, tapuda kayıtlı taşınmazların bağış yoluyla temlikini içeren vekaletnamenin oluşturulduğu tarihte yürürlükte bulunan Noterlik Kanununun 35. maddesinde öngörülen koşullarla düzenlenmediği, bu nedenlerle geçersiz olduğu, toplanıp değerlendirilen delillerle saptanmıştır. Gerçekten vekaletnamenin tanzim edildiği tarihte yürürlükte bulunan Noterlik Kanununa göre vekaletnamenin tanzimi şekle bağlıdır. Vekaletname noterlikçe resen tanzim edileceği gibi ayrıca iki tanığın da bulunması gerekir. Olayda vekaletname Yerköy Noter Muavini Başkatip tarafından miras bırakan Abdullah'ın mührü kullanılmak suretiyle tanzim edilmiştir. Tanık dinlenmemiştir. Bu nedenle; kanunun aradığı geçerlilik koşullarını taşımamaktadır. Tapuda kayıtlı taşınmazların bağış veya satışı şekle tabidir. Asli resmi şekle tabi kılınmış taşınmazın bağış veya satımı için verilen vekaletname şekle tabi kılınmazsa, satış ve bağışın şekle tabi kılınmasının anlamı kalmaz. Öte yandan, Tapu Sicilli devletin sorumluluğu altındadır. Böyle işlemlerin daha sıkı kontrol ve denetiminin resmi şekli gerektiğinin olayımızda şekil hukuki muamelenin sıhhat koşulunu oluşturur. Mülkiyeti nakleden akitler resmi şekilde yapılmadıkça muteber olmaz. Yukarıda açıklandığı gibi, aslı şekle tabi olan tasarruflarda vekaletnamenin şekle tabi olması gerekir. Şekli eksikliği halinde vekaletname ve buna göre yapılan intikallerde hukukça değer taşımaz. Doktrinde bu görüşü Rossel, Arsebük, Oğuzman, Selici benimsemişler, uygulamada Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi'nin 21.1.1950 gün, esas: 1949/5706, karar: 1950/341 ve Hukuk Genel Kurulu'nun 4.6.1952 gün, 1 esas, 1952/163 karar sayılı ilamları da bu yöndedir. Bu nedenlerle, davalı tarafın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacıların avukatlık parasına yönelik temyiz itirazlarına gelince: Tapulama Kanununun 57. maddesi hükmünce taşınmazların dava tarihindeki değeri ve vekilinin sarf ettiği emek gözönünde tutularak avukatlık parası takdir edilmiş bulunmasına göre davacıların bu yöne yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3- Tapulama tesbitinden önce Asliye Hukuk Mahkemesine açılan ve görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılan 1981/646 esas sayılı tapu iptali ve tescil davasının konusu bulunan taşınmazlardan 358 sayılı parselin 3.11.1981 tarihinde yapılan tesbitinde malikhanesi Osman adına doldurulmuş ve bu tesbite sınırdaş 360 ve 361 parselde zilyed Hüseyin bir bölüm yerinin bu parsel içinde tesbit edildiğini ileri sürmüştür. Tapu iptal ve tescil davasının varlığı konusu olan taşınmazlardan 358 sayılı parselin tesbitinin kesinleşmesini ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 13, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. maddesi hükmünce Kadastro Mahkemesine aktarılması gerekirken komisyonca davanın varlığı gözardı edilerek Hüseyin'in itirazının kabulü ile parselin bir bölümünün Hüseyin adına tesbitini öngören 2.4.1984 tarihli Tapulama Komisyonu kararının kesinleşmesini de önler. Hal böyle olunca, Hüseyin aktarılan tapu iptali ve tescil davasının 358 sayılı parsel yönünden davacı sıfatı ile doğal tarafıdır. Bu itibarla, 358 parsel ile ilgili davada Hüseyin'e davacı sıfatı ile tebligat yapılarak taraf oluşturulmak ve ondan sonra iddia ve savunma ile ilgili deliller toplanılarak sonucuna göre bir karar verilmek gerekir. Mahkemece bu yön gözardı edilerek Hüseyin'e tebligat yapılıp taraf oluşturulmadan işin esası hakkında karar verilmesi isabetsiz, 358 sayılı parsel hakkındaki temyiz itirazları bu nedenle yerindedir.
