Mesajı Okuyun
Old 27-10-2007, 14:35   #7
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

A.) Beyana Çağrı
Defteri inceleme süresi bittikten sonra her mirasçı, mahkemece bir ay içinde beyanda bulunmaya çağrılır. ( TMK m.626/1 )

Karar verme süresi bir aydır. Bu sürenin başlangıcı, mirasçıya yapılan tebliğ tarihidir. Tebliğ işlemi 7201 sayılı Tebligat Yasası'na göre yapılır. Mirasçıların birlikte müracaatı ile süre sonu beklenmeksizin de, beyanda bulunulabilir.

Tebliğ işlemlerine başlandıktan sonra, terekedeki malların tamamı veya bir kısmında değer uyuşmazlığı çıkar veya sonradan, bir atanmış mirasçının varlığı anlaşılır veya tereke mevcudunu önemli derecede etkileyen bir dava leh veya aleyhte kesin şekilde sonuçlanır ya da başkaca zorunlu sebepler meydana gelir veya hakim yeniden re'sen değer tespit etmekte yarar görürse bir aylık süre uzatılabilir. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 725 )

Mirasçılar da önemli ve haklı sebeplere dayanarak sürenin uzatılmasını isteyebilirler. Ağır hasta olupta yerinden kalkmasına izin verilmiyen veya uzak bir yerde tutuklanan mirasçı sürenin uzatılmasını isteyebileceği gibi, karantina, deprem, su baskını ulaşımın kesilmesi ve benzeri olağanüstü haller yüzünden sürenin uzatılması da istenebilir. Bu durumlarda uzatma imkanı verilmelidir. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 725 )

B.) Beyan

Çağrıya uyan yasal ve atanmış mirasçıların her biri,
a) Mirası red, ( TMK m.605 - 618 )
b) Resmi tasfiye ( TMK m.632 - 636 )
c) Mirası tutulan defter gereğince kabul, ( TMK m.628 - 630 )
d) Mirası kayıtsız ve şartsız kabul, haklarından sadece birini seçebilir. ( TMK m.627/1 )

Süresi içinde herhangi bir beyanda bulunmayan mirasçı ise yasal karine gereği mirası tutulan deftere göre kabul etmiş sayılır. ( TMK m.627/2 )

Tüm mirasçılar, seçme haklarından birisi üzerinde uyuşarak, aynı seçeneği tercih etmişlerse, hakim o seçeneğin gereğini yapar.

Mirasçılar, değişik seçenekleri de tercih etmiş olabilirler.

Değişik seçenekleri tercih eden mirasçılar arasında, mirası kayıtsız ve şartsız kabul etmiş ve resmi tasfiye talebinde bulunanlar varsa, resmi tasfiye talebi TMK m.632/2 uyarınca kesinlikle kabul olunmaz.

Bir kısım mirasçılar, tutulan defter gereğince kabul ettikleri halde içlerinden resmi tasfiye talebinde bulunanlar varsa, TMK m.632/2 hükmü uygulanacak mıdır ? Bu husus, eski Medeni Kanun zamanında da tartışma konusu olmuştur.

Sayın Esat Şener, bu tartışmayı şöyle aktarmaktadır:

“Medeni Kanunun 572.maddesindeki ( 743 sayılı, eski Medeni Kanun ) “mirası mutlak olarak kabul” cümlesi gerçekten düşündürücüdür. Başka bir anlatımla vazıh=açık değildir.

Medeni Kanunun karşılığı olan İsviçre Medeni Kanununun 593/2 maddesinin Almanca metninde sadece “kabul” den söz edilmiş iken Fransızca aslında ise “kayıtsız şartsız kabul ibaresi” yeralmış, madde Türkçeye çevrilirken “mutlak olarak kabul” şeklini almıştır. Mirasın kabulü halinde tasfiyenin yapılmamasını öngören hükmün amacı, borçları kendi malvarlığı ile ödemeye razı olan mirasçı bulunduğu halde, tasfiye işlemine başvurularak “mirasbırakanın hatırasına saygısızlığı önlemektir.” Hal böyle olunca, kanunun esprisi esas alınarak, tutulan deftere göre mirasın kabul edilmesi halinde de resmi tasfiyenin yapılamayacağının kabulü, uygun bir yorum biçimi olur. Öğretide egemen görüş ve yargıtay uygulaması bu doğrultudadır.

