Mesajı Okuyun
Old 01-09-2006, 11:24   #4
Av.Levent

 
Varsayılan

Olayınızla ilgili danıştay kararı bulmaya çalıştım fakat olayla pek ilgisi olmayan ancak danıştayın güzel bir yorumu olduğu için aşağıya ekliyorum. Özellikle koyu yazılan kısımlar dikkat çekici.

İdare dersinde hoca zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren tam yargı davası sürelerinin başlayacağını aksi durumun idareyi vatandaş nezdinde korumak olduğunu söylemişti.

Sizin olayınızda her nekadar fail belirli olsada, zarar henüz belirli değil ve belki gerçek zarar hiç bir zaman belirlenemeyecek. Bu nedenle bence dava açma süresi geçmiş değil. Ancak önünüzde uzun ve zahmetli bir dava sürecinin olduğuda bilinen bir gerçektir.

"D 10, E: 1999/001746, K: 1999/005376, Tarih: 02.11.1999
[*]İŞKENCE NEDENİYLE SORUMLULUK[*]DAVA ZAMANAŞIMI[*]HİZMET KUSURU[*]İDARİ EYLEMLER

2577 sayılı Yasa´nın 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık süre eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren başlatılır. Kamu görevlilerinin hizmetin yürütülmesi sırasındaki görev kusurları nedeniyle verdikleri zararın tazmini için idare aleyhine, kusurları nedeniyle verdikleri zararın tazmini için idare aleyhine dava açılır.

(2577 s. İYUK. m. 13) (2247 s. UMK. m. 19) (2709 s. Anayasa. m. 125) (657 s. DMK. m. 13)

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davacılar) : ... , .... ... (varisleri)

Vekilleri : Av. ...

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı

İstemin Özeti : Davacılardan ... ve ...´nın oğlu, ...´nın küçük kardeşi ...´nın işkence sonucu ölümü nedeniyle uğradıklarım öne sürdükleri maddi ve manevi zararın tazminen ödenmesi istemiyle açtıkları davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar veren İstanbul 5. İdare Mahkemesi´nin 27.10.1998 tarih ve E:1996/1139, K:1998/715 sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : 1. Davacılar, yerinde olmadığım öne sürdükleri davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiğini savunmuşlardır.

2. Davalı İçişleri Bakanlığı, yerinde olmadığım öne sürdüğü davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiğini savunmuştur.

D.Tetkik Hakimi : Hüseyin Özgün

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddiyle bozulması istenen kararın onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Bilgin Ansan

Düşüncesi -. Davacıların murisinin 8.8.1980 tarihinde yasa dışı pankart asma olayı sırasında gözaltına alınırken aldığı darbe neticesinde ölümü sebebiyle mirasçılarının uğradığı zararın tazmini talebiyle olay tarihinden 14 yıl sonra 25.7.1994 tarihinde açılan davayı süre aşımından red etmeyerek kabul eden ve 127.699.928,- lira maddi ve 300.000.000.- lira manevi tazminat ödenmesine karar veren İstanbul 5 inci İdare Mahkemesi kararı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu´nun dava açma süresini düzenleyen 13 üncü maddesi amir hükmüne aykırı bulunduğundan temyiz talebinin kabulü ile İstanbul 5 inci İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Davacılardan ... ve ...´nın çocukları, ...´nın kardeşi ...´nın ... Emniyet Müdürlüğü´nde 8.8.1990 tarihinde işkence sonucu ölümü sebebiyle uğranıldığı öne sürülen davacılardan herbiri için 100.000.000.-lira maddi, 100.000.000.-lira manevi olmak üzere toplam 600.000.000.-lira zararın yasal faiziyle birlikte davalı İçişleri Bakanlığı ve polis memuru ... tarafından tazminen ödenmesi istemiyle 25.7.1994 tarihinde adlı yargı yerinde dava açılmıştır.

... 6. Asliye Hukuk Hakimliğinin 20.10.1994 tarih, E:1994/396, K:1994/476 sayılı kararıyla, idarenin hizmet kusuru nedeniyle tazminat istenildiği gerekçesiyle mahkemelerinin görevsiz olduğuna karar verilmiştir.