SONUÇ : Yukarıda bir ve iki sayılı bentlerde açıklanan nedenlerle; davacıların avukatlık parası davalıların 217, 256, 290, 291, 411, 446, 409, 821, 896, 892, 893, 894 ve 895 parsellerle ilgili hükme yönelik temyiz itirazları yerinde bulunmadığından reddi ile hükmün ( ONANMASINA ) oyçokluğu ile,
2- Yukarıda üç sayılı bentte ve 358 sayılı parselle ilgili olarak oluşturulan hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), 83.260 lira bakiye onama harcının davalılardan, 4200 lira harcın davacılardan tahsili ile Hazineye ödenmesine, Yargıtay duruşmasında avukatla temsil edilen davacı ve davalı taraf yararına ayrı ayrı 100.000 lira ücreti vekaletin takdirine, 29.1.1991 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Başkası adına taşınmaz almak ve satmak için temsil yetkisini tanıyan vekalet akdinin de taşınmaz satışının kendisi gibi resmi şekle tabi olup olmadığı tartışılmalıdır. Batı hukukunda ve özellikle İsviçre'de baskın olan ve Federal Mahkemece de kabul edilen, Yurdumuzda da yazar çoğunluğunun ve Yargıtay'ın katıldığı görüş tarzı, taşınmaz alım-satımı için verilen vekaletin sıhhatinin bir şekle tabi olmadığıdır. Gerçekten; tems yetkisinin ve vekalet akdinin sıhhatini şekle tabi tutan bir hükme ne Borçlar Kanununda, ne Medeni Kanunda rastlamak kabildir. Bu nedenle, Borçlar Kanununun 11. maddesindeki genel kural gereğince taşınmaz alım-satımına ilişkin de olsa, temsil yetkisinin verilmesinin ve vekalet akdinin şekilsiz dahi geçerli olduğunu kabul etmek gerekir. Öte yandan, vekil müvekkil adına salim akdini yaparken zaten resmi şekle uyacaktır. Kaldı ki; Borçlar Kanununun 390. maddesi gereğince vekil, müvekkile karşı ileride sorumlu olmamak için vekaletini yerine getirirken özenle hareket etmek zorundadır. Nihayet, satım akdi yapılana kadar müvekkil daima vekalet akdinden caymak yani vekili azletmek olanağına sahiptir. Taşınmaz alım-satımına ilişkin vekaletin şekilsiz geçerli sayılması onun isbatı için bazı koşulların aranmayacağı anlamına gelmez. Tapu Sicil Nizamnamesinin 17. maddesi gereğince tescil talebi hak sahibinin temsilcisi veya vekili tarafından yapılırsa talepte bulunan kimse hak sahibini temsil etmeye yetkili olduğunu kanıtlayıcı belge ve vekaletnamenin onaylı birer örneğini tapu memuruna vermesi yeterlidir.
5.5.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1512 sayılı Noterlik Kanununun 89. maddesi; "niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekaletnameleri" "düzenleme şeklinde yapılması zorunlu işlemler" arasında saymaktadır. Bu hükmün bir sıhhat şekli mi koyduğu, yoksa bir ispat şekli mi öngördüğü tartışılabilir. Kanımızca, maddi hukuk işlemlerinin sıhhat şekline bağlı tutulması yine maddi hukuka ilişkin kanunlarda öngörülmelidir. Medeni Kanunun şekil serbestliği ilkesi, usule ilişkin kanunlarla zedelenmemelidir. Kaldı ki, Noterlik Kanununun 89. maddesinin yazılış biçiminden, bu maddede sayılan işlemler için notere başvurulduğu taktirde noterin bunları ne şekilde yapacağını göstermeyi hedef tuttuğu, yoksa onlar için bir sıhhat şekli koymak amacını taşımadığı sonucuna ulaşabilmektedir. Olayda müvekkil, vekilini azletmemiş; vekil, vekaletnamesindeki yetkiye dayalı olarak müvekkili adına dava konusu olan taşınmazları tapu memuru huzurunda bağış yoluyla başkasına temlik etmiştir. Bu durumda, vekaletnamenin düzenlendiği tarihte yürürlükte olan Noterlik kanununun 35. maddesi gereğince iki tanık onayı bulunmadığından söz edilerek vekaletnamenin geçersiz olduğu ve vekilinin Tapu Sicil MUhafızlığında yaptığı aktin hukukça değer taşımadığı sonucuna ulaşılamaz. Mahkemece bu yönler gözönünde tutularak davanın reddine, taşınmazların davalı taraf adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekir. Bu nedenlerle yazılı şekilde hükmün kurulması isabetsiz ve temyiz itirazları yerinde olduğundan hüküm b o z u 1 m a 1 ı d ı r. Yukarıda arza çalıştığımız nedenlerle onamayı öngören çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
İ. Hakkı GÜROĞLU

Başkan
Y.Mete GÜNEL

Üye
yarx