Bu konuyla ilgili dipnotta ise, Kocayusufpaşaoğlu, Oğuzman, İnan, İmre, Gönensay-Birsen 'in bu görüşte olduğu, Yargıtay 2.HD nin 1.4.1949 tarih, 4540/1768 sayılı ve YHGK'nın 22.01.1972 tarih 353/41 sayılı kararlarının bu doğrultuda bulunduğu, buna karşılık Belgesay, Berki A.Himmet, Ayiter'in ise aksi görüşte olduğu belirtilmektedir. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 725 )

Azınlıkta kalan görüşün savunucularından, A.Himmet Berki'nin görüşü ise resmi tasfiye talep eden mirasçının menfaatleri ile deftere göre kabul eden mirasçının menfaatleri arasında herhangi bir zıtlık yoktur. Resmi tasfiyeye gidildiğinde, deftere göre kabul eden mirasçıya, deftere yazılanların dışında ilave bir sorumluluk yüklenmeyecektir. Üstelik resmi tasfiyenin yapılabileceğinin kabulü halinde, deftere yazılanlardan dahi, ancak tereke mevcudu ile sorumluluk sözkonusu olduğundan, deftere göre kabul eden mirasçı için bile daha uygundur şeklinde, özetlenebilir. ( Uygulamada Miras ve Tereke Hukuku – Hakim Ahmet Ertuğrul Bolak, Eğitim Yayınları, İstanbul, 1980 Baskı sayfa 1131 )

Öte yandan, 4721 Sayılı yasanın 632 nci madde gerekçesinde, hüküm değişikliği olmadığı belirtilmekle birlikte, eski 572 nci maddede yeralan “mutlak olarak” kelimelerine, yeni yasada yer verilmediği de görülmektedir.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi üyesi, Sayın Ömer Uğur Gençcan mirasçılardan bir kısmı resmi tasfiye, bir kısmı da tutulan resmi deftere göre kabul tercih ederlerse, resmi tasfiye isteyenlerden bir başka seçeneği seçmelerinin istenmesi gerektiğini belirtmektedir. ( Türk Medeni Kanunu – Ömer Uğur Gençcan Cilt 3 Yetkin matbaası, Ankara 2007 sayfa 3722 )

Buna karşılık, Prof.Dr.Ali Naim İnan, Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd.Doç.Dr.Hakan Albaş ise “resmi tasfiye talebinde bulunan mirasçı TMK m.626 daki süre sona ermeden seçim hakkını yeniden kullanmalıdır. Bu müddeti sükut ederek geçirirse, mirası tutulan deftere göre kabul etmiş sayılır”, görüşündedir. (İnan Türk Medeni Hukuku Miras Hukuku – Prof.Dr.Ali Naim İnan , Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd Doç.Dr.Hakan Albaş, 6.Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 518 )

Sayın Ömer Uğur Gençcan'ın görüşünün daha uygun bir çözüm şekli olduğu anlaşılmaktadır. Resmi tasfiye tercihinde bulunmuş mirasçı, diğer mirasçıların hangi tercihte bulunacağını bilmek veya tahmin etmek zorunda değildir. Kendisine hakim tarafından durum açıklanmadığı ve yeniden tercihte bulunması gerektiği bildirilmediği sürece, yasal süresi içinde tercihini bildirmiş mirasçıya, karine uygulanmamalıdır. Kaldı ki, 626 ıncı maddenin ikinci fıkrasında hakimin ek süre verebileceği düzenlendiğinden, hukuki imkanda bulunmaktadır.

6.RESMİ DEFTERE GÖRE KABULÜN SONUÇLARI