Mesajı Okuyun
Old 27-01-2003, 22:13   #1
Av. Adil Giray ÇELİK

 
Varsayılan Geçmişten Günümüze Hakim - Vekil İlişkileri

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HAKİM – VEKİL
İLİŞKİLERİ


Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Başkanı Sayın Fatma Çamlıbel Hanımefendinin 11 Ocak 2002 günü saat 11 sularında yaptığı tarihsel açıklama hiç kuşkusuz bu konuya ilgi duyan insanları harekete geçirmiştir.

Sayın Çamlıbel konuşmasında Mecelleye “o kadar özel ve güzel” atıfta bulunmuştur ki, ister istemez Mecellenin uygulandığı yıllardaki avukat yargıç ilişkilerini inceleme zorunluluğu doğmuştur.

Osmanlı da 16, 17. Yüzyıllar da kurumsal anlamda savunma mesleğini yürüten kimseler bulunmamaktaydı. Mahkemelerde tarafları temsil edecek yasal bir düzenleme yoktu. Mahkemelerde taraf vekilliği görevlerini yerine getiren vekiller, son derece sınırlı yetkileri vardı ve bu vekiller Karamanlı, İncesulu, Niğde’li mahalle bakkalları idi. İstanbul’un lüks yazlık semtlerinde oturur, alış veriş nedeniyle kadı ve mahkeme çalışanları ile tanış olmaları nedeniyle, vatandaşlar tarafından dava vekili olarak görevlendirilirler, asıl bakkallık olan görevlerini çıraklarına bırakıp, mahkeme koridorlarında dolaşırlardı. Bu kişilerin genellikle, cepleri zarf ve kağıtlarla dolu olduğu için Kağıt Kavafı, yada mekanları olmayıp ayakta dolaşmaları nedeniyle Ayak Kavafı denilmiştir.

Bu okuma yazma bilmeyen Ayak ve Kağıt Kavafı, kişiler savunma mesleğinin ülkemizdeki yüz karası olmuşlardır. Okuma yazmaları dahi olmayıp, Türkçe yi bile doğru dürüst konuşamazlardı. Mahkemedeki yargılamayı ve gelişmeleri cehaletleri nedeniyle müvekkillerine tam anlatamazlar, verdikleri bilgi ve önerilerin aksine genellikle mahkemelerden aksi kararlar çıkardı. Böylesi bir cehalet içerisinde halktan para almakta zorlanan bu kişiler müvekkillerinden Av. Özkent in anlatımıyla “filana, falana vereceğim diyerek” para alırlardı. (Sn Çamlıbel ifadesinde, Üstad Av. Özkent in 1933 yılında yazdığı kitabından etkilenmiş olabilir)

1839 Yılında yayınlanan Tanzimat Fermanı ve 1856 yılında yayınlanan Islahat Fermanları ülkemizdeki savunma mesleğinin ilk düzenlemeleridir. Bu yasal düzenlemeler şunlardır. Ceza Kanunu 1858, Usulü Muhakemei Ticaret Nizamnamesi 1861, Şurayı Devlet Nizamnamesi 1869, Divanı Ahkamı Adliye Nizamnamesi 1869, Mecelle 1874, Usulü Muhakematı Hukukiye 1879, Usulü Muhakematı Cezaiye 1879.

Bu yasalar içerisinde özellikle Usulü Muhakematı Cezaiye Yasasının, yani Ceza Usul Yasasının 249. Maddesi, yargılamada savunman bulunması zorunluluğunu getiriyordu. Yargılama sırasında suçluya savunmasında yardımcı olmak üzere vekil seçmesi önerileceği, kendisinin böyle bir seçimde bulunmaması halinde, mahkeme tarafından Dava Vekilleri Cemiyetinden vekil görevlendirileceği, vekilsiz görülen yargılamanın hükümsüz olduğu belirtilmiştir.