Anılan mahkeme kararı üzerine, idari yargı yerinde idare ve polis memuru aleyhine açılan dava sonucunda, İstanbul 5. İdare Mahkemesince, polis memuru hasım mevkiinden çıkarılıp, 2577 sayılı Yasa´nın 13.maddesi aktarılarak, anılan maddede öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin geçirilmesinden sonra açılan davanın esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

Dairemizin 15.5.1996 tarih ve E:1995/4238, K:1996/2571 sayılı kararıyla, davanın şahıs aleyhine açılan kısmının görüm ve çözüm yerinin adli yargı yeri olması sebebiyle, öncelikle davanın bu kısmı için görev konusunda bir karar verilmesi gerekirken, davalı şahsın hasım mevkiinden çıkarılarak, şahsın sorumluluğunun görevli yargı-yerince belirlenmesini olanaksız kılar nitelikte hüküm tesisinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle, İstanbul 5. İdare Mahkemesi´nin 22.3.1995 tarih ve E:1994/1736, K:1995/275 sayılı anılan kararı bozulmuştur.

Dairemiz bozma kararına uyan İstanbul 5. İdare Mahkemesince, davanın polis memuru aleyhine olan kısmı için, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi´nin kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun´un 19.maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi amacıyla dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine, sonucunun beklenmesine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık mahkemesi´nin 24.3.1997 tarih ve E:1997/15, K:1997/14 sayılı kararıyla: memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kural olarak, kurum aleyhine açılabileceğine ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı tutulduğuna işaret edildikten sonra, olayda polis memurunun şahsi kusuruna dayanılarak polis memuru aleyhine de dava açıldığından, davanın bu kısmının adli yargı yerince çözümlenmesi gerektiğine karar verilmiştir.

İstanbul 5. İdare Mahkemesince, Uyuşmazlık Mahkemesi´nin anılan kararı geldikten sonra, davanın idareye yönelik kısmı incelenerek idarenin kendisine verilen kamu hizmetinin işlemesini sağlayacak örgütü kurmak, personel ve araç gereci hizmet gereklerine uygun şekilde hazırlamakla yükümlü olduğu, idarenin hizmeti yürüten personelin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere ilişkin kusurun hizmet kusuru oluşturacağı ve zararın idarece tazmini gerektiği, olayda ...´nın 8.8.1980 tarihinde pankart asılması nedeniyle gözaltına alındığı sırada polis memuru ... tarafından ölümüne sebebiyet verildiğinin ... 5. Ağır Ceza Mahkemesi´nin 3.3.1993 tarihli kararıyla belirlenerek mahkumiyet kararı verildiği, kararın Yargıtay 8.Ceza Dairesi´nin 21.12.1993 tarih ve 93/13007 sayılı kararıyla onandığı, bu durum karşısında tazmin sorumluluğu ortaya çıkan idarenin ödemekle yükümlü olacağı tazminat miktarının belirlenmesi için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacıların destekten yoksunluk zararlarının baba ... için 245.228.538.-lira anne ... için 27.698.928.-lira olarak hesaplanırken, ağabey ...´nın kardeşinden destek almayacağından, zararının bulunmadığı sonucuna varıldığı, ayrıca davacılardan anne ... için 17.3.1997 tarihinde ölümü nedeniyle zararın bu tarihe kadar hesaplandığı, hesaplanan zararın miras hissesi oranında hak sahiplerine geçeceği bu durumda da istemle bağlı kalmak ve belirlenen zarar dikkate alınmak suretiyle baba için 100.000.000.-liranın, anne için vefat ettiği 17.3.1997 tarihine kadar hesaplanan 27.698.928.-liranın ödenmesi gerektiği, kardeşe destekten yoksunluk zararı ödenmesine olanak bulunmadığı, ayrıca ölüm olayının niteliği ve manevi tazminatın amacı dikkate alınarak davacıların istemleri kadar olmak üzere herbiri için 100.000.000.-lira da manevi tazminat takdir edildiği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin belirtilen miktarlarda olmak üzere anne ve baba için 127.699.928.-liralık kısmının kabulüyle, bu miktarın davanın ilk defa adli yargı yerinde açıldığı tarih olan 25.7.1994 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine, maddi tazminat isteminin bu miktarı aşan kısmının reddine, ayrıca 300.000.000.-lira da manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Karşılıklı olarak temyiz isteminde bulunan taraflardan davacılar, müteveffanın üniversiteye kaydım yaptırdığı 1978 tarihinden okulunu bitirme tarihine kadar hiç gelir elde edemeyeceğinin varsayılmasının isabetsiz olduğu, askerliğini yedeksubay olarak yapıp, gelir elde etmesinin mümkün olduğu, kardeşin de destekten yoksun kaldığından zararının hesaplanması gerektiği, destek nisbetlerinin asgari ücret üzerinden hesaplanmasının doğru olmadığı, annenin ölümünden sonra diğer davacılara desteğinin artacağının dikkate alınmadığı, faizin de olay tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği iddiasıyla mahkeme kararının davanın kısmen reddine ilişkin bölümünün temyizen incelenip, bozulmasını istemişlerdir.

