Mesajı Okuyun
Old 11-05-2011, 18:02   #9
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Burada zamanaşımın işlemesi ve/veya durması ve/veya kesilmesi ile avukatın istifa etmesi arasında bir ilgi olmadığı kanaatindeyim. Eğer avukat BK.136/2 dairesinde icra müdürlüğüne dilekçe vererek istifa etmiş ve bu dilkeçe müdürlüğün müvekkilinize tebliği ile neticelenmiş ise, icra takibinden kaynaklanan bir işlem olarak değerlendirilebilirdi ve o tarihte zamanaşımının kesildiği söylenebilirdi. Sanıyorum sizin olayınızda böyle bir durum da yok.

Zamanaşımının hangi hallerde kesileceği ve kat'ın sonuçları hususu Borçlar Genel Hukuku kapsamında BK. 133 vd. hükümlere bunun uzantısı TTK.662-663 ve 730 maddelerde düzenlenmiştir. Bu maddeleri incelemenizi öneririm.

Diğer yandan Yargıtay kararında yer aldığını belirttiğiniz "zamanaşımı dermeyanı için İİK.71. maddeye göre süre yoktur" gerekçesinin doğru olmadığını düşünüyorum. İİK.71 maddesinde bu sürenin olması gerekmez. zamanaşımı def'i hukuk usulüne göre bir İlk itirazdır ve cevap süresi içinde dermeyan edilmek gerekir. Bu def'i re'sen nazara alınamayacağı gibi süresinden sonra da (muhatabın rızası olmadan) ileri sürülemez. Yine HUMK. hükümlerinin İcra ve İflas işlemleri içinde cari olacağı genel prendiplerdendir. Borçlu yenileme dilekçesini tebliğ aldığında itiraz süresi içinde bu zamanaşımı def'ini dile getirmeliydi kanaatindeyim.

Kaldı ki hemen aşağıda yer alan Yargıtay Kararı da bu yöndedir ve sizin bahsettiğiniz Yargıtay kararından farklıdır:



Yargıtay kararını mümkünse eklerseniz sevinirim.

Sayın Dikicinin Sunduğu Kararın tam metni aşağıdadır.

Alıntı:

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
Esas: 1975/2912
Karar: 1975/4679
Karar Tarihi: 07.07.1975
 
MENF
İ TESPİT DAVASI - ÇEKİN ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BULUNDUĞU İDDİASI - MENFİ TESPİT DAVASININ BORCUN ESASINA KARŞI AÇILABİLECEĞİ - BORÇLUNUN ZAMANAŞIMI SAVUNMASINDA BULUNMAMASININ İTİRAZINDAN VAZGEÇME ANLAMINDA GELDİĞİ

ÖZET: Olayda zamana
şımına uğrayan çek dolayısıyla davalının yaptığı icra kovuşturmasına karşı keşideci davacının bir itirazı olmadığı halde, çekin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek açtığı menfi tespit davasının reddi, yasaya uygun görülmüş ve hükmün onanması uygun bulunmuştur.

 
(818 S. K. m. 62, 140) (2004 S. K. m. 33, 71)
Dava: Taraflar aras
ındaki davadan dolayı İstanbul as. 2. Ticaret Mahkemesince verilen 4.4.1975 tarih ve 454/159 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu; gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine (5.000) liralık çekle icra takibine geçtiğini, çekin zamanaşımına uğramış bulunduğunu iddia ile borçlu bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı itirazının takip sırasında ileri sürülmediğini, takibin kesinleştiğini, menfi tespit davası açılamayacağını ileri sürmüştür.

Mahkemece, menfi tespit davası borcun esasına karşı açılabilir. Davacı borcun esasına itiraz etmemiş, takip kesinleşmiştir, gerekçesi ile dava reddedilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Her ne kadar zamanaşımı müessesesi Borçlar Kanununun (Borçların Sukutu) na ilişkin 3. babında tanzim edilmiş ise de, gerçekte borçluluğu sona erdiren diğer nedenler gibi taraflar arasında mevcut alacaklılık ve borçluluk ilişkisini ortadan kaldırmaz. Bu sebeple takip hukukunda da alacağın takip tarihinden önce veya sonra zamanaşımına uğramış olması halleri ayrı ayrı sonuçlara bağlanmış bulunmaktadır. Takibin kesinleşmesinden sonra bazı sürelere riayetsizlikten dolayı alacağın zamanaşımına uğraması ve takibin yenilenmesi halinde, İcra ve İflas Kanununun 71/son, 33/A ve 33/son maddeleri gereğince borçlunun alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürmesi mümkün olmasına karşılık, ikinci halde yani alacak takip talebinden önce zamanaşımına uğramış ise, bunun herhalde ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu tarafından itirazen ileri sürülmesinde zorunluluk vardır. Aksi halde, takip tarihinden önce gerçekleşmiş olan zamanaşımına dayanılarak takibin iptali istenemeyeceği gibi zamanaşımı borcun rızaen ödenmesini engellemediğinden, icrada ödenmiş olan böyle bir borcun geri alınmasında dava edilmez. Borçlar Kanununun 62. maddesi) Başka bir ifade ile icra kovuşturmasına karşı borçlunun zamanaşımı savunmasında bulunmaması, bu itirazından vazgeçme anlamında kabulü gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.4.1972, 265/242 sayılı kararı) Aynı nedenlerle ödeme emrine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmayan veya hiç itiraz etmeyen borçlunun artık borcun zamanaşımına uğradığından bahisle menfi tespit davası açması mümkün değildir.