Hukuk davalarında vekalet ilişkisini Mecelle düzenlemiştir. Yasa uyarınca; davacı veya davalı taraflardan birisi dilediği kişiyi davada vekil olarak görevlendirebilirdi. Vekil olan kişinin müvekkili aleyhine kabulü mahkeme huzurunda olması halinde geçerliydi. Vekil müvekkilinin, müvekkil vekilin, vekillik görevine istedikleri zaman son verebilirlerdi. Vekil müvekkiline haber vererek başka bir kimseyi tevkil edebilir, Davacı yada davalı taraf, iki kişiyi vekil olarak görevlendirdiğinde, sadece birisi mahkemede vekil olarak görev yapabilirdi. Müvekkilin ölümü ile vekalet ilişkisi sona ererdi. Vekilin erişkin olması şart değildir. Aklı başında ve mümeyyiz olması yeterlidir.

13 Ocak 1876 tarihinde DAVA VEKİLLERİ HAKKINDAKİ NİZAMNAME ile Osmanlı Devletinde ilk kez savunma mesleği kapsamlı biçimde düzenlenmiştir. Bu nizamname ile 21 yaşını bitirmiş mektebi hukuk mezunları, hukuk tahsili edenler, aynı anda kamu görevinde bulunmayanlar, önceden bir suçtan dolayı mahkum olmayanlar, iflas etmemiş olanlar, 5 adet yüzlük Osmanlı altınını Divanı Ahkamı Adliye veznesine yatırarak, sınav neticesi alacakları ruhsatname ile savunman olma hakkını kazanıyorlardı.

Dava Vekilleri derece ve sınıflara ayrılmışlardı. Birinci sınıfta bulunan dava vekilleri, bidayet (ilk Mahkeme), istinaf ve temyiz mahkemelerinde, ikinci ve üçüncü sınıftaki dava vekilleri sadece bidayet ve istinaf mahkemelerinde savunma yapabileceklerdi. Nizamnamede, Dava Vekilleri Cemiyetinin kuruluşu, Genel Kurul ve Yönetim Kurulunun oluşması, disiplin cezaları da düzenlenmiştir.

Osmanlı’nın çöküş dönemlerinde sorunlardan bunalmış 2.Abdülhamit 16 Eylül 1886 da yayınladığı İRADEİ SANİYE ile dava vekilliğinin serbest olduğunu, herkes tarafından yapılabileceğini buyurdu. 2. Abdülhamit in bu görüşünde Yıldız Mahkemelerindeki yargılamada görev alan avukatların tam olarak istediği gibi davranmadıkları nedeni yatmaktadır.

16 Eylül 1886, Savunma Mesleğinin Ülkemizdeki Çöküşünün Ve Yozlaşmasının Başlangıç Tarihidir.

Osmanlı Devleti’nde böylesi bir buyruk savunma mesleğinin çöküşü demekti. Meslek bu fermandan sonra hızla yozlaşmıştır.

Savunma mesleğinin kurum ve kurallarını düzenleyen Mahamat Kanunu 1924 yılında yasalaşmış, 1925 yılında Avukatlık Kanunu ismini almıştır. Mecelleye Hayranlık duyanlara Genç Cumhuriyetin ilk birkaç ayı içerisinde yasalaşan Mahamat (Avukatlık) Kanunun görüşmeleri sırasındaki TBMM tutanaklarını, Medeni Kanun tutanaklarını, Mahmut Esat Bozkurt un Medeni Yasa ya ilişkin gerekçelerini okumalarını öneriyorum.

Belki o zaman Öksüzlerin Gözyaşlarından Sorumlu Cumhuriyetin Savcılarını, Türk Ulusu Adına Karar veren Yargıçlarımızı, yargının ayrılmaz bütünü Avukatları ve Cumhuriyet Kanunlarını daha iyi anlarlar.

Belki o zaman Mustafa Kemal Atatürk ve T.B.M. Meclisinin değerli milletvekillerini daha iyi tanırlar, nasıl bir Cumhuriyeti inşa etmek istediklerini anlarlar.


Av. Adil Giray Çelik
Denizli Barosu