Konu: facebook
Mesajı Okuyun
Old 25-11-2007, 01:16   #49
Ahmet Turan

 
Varsayılan

'Tık' deyip geçmeyin

Bir bilgisayar vuruşu, bir 'tık' ile başınıza neler açabileceğinizi bir bilseniz...

Bilgisayar başındasınız; bir siz bir de karşınızdaki ruhsuz makine... Takip ettiğiniz internet sitelerinin, ya da bulunduğunuz muhitte panolara asılmış hedef gösterici duyuruların etkisi altındasınız... Açtınız gazetenin internet sayfasını ve hakkında bilendiğiniz yazarın kışkırtanları haklı çıkartan bir yazısını okudunuz...

Şöyle de olabilir: Biriyle ilgili akıl almaz bir iddiayı e-posta olarak almışsınız, internet sapıklarının oluşturduğu sahte görüntüler bilgisayar ekranınızda; ifrit olmuşsunuz...

Sakın ola, internetin sağladığı kolaylığa aldanıp yazara derhal bir küfür-postası göndermeyin; size gönderilmiş asılsız olma ihtimalli iddiayı başkalarına iletmeyin... Başınıza büyük işler açabilirsiniz çünkü...

Hatta arkadaşınıza, eşinize, dostunuza, sevdiğinize, patronunuza göndereceğiniz e-posta konusunda bile olağanüstü dikkatli olun; önce diyeceklerinizi iyice ölçüp biçin, mesajınızı ondan sonra 'tık' ile karşı tarafa yollayın. Tavsiyem, mesajlara verilen cevaplar için de geçerli.

Dün bir gazetede karşıma çıkan haber düşündürdü bu konuyu: Bir devlet büyüğüyle ilgili aslı-astarı olmayan bir iddia seçim öncesinde internette dolaşıp duruyordu; memurun biri kendini tutamayıp iddiayı içeren e-postayı adres listesindeki herkese gönderivermiş... Yağlı-kaymaklı konumunu kaybetmiş o memur bugün; kötü bir yere tayinini çıkarmışlar... Eminim, "Aaa, benim gönderdiğimi nasıl öğrendiler?" merakındadır bugün...

Oysa bilgisayarla yapılan her işlem takip edilebilir. Sizin çok kolay adres alınan bir siteden elde ettiğiniz kullanıcı adı, sandığınız kadar anonim değildir; uzmanı için birkaç dakikalık bir izlemeyle iziniz bulunur. Mesajınızı bir 'internet kafe'den göndermiş olsanız da fark etmez; iki gün sonra ücra köşenizde ensenizde bitiverirler.

Sağa-sola tehdit mesajları gönderdiniz ve hiçbir şey olmadı mı? Siz öyle sanmaya devam edin. Ciddiye alınmayı hak eden bir tehditse gönderdiğiniz, muhatabınızın bağlı olduğu şirketin özel güvenlik birimi veya Emniyet hakkınızda mutlaka bir dosya açmıştır. İnternet sapıklarını takip için oluşturduğu son sistem elektronik cihazlara sahip bir birimi var Emniyet'in... Bir başka ülkede bulunmanız da sizi kurtarmaz; bilgisayar çağında 'Promis' ve benzeri programlarla istihbarat alış-verişi anlığa dönüştü. Hele dinî içerikli ifadeler kullanıyor veya kullandığınız elektronik adres daha önce takibe alınmış bir siteyle irtibatlıysa, ciddi sayılabilecek bir tehdidiniz sonucu o ülkedeki oturum hakkınızı bile kaybedebilirsiniz.

Bir 'tık' demeyin, tıklamadan önce iyice düşünün...

New York Review of Books dergisinde konuyla ilgili bir yazı okudum. E-posta adab-ı muaşeretine dair 'Send' adlı bir kitabın tanıtımıydı yazı. Ofis-içi masum e-posta yazışmalarının bile insanların başına ne dertler açtığının örnekleriyle doluymuş kitap. "Nasıl olsa muhatabımdan başkası okumaz" diye gönderilen mesajlar hiç umulmayan sonuçlar doğurabiliyor.

"İnsanlar mektup yazarken daha kibar ve nazikler, e-posta çıktı durum değişti; koruyucu kalkan kalktı, herkes en rahat halindeyken yazıyor mesajını ve basit bir 'tık' darbesiyle de gönderiyor; ondan sonra ayıkla pirincin taşını..." diyormuş yazarlar.

Çin'de faaliyet gösteren bir Amerikan şirketinin en üst düzey yöneticisi akşam geç saatte odasına döndüğünde kapının kilitli olduğunu görmüş. Odasını kilitlediğini tahmin ettiği sekretere kısa bir mesaj göndermekten kendini alamamış: "Anahtarımı üzerimde taşıyacağımı mı düşündün de odamı kilitledin; bundan sonra bütün amirlerinin binayı terk ettiğinden emin olmadan mesaini bitiremezsin."

Kibarca olmayan mesajın altında kalmamış sekreter ve ofise kısa süre önce hırsız girdiğini hatırlatıp "Amirim de olsanız bana nezaketsiz davranamazsınız; hem anahtarınızı getirmiyorsunuz, hem de kendi hatanız yüzünden başkasını suçluyorsunuz" mesajını –yalnız amirine değil- bütün şirket çalışanlarına göndermiş. Konu Çin basınının da ilgisini çekince, yönetici istifa etmek zorunda kalmış.

'Send' kitabının yazarları bozuk kafayla acele kusulan hisleri yansıtan e-postalardan hemen pişmanlık duyulduğunu tespit etmişler. Bir defa 'tık' demişseniz yapabileceğiniz pek az şey olduğu kanısındalar. "Sakın, üzdüğünüz bir tanıdığa, yine e-postayla özür göndermeyin" uyarısında bulunuyorlar. "En iyisi yüzyüze gelerek, hiç değilse telefon ederek özür dilemek" öğüdünü veriyor yazarlar...

Siz siz olun, içinizdeki canavarı engelleyin; bir 'tık' başınıza büyük işler açabilir çünkü...

Taha Kıvanç ( Yeni Şafak)