Olayda zamanaşımına uğrayan çek dolayısıyla davalının yaptığı icra kovuşturmasına karşı keşideci davacının bir itirazı olmadığı halde, çekin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek açtığı menfi tespit davasının reddi, yukarda gösterilen gerekçelerle ve yasaya uygun görülmüş ve hükmün onanması uygun bulunmuştur.

Sonuç: Yukarda yazılı nedenlerden dolayı davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA 7.7.1975 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Peki Sayın Dikicinin sunduğu kararın daha yeni tarihlileri konusunda yardımcı olabilirmisiniz.
Teşekkürler...

Aşağıda verdiğim Kararda Kararın metninde geçen HGK kararıdır.

Alıntı:

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1969/4-1265
Karar: 1972/242
Karar Tarihi: 15.04.1972


MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVASI - ZAMANAŞIMI - ZAMANAŞIMININ ESAS HAKKI DEĞİL ONU DAVA VE TAKİP YETKİSİNİ DÜŞÜRMESİ - GERİ ALMANIN TALEBİNİN MÜMKÜN OLMAMASI - ÖZEL DAİRE BOZMA İLAMINA UYULMASI GEREĞİ

ÖZET: Zamanaşımı, esas hakkı değil, onu dava ve takip yetkisini düşürür. Olayda, borçlunun itiraz etmeksizin ödemede bulunmuş olması, zamanaşımına uğrayan bir borcun rızaen ödenmiş olması itibariyle, Borçlar Kanunu, <Müruru zamana uğramış olan bir deyni eda .... için verilen şey alınamaz> hükmü gereğince geri alınmasının istenmesi mümkün değildir ve bu yön, mahkemece göz önünde tutulmamıştır. Özel daire bozma ilamına bu nedenle uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesinde isabet görülmemiştir.



(2004 S. K. m. 72) (818 S. K. m. 62)

Dava: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi Kararı: 1- Alacaklının borçluya karşı yaptığı icra kovuşturması adi belgeye dayanmaktadır. Bu kovuşturmaya karşı borçlu, borcu olmadığını belirterek itirazda bulunmuş, zamanaşımı savunmasını ileri sürmüştür. Kovuşturmaya karşı itiraz sonunda, yürürlükte bulunan hükümler uyarınca kayıt pulu bulunmadığından, itiraz gözetilmemiş ve kovuşturma kesinleşerek, alacak alacaklıya ödenmiştir. Geri alma davasında borçlu, hem alacağın esasına, hem de zamanaşımına uğradığına dayanarak, geri alma isteğini ileri sürmektedir. Ancak, icra kovuşturmasına karşı bu yolda bir savunma nedenine dayanılmaması durumu, zamanaşımı nedenine dayanılmamasına, bu savunmadan vazgeçmesine delalet eder. O halde, mahkemenin bu esası gözetmemiş olması, bozmayı gerektirir. Çünkü zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmesi, onun geri alınmasının istenmesine, Borçlar Yasası’nın daha genel nitelikteki 62’nci maddesinin son fıkrası hükmü engeldir.

