Mesajı Okuyun
Old 12-04-2010, 14:16   #3
halit pamuk

 
Varsayılan

Şu karar aleyhe ama dikkat çekici:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
Esas : 2004/7476
Karar : 2005/885

Davacı H vekili Avukat Z K. tarafından, davalı A aleyhine 10.2.2003 tarihinde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.10.2003 tarihli kararın Yargıtay'ca tetkiki davalı vekili Avukat İ tarafından süresi içerisinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, davalının kusurlu davranışı sebebiyle uğranılan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki bir davada, mahkemece davalı lehine karar verildiği, davacının o kararı temyiz ettiği ve hükmedilen miktarı icra veznesine nakit olarak yatırıp mehil belgesi alarak Yargıtay tehir-i icra kararıyla icra takibini ertelettiği, Yargıtay'ca bozma kararı verildiği ve sonuçta davalının isteminin reddedildiği anlaşılmaktadır. Davacı, davalının haksız dava açtığını ve mahkeme kararıyla hemen icra takibi yapmasının kusur oluşturduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece, istem doğrultusunda nakti teminatın icra dosyasında kaldığı döneme ait olarak mevduat faizi oranı üzerinden faizine (tazminata) hükmolunmuştur.
Dava açılması, kanuni hak kullanılması niteliği taşır. Açılan bir davanın sonuçta reddine karar verilmiş olması, o davanın başlangıçta haksız açıldığını göstermez. Haksız bir dava açıldığından ve kanuni hak kullanma sınırının aşıldığından söz edilebilmesi için bu iddiayı somutlaştırmak ve vakıa ile kanıtlarla bu aşkınlığı kanıtlamak gerekir. Davacı, iddiasını somutlaştırmadığı gibi kanıtlayamadığından da, taraflar arasındaki evvelki davanın kanuni hak arama sınırları içerisinde kaldığı, davalının haksız bir dava açmadığı sonucuna varılmıştır. Taraflardan biri lehine verilen mahkeme kararının İİK. hükümleri gereğince ilamlı takibe konu yapılmasında da davalının haksız bir davranışı bulunmadığı belirgindir. Mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeden ilamlı takip yapılması kanuni olarak olanaklıdır. Kararı temyiz eden ve tehir-i icra isteyen davacının kanuni bir koşul olarak takibe konu tazminat miktarını (teminat olarak) icra dosyasına depo etmesi gerekmektedir. Bu zorunluluğa davalı sebebiyet vermediği gibi, nakit paradan başka teminatlar göstermesine olanak varken davacının nakit parayı tercih etmesinde de davalının bir etkisi yoktur. Depo edilen bu nakti teminatın, icra dosyasında yargıtay kararı verilinceye kadar bekletilmesi de kanuni düzenlemeye uygun olup, davalıya bu yönden de bir kusur yüklenemez. Davalı, bu nakti teminatı hiç almadığı gibi, sonuçta da davacıya iade edildiği tartışmasızdır.
Yukarıda belirtilen hususlar gözetildiğinde davalının sorumluluğuna karar verilebilmesi için hukuki bir neden ve davalının kusurlu bir davranışı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu durum karşısında davanın reddedilmesi gerekirken, mahkemece kanuni nedenleri ve gerekçesi gösterilmeden ve dosya içeriği yanılgılı değerlendirilerek davalının sorumluluğuna karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdiden incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 7.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.