Mesajı Okuyun
Old 09-10-2015, 10:25   #6
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan 3.kişiler sebepsiz zenginleşmeden doğan tazminat davası açabilir

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2000/7344

K. 2000/8356

T. 12.10.2000

• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Davacının Başkasının Arsası Üzerine Kötüniyetle Bina Yapıp Taşınmazın Başkasına Satılması )

• ASGARİ LEVAZIM DEĞERİ TALEP EDEBİLME ( Başkasının Arsası Üzerine Kötüniyetle Bina Yapan Kişinin Taşınmaz Başkasına Satılınca )

• TAZMİNAT TALEBİ ( Başkasının Arsası Üzerine Kötüniyetle Bina Yapan Kişinin Taşınmazın Başkasına Satılması Nedeniyle )

• HAKSIZ İNŞAAT ( Taşınmaz Arsa Sahibi Tarafından Başkasına Devredildiğinden Açtığı Tazminat Davasında Neleri Talep Edebileceği )

743/m.648,649/2

818/m.61

1086/m.76

ÖZET : Davacı, başkasına ait tapulu taşınmaza, kendi levazımı ile bina ve eklentilerini yapan kişidir ve kötüniyetlidir. Taşınmaz, üzerindeki bina ve eklentileriyle birlikte üçüncü kişiye satılmış ve davacıya taşınmazdan el çektirilmiştir.

Bu durumda davacı ancak, davalıların haksız zenginleşmeleri mevcut ise, bu zenginleşme miktarından fazla olmamak kaydıyla, taşınmazın üçüncü kişiye satış tarihi itibariyle hesaplanacak asgari levazım değerini, davalılardan tapudaki payları oranında isteyebilir. Davalıların, sebepsiz zenginleşmeleri bulunmadığı takdirde ise davanın reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak "verilen hükmün süresi içinde davalı hazine avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü.

KARAR : Davacı, davalıların paylı mülkiyet şeklinde malik oldukları 3 parsel sayılı taşınmaza bina ve eklentilerini yaptığını, taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonucu bu bina ve eklentileri ila birlikte satıldığını, böylece davalıların haksız zenginleştiklerini öne sürerek 1.829.189.736 TL.nın reeskont oranında faizi ile ödetilmesini istemiştir.

Davalılar, davacının işgalci olduğunu, gecekondu niteliğindeki binasını ve eklentilerini kaçak olarak yaptığını, o nedenle kendilerinden bir şey isteyemeyeceğini beyanla davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle 864.800.000 TL.nın dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile tapudaki payları oranında davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiş; hüküm davalılardan hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Davacının haklı hiçbir neden olmaksızın davalılar adına tapuda kayıtlı çaptı taşınmaza girip, üzerine kendi malzemesi ile muhtesatlar yaptığı taşınmazın davacının yaptığı bu muhtesatlarla birlikte üçüncü bir şahsa satıldığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Esasen taraflar arasında bu konularda çözümü gerekli bir uyuşmazlıkta bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, açıklanan ve mahkemenin de kabulünde olan bu olgular karşısında davacının davalılardan davada; olduğu gibi talep hakkının bulunup bulunmadığı,varsa bunun kapsamında toplanmaktadır:

Bir davada ileri sürülen olğuları kanıtlamak, taraflara kanıtlanan olgulara göre davadaki istemi nitelendirmek, bu nitelendirmeye göre uygulanması gereken yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak uygulamak da hakimin doğrudan görevidir ( HUMK. 76.md. ).

Hemen belirtelim ki, davacı başkasına ait tapulu taşınmaza kendi levazımı ile bina ve eklentilerini yapan kişidir. Ve kötü niyetlidir. Taşınmaz üzerinde bina ve eklentileriyle birlikte üçüncü kişiye satılmış ve davacıya taşınmazdan elçektirilmiştir. Bu durumda, davacının MK.nun 648, 649/2. maddesi hükümleri uyarınca davalılardan şahsi hakkını talep edebileceğinin, kabulü gerekir. Taşınmaz, üzerindeki muhtesatlarla birlikte satılıp alıcısına teslim edildiğine göre davalılar davacının yaptığı muhtesatları benimsemiş sayılırlar. Böyle olunca da davacı tarafından yapılan bu muhtesatların yıkımının fahiş zarar tevlit edip etmediğinin araştırılmasına da gerek yoktur. Davacı davalılardan levazımının asgari değerini isteyebilir. Gerek öğreti ve gerekse sapma göstermeyen uygulama ile asgari levazım değerinin, yapı ve eklentilerinin yapımında kullanılan tüm malzemenin işçilik ve yapımcı karı gibi unsurlar gözetilmeksizin piyasadaki en düşük değerlerinden, yapım yılı veya yıllarına göre yıpranma düşüldükten sonra elde edilecek miktar şeklinde hesaplanacağı da benimsenmiş bulunmaktadır.