2- Dava, iki yazılı belgeye dayanmaktadır. Belge inkar edilmemiştir. Belgelerden biri ibraz edilmiş, diğeri daha sonra ibraz edildiğinden, delillerin genişletilemeyeceği görüşüyle, davaya karşı ileri sürülen savunmanın bu bölümü incelenmemiştir. Oysaki usulde buyurucu tanık listesi konusundaki hüküm dışında, delillerin genişletilemeyeceği konusunda bir kural yoktur. Belge, borçluluğu gösterir nitelikte olduğuna göre, davanın reddedilmemiş olması, bozmayı gerektirir. Temyiz olunan kararın, gösterilen nedenlerle bozulmasına, 11057/8646 ile 7.11.1968 gününde karar verilip, yerine geri gönderilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; bazı sebep ve düşüncelerle eski hükümde direnmeye karar verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Davacı vekili; davalının müvekkili aleyhinde, masraflarla birlikte, 13.313,52 lira alacağın tahsili için yapmış olduğu icra takibine, müvekkilinin ileri sürdüğü itiraz nedenlerini havi itiraz dilekçesinin pulsuz olması nedeniyle reddedilmesi ve icra takibinin kesinleşmesi sonucu paranın tamamen tahsil edilmiş olduğunu ve böylece müvekkilinin borçlu olmadığı ve aynı zamanda zamanaşımına uğramış bir parayı ödemek zorunluluğunda kaldığını iddia ederek, mezkur paranın İcra ve İflas Kanunu’nun 72’nci maddesi gereğince tahsilini istemiş, davalı vekili cevap dilekçesinde, zamanaşımının borcu ortadan kaldırmayacağını, bu halde borcun tabii borç haline dönüşeceğini, davacı, icra takibine usulüne uygun itiraz etmediğine ve borcu ödediğine göre, borcu kabul ve ikrar etmiş sayılacağını ve bu itibarla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahalli mahkemece verilen; davacının borcu olmadığı halde icra takibi nedeniyle ödediği 13.313,52 liranın İİK’nin 72’nci maddesi gereğince davalıdan geri alınarak davacıya verilmesine ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay özel dairesince incelenerek, ilamında yazılı nedenlerle bozulmuş ise de mahkeme, önceki hükümde direnmiş, direnme kararı yine davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Özel daire bozma ilamında da yazılı olduğu üzere; 1- Alacaklının, borçluya karşı 2.11.1961 tarihinde yaptığı icra kovuşturması, adi belgeye dayanmaktadır. Bu kovuşturmaya karşı borçlu, 29.11.1961 günlü ve <10 Kasım 1961 tarihli ödeme emriniz, 27.11.1961 günlü tebellüğ edildi. Cevaben, İ. Beye borçlu bulunmadığımı arz ederim> ifadeli dilekçe ile borçlu olmadığını belirterek itirazda bulunmuş, zamanaşımı savunmasını ileri sürmemiştir. Kovuşturmaya karşı vaki itiraz, itiraz gününde yürürlükte bulunan hükümler uyarınca ve kayıt pulu bulunmadığından geçersiz sayılarak kovuşturma kesinleşmiş ve alacak tahsil olunarak, alacaklıya ödenmiştir.

İşbu geri alma davasında, borçlu, hem alacağın esasında mevcut olmadığı ve hem de zamanaşımına uğradığı nedenine dayanmakta ise de; icra kovuşturmasına karşı zamanaşımı nedenine dayanan bir itiraz ileri sürülmemiş olması, zamanaşımı savunmasından vazgeçmiş olduğu anlamına gelir. Zira; zamanaşımı, taraflar arasındaki alacaklılık ve borçluluk ilişkisini ortadan kaldırmadığı gibi, borcun rızaen ödenmesini de engellemez. Bir kelime ile; zamanaşımı, esas hakkı değil, onu dava ve takip yetkisini düşürür. Olayda, borçlunun itiraz etmeksizin ödemede bulunmuş olması, zamanaşımına uğrayan bir borcun rızaen ödenmiş olması itibariyle, Borçlar Kanunu’nun 62’nci maddesinin <Müruru zamana uğramış olan bir deyni eda .... için verilen şey alınamaz> hükmü gereğince geri alınmasının istenmesi mümkün değildir ve bu yön, mahkemece göz önünde tutulmamıştır.

2- Öte yandan dava, iki adet yazılı belgeye dayanmaktadır. Belgeler inkar edilmemiştir. Bunlardan ikincisi sona ibraz edildiğinden, delillerin genişletilemeyeceği görüşüyle davaya karşı ileri sürülen savunmanın bu bölümü incelenmiştir. Oysaki usulde, tanık listesi konusundaki buyurucu hüküm dışında, delillerin genişletilemeyeceği konusunda bir kural yoktur. Mübrez belge, borçluluğu gösterir nitelikte olduğuna göre, davanın reddedilmesi gerekir.

Özel daire bozma ilamına bu nedenle uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesinde isabet görülmemiştir.

Sonuç: Davalının temyiz itirazlarının kabulüne, direnme kararının 1 ve 2’nci bentlerde gösterilen nedenlerle dava reddedilmek üzere, HUMK’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA ve davalı taraf yararına avukatlık ücret tarifesi uyarınca takdir olunan 850 lira avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, 15.04.1972 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı