Mesajı Okuyun
Old 07-09-2007, 15:34   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

İsim koymak dünyanın en zor işlerinden biri. 1986 yılında oğlum olduğunda bu zorluğu yaşadım. Telefon rehberi, baro levhası, hava harp okulunu kazananlar listesi gibi pek çok değişik kaynaktan isim seçmeye çalıştım. ( O yıllarda internet yoktu.)

Aradığım ismin ayırt edici olmasını ama aykırı olmamasını istiyordum. Bu nedenle seçtiğim alışık olunmayan isimleri çevreme beğendirmek mümkün olmadı. Herkesin ismi beğenmesi gerektiğini düşünüyordum çünkü bu isim baba oğul arasında kalmayacaktı.

Doğumdan sonra haftalar geçti ama hala bir isim bulamamıştım. Nüfus Kanunu'na göre belli bir sürede nüfus kaydı yaptırılmazsa cezası vardı. Acele etmeliydim. Çevremdekiler de böyle düşünüyordu.

Doğumdan sonra aylar geçti ama hala bir isim bulamamıştım. Nüfus Kanunu'ndaki o belli süre geçmişti. Nasılsa ceza alacaktım. Bu nedenle artık acelem kalmamıştı. Ama çevremdekiler böyle düşünmüyordu.

O yıllarda serbest avukatlık yapıyordum. İzmir’den Kuşadası’ndaki bir duruşmaya giderken yolda radyo haberlerinden Çernobil faciasını öğrendim. Rusya’daki Çernobil nükleer santralında meydana gelen kaza nedeniyle büyük bir alan radyasyon tehlikesi altındaydı. Biz de bu tehlikeli alan içindeydik. Ama BİZ’den önce aklıma bebeğim geldi. Nükleer tehlikenin dehşetini evden uzakta öğrenmek çok sarsıcıydı. Radyasyon gözle görülür bir şey olmadığı için nerede, ne kadar tehlike olduğunu bilmek bile mümkün değildi.

Basit bir kazanın bunca tehlikeye yol açtığını ve bir savaş olduğunda kim bilir ne kadar büyük bir yıkım olacağını düşünürken BARIŞ sözcüğü bana çok sıcak geldi. O yıllarda Barış ismi herkes tarafından kullanılıyor ve ayırt edici özelliği bulunmuyordu. Ama artık bebeğimin ismiyle ayırt edilmesinden çok can güvenliği öncelikliydi.

Eve döndüğümde bebeğin ismi Barış oldu. Bu bir isim değil, bu bir “temenni” idi.

Bir daha da çocuk mocuk yapmadık.