Diğer taraftan davacı bu davada, taşınmazın kendisince yapılan bina ve eklentiler nedeniyle fazla bedele satıldığını,bu fazla bedel kadar zenginleştiklerini öne sürerek bunun ödetilmesini istemiştir. Gerçekten taşınmaz davaya konu muhtesatlar nedeniyle daha yüksek bir bedelle satılmış ise bu halde davalıların haksız olarak zenginleştikleri miktarı davacıya iade etmeleri gerekir. Bu nedenle olaya BK.nun 61 ve devam eden madde hükümleri de uygulanmalıdır. Bu halde de davalıların sebepsiz zenginleşmelerinin olup olmadığının tesbiti önem kazanmaktadır.

Bunun tesbitinde ise; davacınıri yaptığı bina ve eklentiler için hiçbir şekilde maliyet hesabı yapılmaksızın taşınmazın üçüncü kişiye satış tarihi itibariyle taşınmazın mevkii, konumu, imar durumu,satın alınmasındaki objektif amaç, taşınmaz üzerindeki muhdesatların alıcıya sağlayacağı muhtemel yarar ile varlığının getireceği muhtemel zarar gibi faktörler tek tek irdelenerek taşınmazın muhdesatlı gerçek sürüm değeri ile muhdesatlar yok farz edilerek gerçek sürüm değerleri ayrı ayrı saptanmakta bu yolla bulunacak iki değer arasında muhdesatları yapan lehine bir fark oluşmaz, değişik bir anlatımla taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatların varlığı alıcı yönünden bir ekonomik değer taşımadığı için satım bedeline etki yapmıyor veya yapmayacak ise davalıların muhdesatlar nedeniyls zenginleşmelerinin olmadığı aksi halde iki bedel arasında muhdesatları yapan yönünden lehine bir fark oluştuğunda ise bu iki değerinin birbirine oranlanması, bu oranının üçüncü kişiye satış bedeline uygulanması suretiyle elde edilecek fark bedel kadar muhdasatlar nedeniyle arsa sahiplerinin zenginleştiği kabul edilmektedir.

Mahkemenin hükmüne esas aldığı bilirkişi raporu az yukarıda açıklanan hususları açıklığa kavuşturan bir rapor niteliğinde değildir. Anılan raporda, davacı tarafından yapılan bina ve eklentileri için asgari levazım değerine ilişkin bir tesbit olmadığı gibi, davalıların sebepsiz zenginleşmelerine ilişkin saptaması da yeterli değildir ve kendi içinde çelişkilidir. Şöyle ki; öncelikle muhtesatlar için üçüncü kişiye satış tarihi yerine dava tarihi esas alınmak suretiyle maliyet hesabı yapılıp, yıpranma düşüldükten sonra bulunan maliyet değeri zeminin değerine ilave edilmek suretiyle muhtesatlı taşınmaz değeri saptanmıştır. Diğer taraftan muhtesatsız yalın değerinin de hangi faktörler esas alınarak saptandığına ilişkin raporda inandırıcı bir gerekçeye yer verilmemiştir.Öte yandan davacının yaptığı gecekondu ve eklentilerinin aynen muhafaza edilmesine olanak yoktur şeklindeki düşünceye karşın bunların satış bedeline maliyet değetieriyie aynen yansıyacağını kabul şeklindeki çelişki de izah edilmemiştir. Bu nitelikteki bir raporun hükme esas alınması mümkün değildir.

Davadaki ileri sürülüşe göre davacı, ancak davalıların haksız zenginleşmesi mevcut ise bu zenginleşme miktarından fazla olmamak kaydıyla az yukarıda açıklanan yönteme uygun taşınmazın üçüncü kişiye satış tarihi itibariyle hesaplanacak asgari levazım değirini davalılardan tapudaki payları oranında isteyebilir. Davalıların sebepsiz zenginleşmeleri bulunmadığı takdirde ise davanın reddi gerekir.

Mahkemenin açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapmadan yetersiz ve kendi içinde çelişkili, somut olayın özelliğine uygun düşmeyen bilirkişi raporunu aynen benimseyerek yazılı şekilde karar vermesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz olunan mahkeme kararının temyiz eden davalı hazine yararına ( BOZULMASINA ), 12.10.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.