Davalı idare ise, kamu görevlisinin şahsi kusuru bulunduğunun dikkate alınmadığı, davanın 2577 sayılı Yasa´nın 13.maddesinde öngörülen süreden sonra açıldığı iddiasıyla, mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin bölümünün temyizen incelenip, bozulmasını istemiştir.

Davacı tarafın temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı Yasa´nın 49.maddesinde öngörülen bozma sebeplerinin hiçbirisine girmediğinden ve mahkeme kararının davanın kısmen reddine ilişkin bölümü usul ve hukuka uygun bulunduğundan, davacı tarafın temyiz isteminin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Davalı idarenin temyiz sebebi olarak öne sürdüğü personelin şahsi kusuru olduğunun dikkate alınmadığı ve 2577 sayılı Yasa´nın 13.maddesindeki sürelerden sonra dava açıldığı yolundaki iddialarına gelince;

2577 sayılı Yasa´nın 13.maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilen ilgililerin, idari eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde idari eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği hükme bağlanmıştır.
Anılan yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı zaman zaman duraksamalara yol açtığından, irdelenmesi gerekmektedir.

Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yolaçtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.

Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu yoksa görev kusuru sonucumu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.

Bu itibarla, 2577 sayılı Yasa´nın 13.maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.
Dava konusu olayda tazmini istenen zarar işkence sonucu ölüm nedeniyle uğranılan zarar olduğuna göre ölümün işkence nedeniyle meydana gelip, gelmediğinin, işkence eylemini idarenin personelinin resmi görev ve yetkisini kullanarak gerçekleştirip, gerçekleştirmediğinin belirlenmesine bağlıdır.

Bu itibarla olayda 8.8.1980 tarihinde davacıların yakınının ölmesi eylemin ortaya çıktığı tarih olarak kabul edilebilirse de yasada öngörülen idari eylemin ortaya çıktığı tarihin bu tarih olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.

Eylemin idariliği sanık polisin, yargılanması sonucu, ...´nın suçunu ikrar ettirmek amacıyla ve katil kastı olmaksızın faili gayrı muayyen şekilde darpta bulunmak suretiyle ölümüne sebebiyet verdiğinin belirlenerek mahkum edilmesine ilişkin ceza mahkemesi kararının onanarak kesinleştiği 21.12.1993 tarihinde kesinlik kazanmıştır.

Bu duruma göre de olayda eylem tarihi (eylemin idariliğinin kesinleştiği tarih) ceza mahkemesi kararının kesinleşme tarihi olduğundan ceza mahkemesi kararının onandığı 21.12.1993 tarihinden sonra, yasada öngörülen süre içinde ilk defa 25.7.1994 tarihinde adli yargı yerinde, 20.10.1994 tarihinde verilen görev yönünden ret kararı sonucu, bu kararın 29.11.1994 te tebliği üzerine 21.12.1994´te idari yargı yerinde açılan dava süresindedir.

Öte yandan, Anayasa´nın 125.maddesi son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiş bulunduğundan; 129.maddesinin 5.fıkrasında memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlandığından; 657 sayılı Yasa´nın 13.maddesinde de kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu belirtildiğinden ve olayda işkence sonucu ölüm olayı görevli polis memurunun şahsi - görevden ayrı kusurundan değil, yukarıda tanımlanan anlamda idareyle bütünleşerek, idarenin verdiği görev, yetki ve olanakları kullanarak hizmet sırasındaki görev kusuru nedeniyle meydana geldiğinden, davalı idarenin ölüm olayının personelin şahsı kusuru nedeniyle meydana geldiği bu nedenle idarelerinin tazmin sorumluluğu bulunmadığı yolundaki iddiasının da dayanağı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa´nın 49.maddesi uyarınca davacıların ve davalı idarenin temyiz istemlerinin reddine, İstanbul 5. İdare Mahkemesi´nin 27.10.1998 tarih ve E: 1996/1139, K: 1998/715 sayılı kararının, yukarıda belirtilen gerekçelerin de eklenerek onanmasına 2.11.1999 tarihinde gerekçede oyçokluğu, esasta oybirliğiyle karar verildi.

AZLIK OYU

Davacıların murisleri ...´nın işkence sonucu ölümü nedeniyle İçişleri Bakanlığına karşı açılan maddi ve manevi tazminat davasının, ilgilinin ölümünün davalı idare ajanının işkence eylemi sonucu olduğunun öğrenildiği tarihten itibaren 2577 sayılı Yasanın 13.maddesinde yazılı süreler içinde açıldığını kabul ederek gören, idare mahkemesinin temyize konu kararının dayandığı hukuki gerekçelerle aynen onanması gerekirken ek gerekçe ile onanması yolundaki çoğunluk kararının bu kısmına katılmıyorum."